Yıllarca Türk basınının amiral gemisi olarak nitelendirilen Hürriyet Gazetesi’ nin okuru olduk. Bu gazete geçmişte çok sesli ve her fikirden yazara yer veren, özgür bir gazeteydi. Önceki iktidarların Özal’da dâhil olmak üzere hepsini eleştiren, karikatürlerini yayınlayan yazar ve çizerlerin yer aldığı gazete, 2002’ den itibaren AKP iktidarının ve bir süre beraber yürüdükleri cemaatin tepkisini çekti. Hal böyle olunca da; ne kadar muhalif kalem varsa hepsi, gazete yönetimine tepeden inme baskılar neticesinde birer birer gazeteden uzaklaştırıldılar. Bu gazetecilerden Emin Çölaşan, ki kendisinin atıldığını bizzat açıklamıştır, Bekir Coşkun,  Yılmaz Özdil, Uğur Dündar, Tufan Türenç, Soner Yalçın (hapse bile atıldı), Tuna Kiremitçi, Özdemir İnce,   Rahmi Turan, Saygı Öztürk,  duayen gazeteci Oktay Ekşi      (bizzat yandaş basın tarafından hedef gösterilmiştir) ve şu anda adı hatırıma gelmeyen daha başka gazeteciler birer birer susturuldular.

Çok üzülmüştük! Türk basınının amiral gemisinin sesi kılmıştı. Gazete üzerindeki baskılar dünyada bir örneği görülmemiş tutarda vergi cezası kesilecek kadar ağırlaştırılmıştı. Elbette bağımsız bir basına sahip olmak için öncelikle ticaret ve devlet ile olan akçeli ilişkilere girmemek gerek. Neyse, bu durum konumuzun dışında…

Hürriyet sessizleşmiş, biz gazetesiz kalmıştık. Nihayet bir gün televizyon ekranlarında bir reklam dönmeye başladı. “Sözcü” isminde bir gazete, Türk yayın hayatına başlayacaktı. Atatürkçü ve ulusalcı bir çizgiye sahipti. “O da bir süre sonra baskılara dayanamaz ve bozulur” dedik; çok da önemsemedik.  Ne zamana kadar; Emin Çölaşan’ın yeni çıkan Sözcü Gazetesi’nde yazmaya başlayacağını duyana kadar.

Tabi, çok sevindik ve ilk gün koşa koşa gidip bir Sözcü Gazetesi aldık. Emin Çölaşan’ın arkası geldi. Sevdiğimiz bütün köşe yazarları Sözcü’ de buluştu. Zamanla tüm engellemelere ve iktidar mensupları ile yandaş basının saldırılarına rağmen,  Türkiye’nin en fazla okunan gazetesi haline geldi.

Nihayet 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşti. Gülen Cemaati (Fetö) ‘ nin iç yüzü ortaya döküldü. Fetö mensubu oldu iddia edilen kişi, kurum, basın mensubu ve devlet memurları ile asker, sivil binlerce insanın Fetö ile bağlantısı ortaya çıkartıldı. Tabii bu aşama da kurunun yanında yaşlarda yanmaya başladı ve Türkiye’nin tarafsız Laik, Ulusalcı ve Atatürkçü sesi Sözcü Gazetesi, Fetö örgütünün hedefine oturtuldu.

Önceki kumpaslarda olduğu gibi yine en başından söyleyelim; Sözcü Gazetesi’ni Fetö örgütü içinde göstermeye çalışmak, Türkiye’nin sesini kısmak için yaratılmış bir komplodur.
Türk basınının gerçekleri haykıran birkaç gazetesinden birisi hatta birincisi olan Sözcü Gazetesi’ne atılan iftiralara asla ve kat’a inanmıyoruz. Tıpkı 15 senedir sergilenen her türlü kumpas ve oyunlara inanmadığımız gibi, Sözcü’ ye atılan iftiralara da inanmıyoruz!  Zaman elbette haklılığımızı ortaya çıkartacaktır.

İktidar eğer samimi anlamda gerçek bir Yenikapı ruhu yaratmak istiyorsa, Sözcü Gazetesi ve kalemini satmamış yazarlarını kısaca Türk Basınını özgür bırakmalıdır. Kendisine muhalefet eden gazeteleri Fetö bahanesiyle kapatmaya çalışmak,  bu iktidarın 15 Temmuz darbe girişiminden ders almadığını ortaya çıkarır ki, biz yine yanılmamış oluruz. Ancak biz bu kez yanılmak istiyoruz; Cumhuriyetimizin ve ülkemizin bekası için…

Sözcü Gazetesi susarsa Türkiye susar. Susan bir Türkiye, karanlık bir ülkeye dönüşür ki bu hiç kimse için iyi olmaz!

Sözcü Gazetesi’nden ve basından elinizi çekin!



İstanbul, 4 Eylül 2016