İktidar gücünü artırıp, sağlamlaştırdığı ölçüde AK Partisi, hedef kitlesine yönelik “insan yetiştirme” projelerini ilan ederek, toplumu kendi ideolojisi çerçevesinde şekillendirme niyetini gündeme getirmiştir. Tüm siyasal iktidarlar gibi “kendi insan tipini” yaratmanın en kolay ve esas yolunun eğitim sistemine müdahale etmekten geçtiğini bilen AK Partisi iktidarı da 4+4+4 hamlesiyle eğitim sistemine irdi olarak müdahale etti.
 
      Bu müdahalenin dolaysız ve direk oluşuyla mündemiç olarak başta parlamento da bulunan, muhalif siyasi partiler olmak üzere demokratik kitle örgütleri, sendikalar tepkilerini dile getirdiler. AK Partisi bu tepkileri hiç ama hiç önemsemedi! Komisyon çalışmalarındaki ısrar ve meclis gündemine almadaki kararlılık bu önemsememenin göstergesidir.
 
       AK Partisi Hükümeti diğer tepkileri kulak arkası ederken TÜSİAD’ın eğitim sistemine yönelik müdahaleye karşı çıktığını bildiren açıklamasını Başbakan düzeyinde hiçte diplomatik olmayan bir üslup ile polemiğe dönüştürmesinin gerekçeleri neydi? Ya da TÜSİAD 4+4+4 modeline neden açık bir tutumla karşı çıkmak zorunda kaldı?  AK Partisi kurmayları bu yasa tasarısını hazırlarken kendilerine o denli güven duymalarının göstergesi olarak hiçbir yerden görüş almadıkları gibi büyük patronların kulübünden de görüş almamaları, kendi siyasal iktidarını kalıcılaştırmaya yönelik bu düzenlemeyi, TÜSİAD’ı bile hiçe sayarak gündeme getirmeleri iktidarlarına olan öz güveni göstermesi açısından da kayda değer bir durumdur.  
 
       İktidar ve rant savaşından galip çıkan AK Partisi çevreleri,iradi olarak  28 Şubat’ın yıldönümüne denk getirdikleri 4+4+4 modelinin tartışma ortamını kendi lehlerine olacak şekilde “mağduriyet” giderme söylemiyle dillendiriyorlar.Hemen her olayda olduğu gibi, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere AK Partisi kurmaylarının “demagoji-tehdit” karışımı salvolarıyla tartışma  süreci yaşanırken  “darbe mağduruyuz” söylemi yine bol ,bol vaaz edildi.
 
      Başbakanın 4+4+4 modeliyle ilgili tartışmada “fukara çocuklarının önünü açıyoruz” söylemi de dâhil tüm argümanları “mağdur” eksenli olup eğitimi paralı hale getirenlerin, dünyada eşi az bulunan dershane sektörünü palazlandıranların, her şeye rağmen üniversiteye yerleşebilenleri “müşterileştirip” işsizliğe mahkûm edenlerin, “fukara Çocukları”nı kendi siyasi emellerine göre “şekillendirme” istemlerini “fukara” söylemiyle yapmaları düşündürücüdür.
 
    Amaç kendi iktidarlarını tahkim etmek ve emekçilerin ürettiği artı değerin yağmasından en büyük payı almak olunca, bu hedefe ulaşmak egemenler safında her şeyi mubah kılıyor. TÜSİAD patronları kendi kontrollerinde bir siyasal iktidar istiyor. AK Partisine verdikleri açık destek yerini “açık” kaygılara bırakıyor.
 
     İlk günden beri AK Partisine destek veren TÜSİAD patronu kapitalistler, sömürü ve kölece çalışma koşullarının devamı için, mevcut siyasi tabloyu “bulunmaz fırsat” addettiler. Nitekim 10 yılı aşan AK Partisi iktidarı döneminde sermayelerini iki-üç katına çıkaran büyük kapitalistler, “tek parti” iktidarının sefasını yıllardır sürüyorlar. AK Partisi her ne kadar kendi zenginini palazlandırsa da, TÜSİAD şefleri bazı homurdanmalar dışında buna açıktan tepki göstermediler. Ne de olsa yağmadan onlara da yeterli pay kalıyordu.
 
      4+4+4 modeli üzerinden yaşanan tartışmada, Siyasal iktidarın kurmayları, işi, TÜSİAD’ı aşağılayacak dereceye vardırdılar. AK Partisi’nin önerdiği modelin sistemin ihtiyaçlarına karşılık vermediğini, dahası var olanın da gerisine düştüğünü, dolayısıyla geri çekilmesi gerektiğini dile getiren TÜSİAD sözcüleri, iktidarın sert tepkisiyle karşılaştılar.
 
      Yıllardır AK Parti’yi destekleyen patronların içine düştükleri bu durum, TÜSİAD patronlarını, şimdi “derin” endişelere düşürmüş görünüyor. “kendi karlarını garantileme” düsturunu temel alan TÜSİAD patronları, AK Partisisin iktidara gelmesinde en büyük katkıyı sunmuş olduğunu çabuk unutmuş görünmekte.
 
      TÜSİAD patronlarının, halen uluslar arası sermayenin desteğini arkasına alan AK Partiye ciddi bir şekilde muhalefet etmeleri kolay değil. Dahası AK Parti iktidarına “sistemin bekası” için sunduğu hizmete de ihtiyacı var büyük patronların. Bu durumda tarafların bir kez daha uzlaşma yoluna gitme ihtimalleri yüksektir.
 
       Vurgulamalıyım ki, TÜSİAD’ın muhalefeti, AK partisini hedef alan nitelikte değildir. Patronlar, istikrarın AK Partisi eliyle sürdürülmesinden, ancak bunu yaparken, işi ifrata vardırmamasından yanalar. Ve fakat son gerilimde AK Partisi kurmaylarının dışa vuran fütursuz üslubu, yakalanan uyumun uzun süre devam etmesinin de zor olacağına işaret ediyor.


      Sistemin iki farklı gücü arasında cereyan eden bu çatışmadan işçi ve emekçiler lehine bir sonuç çıkamaz elbet. Emekçiler, sömürü ve köleliğe olduğu kadar, yeni nesillerin siyasal iktidarlar eliyle yozlaştırılıp kul/köle sürüsüne dönüştürülmesine karşı da mücadele etmelidirler. Fillerin tepişmesinde çimlere düşen ezilmekten öte bir şey değildir.