12 Haziran 2011 parlamento seçimleri yaklaşırken siyasi partilerimizin seçim hazırlıkları da hızlanıyor. Şu anda mecliste bulunan siyasi partiler ve bulunmayan partiler de dâhil olmak üzere bir yandan seçim programlarını hazırlarken bir yandan da çeşitli şehirlerde seçim mitingleri düzenliyorlar.
 
          İktidar partisi AKP’den seçmen kitlesini şartlandırıp yönlendirmeyi amaçlayan anketler dışında şimdilik bir ses yok. “Milliyetçiliğin kalesi” MHP ise seçim barajı altında kalma tehlikesine karşı mantık sınırlarını zorlayan metafizik hesaplamalarla kitlelere seçimlerden nasıl başarıyla çıkacağını anlatma derdine düşmüş durumda. Parlamento da temsil edilen siyasi partilerin içinde seçim hazırlıklarına en atak başlayanı ise “sosyal demokrat” CHP.
 
          Son bir aydır seçim programını parça, parça açıklayan CHP’nin seçim vaatleri arasında neredeyse yok, yok. En başta “aile sigortası” adı verilen proje geliyor. Bu projeye göre açlık sınırının altında yaşayan 3 milyonun üzerinde aileye aylık 600 lira ödenecek.
 
           İkinci “önemli”  vaat ise taşeronluğun bitirileceği sözü. Ulusal basının parlattığı diğer iki vaat ise takip edebildiğim kadarıyla mazot fiyatının yarıya düşürülmesi ile bedelli askerliği de içeren askerlik süresini kademeli olarak 6 aya düşürme vaadidir. CHP’nin yayınladığı seçim programında da yine çok sayıda sosyal reform vaadi yer alıyor. İşsize iş, yoksula yardım, öğrenciye yurt, burs ve öğrenim yardımı. Ev kadınlarına sosyal güvence, çalışma sürelerinin kısaltılması, iş kazalarının önüne geçecek düzenlemeler, kayıt dışı istihdamın engellenmesi vb. Özcesi sosyal demokrat bir partinin programında yer alabilecek birçok talep “sosyal demokrat” olduğunu hatırlayan CHP’nin seçim vaatleri arasında bulunuyor.
 
           Seçim gezilerine başlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun uğrak noktalarından bir kısmını özellikle kadınların çalıştığı fabrikalar, bir kısmını da tarımsal üretim yapan çiftçilerin yoğun olduğu yerler oluşturuyor. CHP’nin başka yöneticileri ise ev kadınları ve öğrencilerle buluşma toplantıları organize etmeye devam ediyor. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere CHP 12 Haziran seçimlerine kadar emekçilerin sosyal taleplerini ön planda tutan bir propaganda süreci yaşatacaktır. Geçmiş yıllardaki seçim programlarına göre çok daha ileri bir seçim programı olduğu rahatlıkla söylene bilir. Ancak emekçi kitleleri maniple etmeye yeter mi, yetmez mi hep beraber yaşayarak göreceğiz. Göreceğiz lakin CHP’nin bu söyleminin perde arkasındaki gerçeklikler ne olduğunu bilmemiz için biraz perdeyi aralayalım!
 
          Birincisi öncesi bir yana 10 yıllardır zenginler tarafından dayatılan ekonomik programlar hangi siyasi parti hükümet olursa olsun harfiyen uygulana geldiğini bilen biz emekçileri ikna eder mi bilemiyorum, ancak yeni dönemde de IMF ve Dünya Bankasının temel çerçevesini belirlediği ve TÜSİAD’ın özgün ihtiyaçlarını eklediği ekonomik ve siyasal program 12 Haziran’dan sonra  gelecek hükümetin programı oluşturduğunu rahatça söyleye biliriz.
 
            Peki, sosyal demokrat CHP’nin söylemi bu gerçeklikle ne kadar örtüşüyor? Olası bir iktidar olma durumunda bu sözlerin ne kadarı hayata geçirile bilir? Ve fakat ne kadarına izin verirler? Düzenin egemenleri.
 
            Ülkemiz kapitalizminin son on yıldır (2000/2011) kapitalizmin genel krizlerine rağmen görünür de yaşadığı ekonomik ve siyasal istikrar biz emekçilerin katmerli sömürüsü ve yoksullaştırılması sayesinde gerçekleştirilmiştir. Milyonlarca işçi ve emekçinin çalışma ve yaşam koşulları sistemli olarak kötüleştirildi ve elindeki haklar bir, bir tırpanlandı. Yaşanan kapitalist krizlerin faturası biz emekçilere kesildi. Buna karşın hiçbir toplumsal muhalefet gücüne tolerans gösterilmeyerek her hak arayanın kafasına polis copu indirildi. Bunlara rağmen emekçilerin hak arama mücadelesi bitirilemiyor ve son dönemde görüldüğü gibi mücadele daha da keskinleşerek ivme kazanıyor.
 
          Milyonlarca emekçide biriken öfke ve tepkinin nereye varacağı ve hangi sonuçlara yol açacağı sermayenin efendileri cephesinde temel bir kaygı konusudur. Emekçilerin öfkesinin boşaltılabileceği sistem içi kanallarının yaratılması sermaye açısından yakıcı bir ihtiyaç olarak 2011 yılına damgasını vuruyor.
 
          İkincisi Bu süreçte temel rol oynayan (son 9 yıldır iktidar) AKP’nin devlet yönetiminde kazandığı güçtür. AKP hükümette kaldığı iki dönem boyunca sermayeye paha biçilmez hizmetlerde bulundu. AKP’ye uygulatılan ekonomik ve siyasal programlar sayesinde büyük zenginlerin bir kısmı dünya zenginleri arasına girerken ülkede yeni zenginler ve dolar milyarderleri ortaya çıktı. Öte yandan ise AKP, arkasındaki uluslararası ve yerli sermaye desteğinin sağladığı güvenle devlet idaresindeki kilit konumdaki birçok mevziiyi ele geçirmeyi başardı.
 
          AKP bir dizi mevziiyi elinde bulundurmanın ve en çok da siyasal alternatifsizliğinin yarattığı imkânlarla kendi eğilimlerine öncelik verme cesareti bulabiliyor. AKP’nin böylesi yönelimleri ise hem uluslar arası sermaye çevrelerini hem de yerli tekelci sermaye odaklarını zaman, zaman sıkıntıya sokan durumlar yaratıyor. Uluslararası aktörler ve yerli sermayedarlar hem uluslararası politika alanında hem de içteki çeşitli süreçlerde bu sıkıntıyı sık, sık yaşamaya başlıyorlar. Bu ise AKP’nin henüz “kirli mendil” muamelesi düzeyine varmasa da engellenmesini onlar açısından acil bir ihtiyaç haline getiriyor ve AKP’nin yerine geçebilecek olası iktidar alternatifleri hazırlamaya zorluyor. Bunu ise CHP dışında başka bir siyasi partinin aracılığıyla yapma şansı hâlihazırda bulunmuyor.
 
         AKP’yi dengeleme ihtiyacıyla birlikte geride kalan yıllarda emekçilerin katmerli sömürüsü sistem açısından CHP’nin yıldızının parlatılmasını zorunlu kılıyor. AB’ye üyelik hayalleri, demokratikleşme ve özgürlük safsatasıyla yeterince aldatılan kitleleri aynı yalanlarla oyalayabilmenin imkânları giderek azalmakta olduğunu ön gören egemenler bu durumda en uygun araç işçi ve emekçilerin yakıcı ihtiyaçları olan sosyal talepleri yerine getirecekmiş rolünü bu seçim döneminde CHP’ye vermiş görünüyor.
 
       CHP’nin seçim programı ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun “bol keseden attığı” diye dillendirilen vaatlerin altındaki gerçeklik palazlanan kapitalistlerin karlarının bir kısmından feragat etmeleri anlamına geliyor. Sermayedarların karlarının bir bölümümü paylaşma lüksü var mı? Bilemiyorum ancak Süleyman Demirel’in belirttiği gibi “seçimler halkın gazının alındığı bir durumsa” 2011 genel seçimlerinde emekçi kitlelerin kabaran öfkesini sönümletmesi ve sistem içerisinde tutma görevi CHP ‘ye verilmiş durumda.
 
           12 Hazirandan sonrasını merak edenlere bu yazımı dikkatle okumalarını önerir ve seçim stratejilerini ona göre belirlemelerini tavsiye ederim.
 
 

- - - - -