Köyler kent olacak, her köylüye traktör, mazot 1,5 lira olacak, yoksul ailelere aylık 600 TL maaş, asgari ücret 2.000 TL olacak, ÖSS kaldırılacak, her şehre havaalanı, ağır sanayi fabrikaları, dev hastaneler yapılacak, başörtüsü sorunu çözülecek, askerlik 6 aya inecek, zorunlu askerlik kaldırılacak, yargı bağımsız olacak, hızlanacak, her yıl 700bin kişiye istihdam sağlanacak, isteyene anadilde eğitim, memura ve işçiye %50 zam, yerel yönetimlere genişletilmiş özerklik verilecek, herkesin iki anahtarı olacak…vs. vs. Okudukça içimizden yok mu artıran demek geliyor değil mi?… Bütün bunlar imkansız değil ama samimiyet gerektiriyor. Samimi olabilmek içinse adam olmak gerekiyor; özüyle, sözüyle, kişiliğiyle, icraatlarıyla.
 
 Daha önceleri 5 yıl meclis koltuklarında otururlarken yapılan anayasa değişikliği ile bu süreyi 4 yıla indiren vekiller, vekillik sürelerince törenlere, davetlere, açılışlara, yemeklere katılmaktan, hizmet alan kurumlara adam girdirmeye çalışmaktan, yanlış iş yapanların savunuculuğunu yapmaktan, işini dürüst yapan insanlar için tehdit aracı olarak kullanılmaktan, memleketlerinin kaldırımlarını ölçmekten başka ne iş yaparlar diye düşünüp dururuz ama bir türlü sonuca ulaşamayız. Ulaşamayız çünkü vitrin süsü gibidirler, vitrinin asıl sahipleri nasıl süslerse gözümüze öyle görünürler. Kendilerine özgü artı bir değer kazandırmaları neredeyse imkânsızdır.
 
Vekillerimiz adaylıkları sürecinde proje üretme ve millete hizmet etme merkezi gibi kendilerinin de unutacağı sayısız sözler, vaatler verirler. Verilen vaatleri yerine getirmiş olsalardı emin olun hepsi evliya olurlardı; yalan söylemeyeceksiniz, millete hizmet edeceksiniz. Ama maalesef verdikleri sözleri seçildikten sonra hatırlamadıkları için hatırladıkları da boylarını aştığı için yerine getirmezler. Belki de bundandır siyaset(=), yalan ile özdeşleşmiştir. 
 
Vekillerimizin önemli bir kısmı kendi seçim bölgelerinden çıkmıyor. Torbadan çıkıveriyor. (Bu arada torbacıyı göreniniz var mı?) Yine bir demokrasi hezimeti yaşanıyor. O bölgenin insanlarının istedikleri değil de vitrinin esas sahiplerinin belirlediği isimler aday oluyor. Seçim bölgelerine uzak, yabancı, şehirlerinin en önemli sorunlarından, sıkıntılarından, dertlerinden… habersizdirler. Şehirlerinin sıkıntılarına vakıf oluncaya kadar (bu arada çıkar sahiplerince yanlış bilgilendirilmezlerse eğer ) uzun bir zaman geçer. Bu geçen zaman içerisinde ise birçok şakşakçı, sayın vekillerimizin çevresini çoktan çelik zırhlı duvarlarla örmüştür. Böylelikle gerçekleri görüp anlamaları imkânsızlığa sürüklenecektir. Bu aşamadan sonra yanlış bilgilendirilip yönlendirileceklerdir. Çoğu zaman ne olduğunu bilmeden anlamadan, “iş, icraat yapıyorum”un verdiği hazla, yanlış kişilerden hesap sorulacak, birilerinin çıkarına/çıkarlarına engel olanların başları alınmak istenecektir. Fark etmeseler de yavaş yavaş şehrin ağır ağabeylerinin gölgelerini liman edineceklerdir. Alkışlardan, tebessümle bakan yüzlerden 4 yılın nasıl geçtiğini anlayamayacaklardır. Bir türlü eskimeyen yeni vaatlerle, bildik senaryolarla fakat farklı yüzlerle yeni bir seçime girilecektir.
 
Bir dönem bitmiş olacak ama vatandaş olarak “Bizlere ne faydaları oldu?” diye soracaksınızdır. Çünkü şehir aynı şehir, mahalle aynı mahalledir. Oturduğunuz sokaktaki çukurların bile yerleri aynıdır. Dünden bir adım ileri gidilmemiştir.  Oysa milletimiz, her zaman için en iyisine en güzeline layık. Yeterince geriye kürek sallamışız. Daha fazla zaman kaybetmeye gerek var mı? Evliya olmalarını istemiyoruz ama bu milletin derdiyle dertlenecek, sorunlarını çözecek, üretici olacak, kaliteli hizmetlerin yaygınlaşmasına sebep olacak, daha güzel daha kaliteli yaşam olanakları için çalışacak, yüreği güzel, cesur insanlara ihtiyaç vardır. Yeni bir dönemin henüz başında olduğumuz şu günlerde soruyorum: “Orda mısınız?”