Hz. Mevlana Mesnevi’de bir hikâye anlatır. Bu hikâyede başrollerde bir sinek vardır. Hikâye kısaca şöyledir.

“Sineğin biri, bir gün eşek idrarı içinde yüzen bir saman çöpünün üzerine kondu.

Sinek gurur içinde eşek idrarı içinde gemi sürmeye başladı. Ben denizcilik ve kaptanlık okudum, bu iş üzerine çok düşündüm, çabaladım. Şu denize ve gemiye bir bakın!  Gemiyi nasıl sürdüğümü görün! Diyordu. Gururundan kibrinden yanına varılmıyordu.

O, küçücük zihniyle büyük bir deryada gemi sürüyor, eşek idrarı ona uçsuz bucaksız bir deniz geliyor, saman çöpü de büyük bir gemi. Çünkü bilgisi ve görüşü o kadardı.”

 

Bu hikâyede verilmek istenen hisse yine Mevlana’nın ifadesiyle şöyledir.                                  

“Herkes dünyayı kendi zihni ve görüşü ölçüsünde görür. Gururlu ve yanlış düşünen kişi, bu sineğin misali gibidir. Zihni, eşeğin idrarını ve saman çöpünü kavrayabilecek kadardır.”

 Bencilleşen insanı ve içinde bulunduğu psikolojiyi eşek idrarının üstünde yüzen çöpü gemi zanneden sinek ne güzel temsil etmektedir. Evet, ariflerin katında dünyanın bir sinek çöpü kadar kıymeti yoktur. Yaşadığımız hayat ilerde tutacağımız bir avuç toprağın mahşer nöbetinden başka nedir ki.

 

Günümüzün insanı önemli olanı bırakıp önemsiz olan için çırpınıp durmaktadır. Bu durumu Hz. Mevlana’nın şu hikâyesi ne güzel özetlemiştir.

“Bir nahiv âlimi, gemiye binmişti. O kendini beğenmiş âlim, yüzünü gemiciye dönüp, “Sen hiç nahiv okudun mu?” demişti. Gemici “hayır” deyince demişti ki : “Yarı ömrün hiçe gitti.” Gemici bu söze kızdı, gönlü kırıldı. Fakat susup derhal cevap vermedi.

Derken rüzgâr gemiyi bir girdaba düşürdü. Gemici, o nahiv âlimine bağırdı: “ Yüzmeyi bilir misin, söyle!” Nahivci “Bilmem bende yüzgeçlik arama” Deyince “Nahiv âlimi, bütün ömrün hiçe gitti. Çünkü gemi bu girdapta batacak. İyi bil burada mahiv bilgisi lâzım, nahiv bilgisi değil. Eğer mahiv bilgisini biliyorsan tehlikesizce denize dal! Deniz suyu, ölüyü başında taşır. Fakat denize düşen adam diri olursa nerede kurtulacak?”

 

Evet, dünya denilen şu yalanlar vadisinde at koşturan nefislerimizin yüzdüğü çöpleri bırakıp hakikat okyanusuna kulaç atmasının vakti gelip geçmektedir. Yokluk denizinde çırpınan bedenlerimize ruhumuzun eskimeyen esvabını giydirmenin vakti gelip geçmektedir.

Zaman okunu mekânın yayıyla gerip hakikat menziline eriştirmek için geminin batmasını mı bekliyoruz. Yolda olan birisinin dinlenme yerlerine gönül bağlaması gibi dünyaya gönül bağlamak hangi sinekleşen aklın eseridir.

 

Bu deryada para pul makam ve mevki hikâyede ki dilbilgisi bilgisinden öte değildir. Bu denizde geçer olan akçe hakikat bilgisidir. Mahviyet ile yücelmektir. Burada sözü Niyazi-i Mısri Hz. şu mısraları ile tamamlıyoruz.

“Dünyâ gamından geçip yokluğa kanat açıp

Aşk ile dâim uçup çağırırım dost dost”