Şii Suni çelişkisinin temelinde Gadir-i Hum hutbesini yorumlama ve aktarma sıkıntılarının olduğunu bilecek denli okuma yapmama rağmen çok detaylandırmadan ister Hicri birinci yüz yılda olsun isterse günümüz miladi 21. yüzyıl’ında olsun meselenin özü “post” yani siyasi nüfuz meselesidir.
 
      Son dönemde Ortadoğu özelinde ve dünya genellinde emperyalizmin yeni denge arayışları içerisinde olduğunu biliyoruz;  ABD’nin Rusya-İran-Esad’la masaya oturması ve “siyasi geçiş süreci”nde anlaşılması,  IŞİD’e karşı ittifakta belli bir mutabakata varılması, Suudi rejiminin Suriye’de, Yemen’de çıkmaza girmesi gibi gelişmeler yaşanırken  kendi çıkarlarını korumak isteyen Suudi rejimi, geleceğini orta doğu coğrafyasında her daim alıcısı bulunan mezhepçiliğe dört elle sarılmakta görüyor.
 
      Ortadoğu’daki ve dünyadaki birçok gelişmenin etkisiyle çıktığı ve ilk yayıldığı coğrafya içerisine sıkışan dinci yönetimler, sözde “ılımlı” diye tabir edilen kanallardan kendisine çıkış ararken, bu dinci yönetimlerin arkasındaki sermaye güçleri ise, her türlü yol ve yöntemleri deneyerek kendi hegemonyalarını korumaya çalışırken en denenmiş ve garanti yolu mezhepçiliği yeniden devreye sokuyorlar. Orta doğu coğrafyasında mezhepçiliğin arkasında emperyalizmin farklı odakları görmek mümkün, lakin doğrudan destekçisi olarak Suudi Arabistan rejimi öne çıkıyor.
 
       Suudi Arabistan’da, Şiilere yönelik artan baskılara karşı çıkan Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr adlı Şii din adamının infazı ve sonrasında yaşanmakta olan İran Suudi gerilimi orta doğu kırılgan fay hatlarını harekete geçirirken “petrol üreticisi” olan emperyalist devletler avuçlarını ovalamaya dibe vuran ham petrol varil fiyatlarının (varili 34 dolara kadar düşmüştü) 37-38 dolarlara çıkışıyla eski güzel kazançlarına (varili 135-140 dolar) dönme hayali kurmaya başladılar.
 
      Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz günlerde kendi topraklarında “terör” bahanesiyle tutuklamış olduğu 47 kişiyi boğazlayarak infaz etmesi ve bu infaz edilenler arasında , Şiilere yönelik baskılara karşı öne çıkan din adamlarının yer alması petrol üreticisi devletlerin “kazan kazan” politikalarına  denk düşen politik tercihlerine hizmet etmesinin yanı sıra Şii din adamının infaz edilmesi üzerinden İran başta olmak üzere, Lübnan, Irak, Yemen gibi ülkeleri de arkalayacak mezhepsel gericilikle tahkim edilmiş blok oluşturma potansiyelini kullanmayı kolaylaştırmıştır, ABD, İngiltere, AB, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü tarafından Suudi rejiminin yapmış olduğu infazların kınanması görüntüyü kurtarmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir.
 
        Başta İran Mollaları olmak üzere Suudi rejiminin uyguladığı son infazları Lübnan Hizbullah’ı da dâhil yaşadığımız coğrafyada birçok yapı aynı batılı ülkeler gibi kınadı. Lakin bu kınamaların ardından başta da belirttiğim üzere “her daim alıcısı bulunan” mezhepsel gericilik zehriyle zehirlenmiş geniş kitleler başta İran olmak üzere alanlara dökülüp “kana kan”, “kısa a kısas” nidalarıyla konsolosluklara saldırmaya Suudi temsilciliklerini kundaklamaya başlamasıyla bir başkaya evreye sıçramış oldu. 
  
       Gerçekleşen infazın ardından, birçok ülkede özellikle Şiilerin sokaklara dökülüp protesto haklarını kullanması üzerine Suudi rejiminin pervasız açıklamalar ile infazları meşrulaştırmaya çalışması “idamların son olmayacağını, yargılamaların idam kararıyla sonuçlanması durumunda yeni idamların da olacağını” dile getirmesi, gerilimi tırmandırıp Sünni  bloklaşma yaratma gayretiyle kendini ve petrol gelirlerini garantiye almak istediği net olarak görünmekte.
 
       Tesadüf ülkemiz en üst düzey yöneticilerinin “umre” ziyaretleri sırasında yaşanan bu gelişmeler karşısında sus pus olup Suudi kralının yanında görünmesi. Hükümet sözcüsü Numan kurtulmuş dışında (o da bir soru üzerine) suya sabuna dokunmayan bir açıklamayla geçiştirilmesinden anlaşılacağı üzere Sünni blok içerisinde yer almaya dünden hazır bir görüntü çizilmektedir. Dinsel mezhepsel çatışıklaşmanın temelinde geçmişte olduğu gibi bu günde siyasi nüfuz alanlarının genişletilmesi ve posta kimin oturarak yer altı ve üstü zenginliklerine el koyacağı rekabeti yatmaktadır. İnsanları inancı üzerinden kamplaştırma son tahlilde emperyalizmin oyunu olup, onun çıkarlarına yağ süreceğini belirteyim.