Ergenekon adıyla dün 16 yere daha baskın verildi.
Evi arananların tamamına yakını gazeteci!
Ankara Baro Başkanı Feyzioğlu’na göre fiil olmadan ev aranılamaz!
Hukuk böyle diyor ama takan kim?
Sahi 4 yıldır devam ettirilen Ergenekon yaygaraları ve yapılan kitlesel tutuklamalara rağmen belirlenebilen bir fiil var mı ortada?
Gelinen son noktada muhalif televizyon kurma fikri ile muhalif kitap yazmak da artık suç unsuru olarak kabul ediliyor.
Nedim Şener gibi isimler bile artık terörist şüphelisi olarak hedefe oturtuluyor ise varın gerisini siz düşünün!
Aslında Şener’in bu operasyona dahil edilmesi çok önemli, zira var olan tabloyu bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Nedim Şener gerçek bir araştırmacı gazeteci.
Hrant Dink olayında perde gerisinde hazırlanan tezgahı titiz bir gazeteci olarak deşifre etti.
Öyle olunca da baskına uğradı!
Sadece Şener değil dün alınan diğer gazeteciler de Nedim Şener’den farksız değil.
Anlayamadığım televizyonlarda, “Hrant Dink kitabını yazdığım ve perde gerisindekileri deşifre ettiğim için beni de alacaklar” diyen Nedim Şener ve onun gibilerin evinde neyin arandığıdır?
Gelinen bu noktada artık sadece sözün değil aynı zamanda hukuk ile ahlakın bittiği sorgulanacaktır.
Düşünebiliyor musunuz eğer asker ya da muhalif gazeteci iseniz direkt olarak potansiyel Ergenekon şüphelisisiniz!
Bırakın hukuk ve kanun devletlerinde, geleneklerle yönetilen kabile topluluklarında bile böyle şeyler olmaz.
Ucu açık olarak 4 yıldır sürdürülen ve somut bir olay olmaksızın tamamen efsanelere ve yakıştırmalara dayalı olarak insanları tutuklayarak ayakta tutulan bir soruşturma sürecine adalet denilebilir mi?
Maalesef toplumda Ergenekon için oluşan kesin kanaat hukuk ambalajlı muhalif kelle koparma giyotini olduğudur.
Çok merak ediyorum dün basılan 16 kişi ne ile suçlanacak?
Soner Yalçın olayında gördük, iktidara yayın yolu ile muhalefet etmek bile artık suç olarak sunuluyor. Keza Emniyet içindeki malum yapıyı deşifre etmek de en azılı terörist olarak damgalanmaya yetiyor.
Peki bütün bunların ardında kim ya da kimler mi var?
En başta iktidar ve onun başı var!
Tayyip Erdoğan gibi uçan kuşlara bile güzergah tayin etme kudretini kendinde gören birine rağmen, rızası olmaksızın bütün bunlar yapılamaz!
O Tayyip Erdoğan ki yargı’nın kesin  hükmüne rağmen Deniz Feneri’ndeki tutumu ortadadır.
Son bir şey:
Medya’nın sırça köşklerinde oturanlar susarak sırayı savacaklarını zannediyorlar ama yanılıyorlar..Aha şuraya not düşüyorum tutuklanma korkusuyla AKP’ye iman eden jöleli’ye bile bir gün gelecek, “Hadi orada iki yüzlü riyakâr” denilip kapıya konacak ki sipere yatanları siz düşünün!
Yapılması gereken bağımsız ve yandaş olmayan medya çalışanlarının topyekün meydan okumasıdır...
YATIRIMIN BÖYLESİ!...
Gül’ün orada ne işi var?
Aklım almıyor!
Mısır hâlâ alev alev ama bizim Abdullah Gül oraya gitti!
Daha dün Başbakan’ı istifa etti yani ülkede yönetim kaosu var ama Cumhurbaşkanımız ne hikmetse bu ülkeyi ziyarete gitti!
İyi de bu ortamda ne işin var orada, kiminle neyi konuşacaksın?
Muhatap olarak o da şimdilik askeri yönetimin lideri var ki onun da ne olacağı belli değil. Peki böyle bir iklimde Mısır’a gitmek niye?
Hayır, Mısır bizim Azerbaycan misali akrabamız olsa ya da orada büyük bir Türk nüfusu veya sermayesi olsa anlarım da öyle bir şey de yok!
Tersine Mısır Tayyip Erdoğan’ın uluslararası hukuk ve kural tanımadan iç işlerine müdahale edip aşağıladığı bir ülke.
Peki böyle bir yere ön alıp alelacele gitmek niye?
Zerre umursanma ve ciddiye alınma ihtimali olmayan bu ziyaretin tek bir anlamı olabilir ki o da şudur:
Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağını gören ve kendinin ıskartaya ayrılacağını hesap eden Abdullah Gül bu tür yapay ziyaretlerle aklınca uluslararası kamuoyuna adını duyurarak Erdoğan sonrası uluslararası bir görev alabilmenin zeminin inşa ediyor.
İyi de arkadaş koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin prestiji ya da itibarı Abdullah Gül’e iş ayarlamak için nasıl yere serilir!..
TEK SUÇ
Öcalan’a villa, Ergenekoncuya (!) çukur!
Abdullah Öcalan 40 bin kişinin ölümünden sorumlu bir katil!
Peki ya Mustafa Balbay?
Peki ya Doğu Perinçek?
Peki ya Tuncay Özkan?
Peki ya Soner Yalçın?
Peki ya Mehmet Haberal?
Bunlardan birinin, her hangi bir kişinin burnunu kanattığı ya da kanattırdığını duyan, gören, somut delillerle ortaya koyabilen oldu mu, olabildi mi?
Cevap hayır ise sorarım size 40 bin insanımızı öldürten Öcalan için 5 trilyon harcanıp yeni bir villa-cezaevi inşa edilir, ona uygun sohbet arkadaşları seçmelerle İmralı’ya transfer edilirken, Silivri’de tutulan ve bize göre pek çoğu vatansever aslan olan o insanlara yapılan baskı ve tecritler reva mıdır?
Evet soruyorum: Öcalan’ın hücresine Hollanda’dan özel döşeme malzemeleri getirilirken Silivri’de yapılanları olağan görebilir miyiz?
Eh Öcalan’ın ardında ABD, AB yani emperyalizm ve onların yeri işbirlikçileri var değil mi?
Yahu bu topraklarda manda olmadan bağımsız yaşamayı istemek ne büyük suç imiş?..
Hiç kuşkunuz olmasın Silivri tutuklularının tek suçu budur!