Pazar gününü ertesi gün işe gideceğinizi düşünerek stresli geçiriyorsanız, bu yüzden hafta sonunun bile tadı kaçmaya başladıysa uzmanlara göre “pazartesi sendromu” yaşıyorsunuz... Araştırmalar; en profesyonel, en başarılı, en çok kazanan insanlar dahi bu sendromu yaşıyor, pazartesi işe gitmekte zorlanıyor ve garip bir stres türü ile boğuşuyor diyor... Kimilerine göre pazartesi sendromumuzun nedeni çocukluk yıllarına, okula gitmek istememize dayanıyor... Pazarları seremoniye dönüşen banyo yapma ve okula hazırlanma süreci, çocukluk hatıralarınızdan bugüne bu stresi taşıyabiliyor. Kimileri ise çalışan kesimin sorunu olarak kabul ettiğipazartesi sendromunu, patron olmadıkça kurtulmak mümkün olmayan bir sorun olarak değerlendiriyor.Pazartesinin suçu ne? Niye bugünü sevmiyoruz? Neden haftanın ilk günü tatilden çıkmış olmamıza rağmen yorgun hissediyor, işe motive olmakta zorlanıyoruz? Faklı isimlere sorduk, farklı yanıtlar aldık....

‘İşini sevenin pazartesi sendromu olmaz’
Yazar, Kişisel Dönüşüm Uzmanı Aret VARTANYAN

Pazartesini gününü, pazartesi günü tatil yapanlar seviyor. Elbette ki pazartesinin bir suçu yok. Tatil sonrası ilk iş günü hangi günse onu sevemiyoruz. Bunun da tek bir yanıtı var: Gerçekten sevdiğim, kendimi ait hissettiğim, kendimle barışık bir işim olduğunda pazartesi hiç de sorun olmaz. Sadece işin kendisi değil, iş yerindeki baskı, insanlarla yaşanan sorunlar, yönetici baskısı, hatta mobbing pazartesinin zorluk katsayısını etkiliyor.
Her pazartesi ağlanırız, hatta hafta sonu bile tadını çıkartamayız ama her pazartesi de aynı döngüye devam ederiz. Stres yaratan, baskı oluşturan etkenler değişmedikçe onlara verdiğimiz tepki de değişmiyor. İki seçenek var: Ya dış etken olan her neyse onu değiştireceğiz, ya da kendimiz değişeceğiz. Birinci şıkka bakarsak işyerindeki sorunum gelirim olabilir, yöneticimle sorunum olabilir, hatta çalışma mekânım olabilir. Yapabileceğim şey bunları benim istediğim şekle getirebilmeyi denemek. Eğer yöneticimle sorun varsa oturup onu paylaşmak ya da sorunum her neyse onu açıkça dile getirmek. İkinci şıkta ise, madem ki mutlu değilim, madem ki işe gitmek bana iyi gelmiyor o zaman ben gerçekten ne istiyorum? Bunu çok net bir şekilde hatta boş bir kâğıda detaylıca yazmak.Pazartesi işe mutlu gidebilmem için ne olması gerekiyor? Çıkan tabloya göre işimi nasıl şekillendirebilir, beni rahatsız eden koşulları nasıl ortadan kaldırabilirim? Eğer deniyorsam ve değişen bir şey yoksa o zaman sakin bir şekilde B planıma yoğunlaşmalıyım. İstediğim iş ve koşulları başka bir yerde nasıl elde edebilirim? Belki de kendi işimi yapma seçeneği çıkacaktır. Ve unutmamalıyız ki,pazartesilerden bu kadar yakınırız, işimiz ve iş hayatı hakkında bu kadar söyleniriz ancak bir o kadar da işimizi kaybetmekten korkarız. Sorun dönüp dolaşıp gerçekten ne istediğimizi, yaşamda nereye gitmek istediğimizi net olarak bilememizdir.


‘Pazartesi sendromu Türklere mahsus’
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Belçika İş Konseyi Başkanı Pınar ECZACIBAŞI

Şimdi İngiliz bir arkadaşımla bu konuyu konuşuyorduk, yabancılarda böyle bir sendrom yok. Onlar içinpazartesi bizim için olduğu kadar önemli bir gün değil anlaşılan. Çocukluğumdan beri yaşadığım bir sıkıntı bu benim. Yeni hafta başlangıcı, okula giden çocuk için de iş hayatındaki insanlar için de sıkıntıdır. Pazar akşamları benim için hafif kâbus olmuştur hep. Rehavet döneminden sonra yeni bir haftaya başlamak, herkesi strese sokar. Yeni hafta, yeni sorumluluklar, yapılacak yeni işler demektir ve her pazar günü pazartesinin stresini yaşarım. İnsan kendi işini yaptığı zaman pazartesileri umursamaz görüşüne ise katılmıyorum. Ben her hafta yaşıyorum.
Çalışan kendisinden beklenenleri verebilir mi, nasıl verecek bunun için ürküyor; işveren de yeni dağıtacağı işleri, alacağı yeni sorumlulukları düşünüyor. Psikolojik bir durum tamamen, her yeni başlangıç gibi pazartesi de ürkütüyor. Çocukluğumuzdan beri yaşadığımıza göre de galiba kaçış yok.


‘Kendi kendimize uydurduğumuz bir şey’
Data Expert İnsan Kaynakları Yönetici Ortağı Yasin ALTUNKAYA


Pazartesi sendromu dediğimiz şey, biraz kültürle de ilintili olan bir şey bana göre. Ülkemize baktığınız zaman, çalışan kesimin büyük çoğunluğu arzu ettiği, keyif aldığı fonksiyonda görev yapamamakta. Dolayısıyla bu insanlar işlerinden mutsuzlar; mutlu olamadıkları için de işe gitmek eziyete dönüşüyor. Bu paralelden baktığımızda, pazartesi sendromu aslında kendi kendimize uydurduğumuz bir şey. Eğer işinizi severek yapıyorsanız, bir gün bile çalışmak durumunda kalmazsınız. Ancak bizde çoğunluk, hem kültürel olarak hem de toplum içindeki yanlış yönlendirmelerden dolayı sevdiği işte, istediği konumda çalışamıyor. O yüzden bunun adı işe gitmek, çalışmak oluyor.


‘Çocukluktan kalan bir alışkanlık’
Back-Up Danışmanı Psikolog Çağdaş ARTU

NEDEN her hafta pazartesi bu sendrom yaşanır? Aslında her şey pazar günü ve akşamından başlamaktadır. Pazar gününü devamlı, yarın iş var stresiyle geçirmek, insanın kendini bu duruma şartlaması bu süreci atlatmayı daha zorlaştırdığı gibi kronikleştirmektedir. Özellikle 80 kuşağının çocukları için; pazar akşamları, babaların TV’de maçları izlediği, annelerin çocuklara banyo yaptırdığı, ödevlerin tamamlandığı günler olarak hatırlanır... Tüm bunlar her hafta bir tören gibi yapıldığı için de kişilere alışkanlık kazandırmıştır.
Peki çocukluğumuzdaki bu alışkanlıklar yetişkinlik boyunca iş hayatımızı, sosyal hayatımızı devamlı etkileyecek midir? Aslında bu pazartesi sendromunu bilişsel olarak farklı bir biçimde yorumlayarak, tüm haftaya istekli ve motive olarak başlayabiliriz. Salı veya cuma nasıl bir akşamsa pazar akşamı da aynı akşamdır aslında. Pazar akşamının farkı, ertesi günün öğrenciler için okul, çalışanlar için iş stresidir. Bu stres salı akşamı ya da çarşamba sabahı önemli bir sunum öncesi de yaşanabilir. Bu durumu normalleştirmek, pazar akşamlarını tatilin bittiği gün değil de, birçok işi bitirebileceğim, güzel günler geçireceğim bir hafta düşüncesiyle, gelecek cuma akşamının planını yapmak pazar akşamlarının daha rahat ve huzurlu geçirmenizi sağlayabilir. Pazar günü temiz havada yürüyüşler yapmak, spor yapmak, dostlarınızla güzel vakitler geçirmek, hafta sonu tatilinizden doyum almak sizi yeni bir haftaya pozitif anlamda hazırlayacaktır. Her pazar bir önceki haftayı düşünerek; yine aynı sendromu yaşıyorum, bu günü defalarca yaşadım, ruhuma, vücuduma bu stresi yaşatmanın ne gereği var? sorusunu sorarak kendinize 3. gözden bakmanızı özellikle tavsiye ediyorum.


‘Vücut -40 dereceye bile alışıyor, tembellikten pazartesiye alışamıyor’
Uzm. Psikiyatr Dr. Ayhan AKÇAN

PAZARTESİ sendromunun tek nedeni tembellik. İnsanoğlu tembelliğe çabuk alışıyor. Cumartesi-pazar dinleniyor, vücut da kendisini bu dinlenceye uyduruyor. Ertesi gün de istekte azalma, enerjide eksiklik ve uyum problemi yaşıyor. Bu bazen pazartesi gün boyu sürebiliyor, bazen hafta ortasına sarkıyor. Bu sendromu iki türlü yaşayan çalışan var iş hayatında: Sabah işe geç başlayıp, öğlene doğru sürekli çay kahve içerek ayılmaya çalışanlar, bir de erkenden gelip bir an önce gitmeye çalışanlar. Biyolojik ritim konusunda insandan insana değişen farklılıklar var. Biyolojik ritmini hemen değiştirip, ortama uyum sağlamak her insanda aynı düzeyde olmayabiliyor. Tembellik, çalışmama isteği kimyasal mekanizmalarla, hormonlarla da ilgili. İnsan yine de rahata, tembelliğe daha çabuk alışan bir canlı. Yeri geldiğinde eksi 40 dereceye alışıyor, ama bedensel ve psikolojik anlamda kabullenme sorunu yaşadığı için pazartesiye alışamıyor. Kabullenmediğimiz için, tembelliği sevdiğimiz için bu sendrom böyle devam ediyor


‘Tek çaresi SSK’dan BAĞKUR’a geçmek!’
Deulcom International Kurucusu Baybars ALTUNTAŞ

PAZARTESİ sendromu denilen hadiseyi kendim gibi girişimciler açısından değerlendiremem. Girişimcilerin en sevmesi gerek sayılar: 7.24 ve 365’tir. Onlar haftanın 7 günü, 24 saat, yılda 365 gün çalışmak zorundalar. Ben hiç çalışan konumunda olmadım, bu yüzden hayatımda pazartesi sendromuyaşamadım. “7.24, 365”i benimserseniz ne pazartesi, ne salı ne de cuma sendromu olmuyor. Ben 10 gündür dışarıdayım, dün gece 02.00’de geldim şimdi ofise geçiyorum. Bana en azından bir gün dinlen diyorlar ama yapamam. Girişimcinin böyle sendromu olmaz. Ama çalışan açısından durum başka: Başkası için çalışıyor olmanın getirdiği bir bilinçaltı sendromu var, benim kanaatim bu. Çalışan, cumartesi-pazar ailesine vakit ayırdıktan sonra pazartesi günü kendi işini yapacak olsa o sendromu yaşamaz. Ama başkası için çalışıyor olmanın getirdiği bir bıkkınlık oluyor. En güzel çözüm önerim şu: Hayatlarına BAĞKUR’lu olarak devam etsinler, SSK’lı olarak değil. Veren el, alan elden üstündür; bunu hiçbir zaman unutmasınlar.

GÜLİN YILDIRIMKAYA / POLEMİK
Gazete HABERTÜRK


Editör: TE Bilişim