Niğde Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından organize edilen ve Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurum Başkanlığı eğitimcilerince, 3 gün süre ile 22 hekim, 28 yardımcı sağlık personeline maket üzerinde uygulamalı eğitimleri de içeren Neonatal Resusitasyon (Yenidoğan Canlandırma) Eğitimi Sertifikasyon Programı düzenlendi. Grand Otel’de düzenlenen programa Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Program Sorumlusu Mehtap İbiş, Hekim ve Yardımcı Sağlık Personelleri katıldı.



Düzenlenen programda konuşan Niğde İl Halk Sağlığı Müdürü Dr. Bilgehan Öztürk, “Ülkemizdeki bütün ölümlerin yaklaşık %30′unu bebek ölümleri oluşturur. Bir yıl içinde canlı doğmuş bebeklerin, bir yaşına gelmeden binde kaçının öldüğünü gösteren tabloya bebek ölüm hızı denir. Bebek ölüm hızı, o bölgedeki çocukların sağlık düzeylerini gösterir. Bu oran ülkemizde binde 53′tür. Gelişmiş ülkelerde bu oran binde 10 veya daha azdır. Bu ölümlerin, %60′ı doğumdan sonraki 1 ay içerisinde görülür. Kalan kısmı ise ilk 1 aydan sonra başlayan ve 1 yaşına kadar olan ölümlerdir. Bir yaşına kadar olan ölümlerin nedenleri arasında yetersiz bağışıklama, beslenme yetersizliği ve çevre koşulları ve bebek bakım koşullarının olumsuz olması gösterilmektedir. İlk 1 ay içerisinde görülen ölümler daha çok doğumsal anormalliklere bağlı olduğu için düzeltilmesi zordur. Bir yaşına kadar olan ölümler ise çevre ve bakım koşullarının düzeltilmesi sonucu önlenebilecek hastalıklardan oluşmaktadır. Günümüzde çevre ve sağlık koşullarının gün geçtikçe düzeleceğini düşünürsek, ilk 1 ay içerisindeki ölümlerin (neonatal ölümler), ileriki yıllarda sağlık sorunlarının başında gelmesi beklenmektedir. Ülkemizde bebek doğumlarının kendi kendine ya da konu komşu yardımıyla sık bir şekilde gerçekleşmesi, bu doğumlar sırasında sağlık hizmetlerinden ve sağlık personelinden faydalanılmamış olması, bebek ölümlerini arttırmaktadır” dedi.



Bebek Ölümlerinde Risk Faktörleri

Dünya çapında yapılan araştırmalar, tıbbi problemlerin ya da sosyal faktörlerin bebek ölümlerine neden olduğunu ortaya koyduğunu belirten Öztürk, “Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

Hamilelik döneminden önce de olan riskler: Anneni 18 yaşından küçük ya da 35 yaşından büyük olması, 4 veya daha fazla sayıda doğum yapmış olmak, iki hamilelik arasının 2 yıldan daha az olması, akraba evliliği, daha önceki doğumlarda annenin ölü ya da zor doğum gerçekleştirmesi bu dönemdeki risk faktörleridir. Ayrıca annede şeker, kalp, böbrek hastalıklarının olması, sigara, alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı, annenin boyunun 150cm’den kısa olması da hamilelikten önce de varolan riskleri oluşturur.

Hamilelik döneminde görülen riskler: Bu dönemde, özellikle hamileliğin ilk 3 ayında ilaç, radyasyon, hastalık gibi zararlı faktörlere maruz kalmak, Annede kansızlık olması, kilo alımının çok fazla ya da çok az olması, doğum öncesi yetersiz beslenme, hamileliğin kısa sürmesi, çoğul gebelikler bu dönemdeki riskleri oluşturmaktadır.

Doğum sırasında meydana gelen risk faktörleri: Doğum sırasında obstetrik güçlükler dediğimiz baş-kalça uyuşmazlığı, kordon, plasenta anormallikleri, doğumun bilgisiz kişiler tarafından evde yaptırılması doğum sırasındaki risklerdir.

Doğumdan sonra görülen riskler: Bebeğin 2500 gramdan daha az doğması, doğumsal anormallikler, yetersiz beslenme, anne sütü ile beslenmeme ya da az beslenme, infeksiyonlar doğumdan sonra bebek ölümüne neden olan risk faktörleridir”.



Toplumdaki ekonomik ve sosyal durumun iyileşmesi ve sağlık alt yapısının güçlendirilmesi ile bebek ve çocuk ölümlerinde önemli azalmalar gözlendiğinin altını çizen Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Program Sorumlusu Mehtap İbiş, “Neonatal ve perinatal ölümler ise sosyal ve ekonomik gelişmelere daha az duyarlıdır. Bu ölümler erken tanı ve tedavi, gebelik ve doğum sırasında verilen bakımın iyileştirilmesi gibi sağlık ile doğrudan ilişkili önlemlerden daha fazla etkilenir. Tüm dünyada yılda 4 milyon yenidoğan ölmekte ve bunların %23’ü doğum sonrası asfiksiye bağlı kaybedilmektedir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de asfiksi temel bir neonatal sorun olmayı sürdürmekte ve özel bir neonatal deneyimi olmayan kurumlarda da neonatal resüsitasyon gereksinimi doğabilmektedir. Doğumu izleyen dakikalar bebeğin uterus dışındaki yaşama uyum sağlamasına yardım edilmesi gereken kritik dakikalardır. Asfiksili bir bebeğe yaşamın ilk birkaç dakikasında yapılan girişimlerin sonuçları, yaşamın niteliğini doğrudan etkileyerek tüm bir yaşam boyunca sürecek sonuçlar doğurur. Her yenidoğanın, yeterli bir resüsitasyona hakkı vardır. Bu ise; doğum odasında uygun gereçlerin her an hazır olmasıyla birlikte, burada çalışan sağlık personelinin yenidoğan resüsitasyonunda becerili olmalarını ve bir ekip olarak uyumlu çalışabilmelerini gerektirir. Bu nedenle asfiksiye bağlı ölümlerin ve sekellerin önlenmesi amacıyla 1998 yılında başlatılmış olan Yenidoğan Canlandırma Programı (NRP) kapsamında yer alan uygulayıcı ve eğitici eğitimleri Türkiye geneline yaygınlaştırılarak, 2012 yılı sonu itibariyle 1.845 uygulayıcı kursunda, 37.530 sağlık personeli (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanları, Anestezi Uzmanları, Pratisyen Hekimler, Ebeler, Hemşireler, Anestezi Teknisyenleri v.s.) eğitilmiştir. Her doğum salonunda eğitilmiş en az bir personelin mutlaka bulunmasının amaçlandığı program kapsamında gerçekleştirilen uygulayıcı eğitimleriyle, temel resüsitasyon uygulamalarının yerleştirilebilmesi için, bu konuda eğitim almış ve standart uygulama yapacak personel yetiştirilmektedir.



“Doğum odasındaki herkesi” hedefleyen bu programın, ülkemizde doğumda gelişebilecek yenidoğan mortalitesini ve asfiksinin yol açacağı sekelleri en aza indirebilme konusunda önemli bir yer tuttuğu gerçektir. Neonatal döneme yönelik yürütülen NRP ve diğer çalışmalar sonucunda bebek ölüm hızı binde 7,7’ ye, neonatal ölüm hızı ise binde 4,6’ ya düşmüştür” diye konuştu.






Editör: TE Bilişim