Günümüzdeki varlıklı insanları, siyasileri, koltuk düşkünlerini, şöyle bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda, bu tip insanların bazıları doyumsuz, hırslı ve tamahkârdır. Onların gözlerini mal-mülk, makam hırsı bürümüş, hayırseverlik, fakir fukarayı düşünme duyguları körelmiştir
Hz. Muhammed (sav) bir hadis’i şeriflerinde; “Bir mülk, senden öncekilere baki kalsaydı, sana kadar gelmezdi. Başkalarına kalmayan miras, sana da kalmaz” buyururlar.  (Zübtetül Buharı S.478)
Zenginlik; parası çok, evde uşağı ve hizmetçileri olan, mutfağı, kileri dolu, tuzu kuru kişiler için kullanılan bir deyimdir
İnsanoğlunun bitmez, tükenmez ihtiyaçları, sonu gelmeyen istekleri, sınırsız hayalleri vardır. İmkânlarımız yeterli değilse,“Ah bir zengin olsam!” diye iç çekeriz, ellerimizi açıp Allah’tan mal mülk, para servet talep ederiz.
Bu durumlarda kalbimiz bize “hayırlısını istemek” gerektiğini söyler. Doğrusu da budur Aslında. “Hayır, bildiğimizde şer, şer bildiğimizde hayır olabileceği” ikazını unutur, inatla ve ısrarla zenginlik isteriz.
Rahatlık ve lüks arayışı, gelecek endişesi, çoluk çocuğun istikbali gibi sebeplerle zengin olmayı düşleriz. Burada kanaatkârlık,” bir lokma, bir hırka” demek değildir! Müslüman ebetteki zengin olacaktır. Lüks içinde yaşamayı hayatın gayesi zanneden, dinî duyarlılığı zayıflamış insanların. “zenginlik” ve “fakirlik” anlayışları çok farlı bir şeydir
Asıl konumuz zenginlik, fakirlik ya da bunların hangisinin üstün olduğu değil, dünya sevgisine, hırs ve açgözlülüğe ve gaflete; dikkat çekmektir. 
Zenginliği;“ihtiyaçtan fazla mal veya servete sahip olma hali” diye tanımlayabiliriz. Fakat çağımızda “beşerî ihtiyaçlar sınırsızdır” Dinimiz bize, çalışarak rızkımızı helalinden kazanmayı ve ihtiyaç fazlasından infak etmeyi emrediyor.
Hz. Peygamber ( s.a.v). “Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha ister.” Buyuruyor. Dünya hırsı olan insanın karnını ancak toprak doyurur
Toplumda zaruret içinde bulunanları görüp gözetmek gerekiyor “Malı ben kazandım, dilediğim gibi harcarım; servetimi sürekli çoğaltır, mal üstüne mal yığarım ”sözü yanılgıdır.
Efendimiz( s.a.v) “Zenginlik mal çokluğundan ibaret değildir. (Hakiki) zenginlik gönül zenginliğidir.” Buyurmuştur
Eğer burada ihtiyaçlarımızı karşılayan faydalı şeylere sahip olmaksa, sağlık, akıl, irade, ilim gibi paha biçilemeyen zenginlikleri de hesaba katmak gerekir
Zenginliği sadece bu dünya için değil, ebedi âlemi, Ahreti esas alarak kazanmalıdır.
İnsanoğlu, Karun kadar zengin olsan ne fayda. En büyük servet, kanaattir
Karun, Firavun döneminde Mısır'da yaşayan, Hz. Musa’ya inanan yoksul bir zattı Büyük bir servetin sahibi olunca Hz. Musa’yı inkâr etmiştir. Bu olay Kuran'da;
"Böylelikle kendi ihtişamlı, süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler." (Kasas Suresi, 79)
Karun, Allah’a ve Peygambere başkaldırıp nankörlük etti. Sahip olduklarını kendinden bildi. Kibirlenip azgınlık yaptı. C. Allah, da Karun'un malını, mülkünü helak etti. Bu olay aynı zamanda kendinden sonra gelenler için de bir ibret olmuştur
Zenginlik, dünyanın geçici süsüne aldanmadan, Allah yolunda sıkıntılara göğüs geren, helal kazancından fakirlere infak eden, malca, imanca, akıl ve takvaca önde olan kimselere aittir.
Kimse dünyada kalıcı değildir. Yunus Emre'nin dediği gibi:
 "Mal da yalan, mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan
Peygamber (sav) hadis_i şeriflerinde “Beş şeyin kıymetini bilelim; 
Hastalıktan önce sağlığın, 
Meşguliyetten evvel boş vaktin,
Yaşlılıktan evvel gençliğin
Fakirlikten evvel varlığın,
Ölümden önce hayatın kıymetini bilin.” Buyuruyorlar
Kanuni Sultan Süleyman ise;
”Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi 
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diy