Mevzu bahis “tükürüğü” tam yerine kondurmaksa... Recep İvedik’i getirelim hükümeti

Tayyip Erdoğan’ın CHP’nin yemin boykotunu eleştirirken adeta ağzından tükürükler de saçarak söylediği “tükürdüklerini yalayacaklar” sözü “tam yerine denk gelmiş” Mümtaz’er Türköne’ye göre.
Çünkü “Bu deyim Türkçenin zengin dünyasına ait”miş!
Çünkü “Tükürük bezleri, tükürük salgılıyor”muş ve tükürük “Size ait bir şey, vücudunuzun doğal ifrazatından”mış!
İktidarın hık deyicisi üşenmemiş, vücudu “tükürmeye” sevk eden mekanizmanın nasıl işlediğini de anlatmış:
“İsterseniz yutabilirsiniz, vücudunuzda kalmaya devam eder. Ama tükürüp dışa atarsanız artık bir daha geri alamazsınız. Size ait olan bu nesneyi geri alma düşüncesi bile iğrenç hale gelir.”
Türköne de tıpkı Erdoğan gibi CHP’nin “o iğrenç şey”i yapmanın eşiğinde olduğu kehanetinde bulunarak “Gemileri yakıyorsunuz. Hükümete resti çekiyorsunuz. Geri dönüş yok? Şimdi ne yapacaksınız? Deyim yerli yerine oturuyor: Tükürdüğünüzü yalayacaksınız” diyor.
Mesela şimdi tam da yerli yerine oturacak bir deyim daha var “zengin Türkçe’miz”de yer alan...
Hani şu “müneccim”in ifrazatıyla ilgili olan...
Ama sırf seni tek hecede tarifleyip, işimizi kolaylaştırıyor diye, tutup da yazmıyoruz değil mi o deyimi sayfalarımızda...
Türk Dil Kurumu’na göre dilimizde böyle bir sözcük mevcut deyip, sindirim sonunda anüs yoluyla dışarıya atılan besin artığıyla sembolleştirmiyoruz çoğu zaman düştüğünüz o çukuru sütunlarımızda!
Hıh işte siyasiler de öyle ağızlarına geleni haykıramaz ulu orta!
İlle de haykıracaklarsa ve eğer marifet de lafı üslup, küfür, hakaret, nezaket vs. sınırlar çizmeksinizin gediğine oturtmaksa, ne gerek var liderlerin Başbakanlık için yarışmasına... Recep İvedik’i oturtalım hükümetin başına!
+++
Hasan Cemal itirafçılığını kankasına da bulaştırdı
Üzüm üzüme baka baka kararırsa, kanka da kankasına baka baka itirafçı olabilir pekala.
İtiraftan çok “örtbas”a meyilli olan Cengiz Çandar, 18 yıl önce Madımak’ta yaşanan dehşetengiz olay sonrası Aziz Nesin’i “provokatörlük”le suçladığı için özür dileyip günah çıkarmaya başladıysa, “Bu işte mutlaka bir Hasan Cemal parmağı vardır” diye geliyor insanın aklına...
Malum Cemal de Çandar’ın yanındaymış Sivas sokaklarında “dolduruşa” geldiği o anlarda!
Eee Çandar’ın Mustafa Kuseyri cinayetinin delil karartıcısı olduğunu Hasan Cemal’in itiraflarından öğrendiğimizi hatırlayınca, ağzı da yanmış bir kere bu mevzuda...
Tahminim, Cengiz Çandar baktı ki 18 yıl geçmiş katliamın üzerinden... Konunun Cemal’in periyodik itiraf mevsiminde ifşası an meselesi...
“Bari bu kez madara etmesin beni” dedi ve kendi yediği haltı kendi dile getirdi...
Yoksa mevzu bahis sırf “içindeki sıkıntı yumrusu” ndan kurtulmak, “vicdanının sesi”ni dinlemek olsaydı; Çandar’ın, 1997’ye gelene kadar, kişisel  tarihinin daha kaç sayfası için özür dilemesi gerekirdi...
Ya da... Cengiz Çandar yoksa hala arkadaşlarını ölüme terk ettiği Filistin kamplarından, darbelere “gel gel” yapan öğrenci olaylarını kışkırtmaktan dolayı vicdan azabı içinde değil mi?
+++
“Erdoğan’ın önünde saygıyla eğiliyorum!”
Çünkü Başbakan bütün Türkiye’yi dize getirdi. Her şeyin tek hâkimi oldu. Yargı elinde, asker en kötü dönemini yaşıyor, bürokrasi Başbakan’ın ağzına bakıyor... İş dünyası hizaya gelmiş, medya hazırolda.
(...) her şeye rağmen medyada gerçekleri yazmaya çalışan, eleştiren, soran, sorgulayan isimler var. İşte şimdi sıra onlarda. Bu isimlerin pek çoğu “teslimiyetçiliğe” zorlanıyor. Onlar da maşallah herhalde ne yapacaklarını bilemedikleri için  “teslim olma” aşamasına geldiler.
(...) AKP’li olmadığı halde teslimiyetçilikten başka yol bulamayan ve galiba biraz da fikir fakiri yazarlar “mücadele yerinin Meclis olduğunu” söyleyerek CHP’yi eleştiriyor.
Neymiş, CHP Meclis’e gelirmiş, muhalefet görevini yaparmış, hiç olmazsa tarihe geçirirmiş. Bunun kurnazca bir tuzak olduğunu göremiyorlar. Eğer CHP Meclis’e girerse, her şeyi kaybeder. Ne inandırıcılığı kalır, ne haysiyeti..
Can Ataklı / Vatan
+++
Şike soruşturmasının yankıları siyasetin sıcak gündemini geride bıraktı, yazarların çoğu dünkü köşelerini futbol dünyasını sarsan iddialara ayırdı
Ya-ya-ya şa-şa-şa bizim takım çok yaşa
Dünyanın dört bir yanında, tribünlerden, TV’lerden milyonlar, milyarlar meşin yuvarlağın büyüsüne kapılmışlar, kendilerinden geçerek, futbolu en kutsal şey olarak izliyorlar.
Kimileri ise (bunu oynayanlar, oynatanlar, düzenleyenler) de bunun bir kurgu olduğunu bilip, kuruyorlar ve nemasını alıyorlar.
İşte saf birinciler işleyenler, hin ikinciler ise işletenlerdir.
Yalnız futbolda değil, yaşamın her aşamasında böyledir bu.
Dünya işleyenler ve işletenler arasında parsellenmiştir.
İşletenler üzerinde hamaset bayrağı salladıkları küçük parselin üzerindedirler. İşleyenler ise hamakat bayrağı gölgesindeki büyük bölümde yaşarlar. İşletenlerin en büyük hünerleri kendi zekâlarında değil, işleyenlerin hamakatındadır. İşleyenler olmazsa, işletenler yaşayamaz. İşin garibi, işletilenler, en çok bu düzeni ortaya serip, işletenlerin maskesini indirmeye çalışanlara kızarlar.
En iyisi işletilenleri uykularından uyandırmamak ve düzene çomak sokmamaktır. Onun için iyisi mi, biz şikeye falan aldırmayıp yine hep bir ağızdan haykıralım:
- Yaşşa bizim takım!..
Ali Sirmen / Cumhuriyet
+++
Spor basını ve taraftar da  kendine çekidüzen versin
Bizim spor basınının ve taraftarın da bu konuda kendine çeki düzen vermesi gerekiyor.
90’larda Süper Lig’de şampiyonluğa ilerleyen bir büyük kulüp son maçlarından birinde rakip kaleciye para teklif etti. Kaleci parayı kabul etmediği gibi kulüp başkanını durumdan haberdar etti. Kulüp başkanı da bir basın toplantısıyla hangi kulübün kendi kalecilerine kaç para teklif ettiğini, teslimatın yerini ve tanıklarını da belirterek açıkladı.
Ne oldu biliyor musunuz?
Ertesi gün hiçbir gazete bu habere yer vermedi.
Daha sonra bu konu canlandı...
Biz sütunumuzda kulübün adını ve olayın ayrıntılarını yazdık. Yine basından hiç kimse ilgi göstermedi.
Sadece fanatik taraftarlardan küfür mektupları aldık. Aldığımızla kaldık.
Melih Aşık / Milliyet
+++
Kim nerede ne yazdı?
Türkiye yıllardır bu iddialarla çalkalanıyor. İlk kez temiz spor sayfasına adım atılıyor.
Ben Beşiktaş’lıyım, Beşiktaş ise Beşiktaş, Fener ise Fener ya da hangi kulüp ise.
Yalçın Doğan / Hürriyet

***

Başbakan Erdoğan; her döneme; uzun soluklu yeni bir taktikle giriyor. Şimdiye kadar ’icraatçı başbakan’ olarak öne çıkmıştı. Bundan sonra da ’Türkiye’nin pis işlerinin hesabını soran lider’ görüntüsü verecektir.
Rıza Zelyut / Güneş

***
Kim olursanız olun, yeni döneme ayak uyduramıyorsanız, güçten çıkar üretmeye kalkıyorsanız, yuvarlanırsız ve yuvarlanacaksınız...
Ali Bayramğlu / Yenişafak
 
***

Yapılan açıklamalara göre bu soruşturma, yaklaşık bir yıldır sürdürülmekteymiş... Hiçbir hukuk devletinde, hiçbir soruşturma  “siyasi gerekçelerle” öne alınamaz ya da ertelenemez!
Mustafa Mutlu / Vatan

***

Daha önceki şikecilerin kılına dokunmazken şimdikilerin hayatını söndürmek adil bir yaklaşım olur mu? Yargı bu dengeyi kurar umarız. Sporun ruhuna ihanet edenler artık bu kadar korkusuz olmamalı!
Güngör Mengi / Vatan

***

Böylesine yüksek kazançlı ve içerisinde korkunç boyutlara varan paralar dönen bir sektörde para, şan, şöhret uğruna herşey yapılır.        
Emin Çölaşan / Sözcü
+++
Doğruymuş; ‘Pis yaşlanıyorsun be Murat Belge’
Sadece sağcı gerici olur diye bir kaide yok işte, Murat Belge bunun en güzel örneği.
Şu sözlere bakar mısınız:
-’Hopa’daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yoktu. Biraz da yapay olarak pompalanan, ucu Ergenekon’a uzanan bir gerginlikti.’
- Askerin yaratmamış olduğu bir sorunumuz yok.’
- ’Türkiye’de muhalif bir türlü olunamaz çünkü muhalefet için akıl, fikir, eğitim lazım. Ama eğitim de bizi mutlaka Kemalizm’e bağlar.’
Yazık. Hangi sosyalist vicdana sığar bu sözler?
Geçenlerde Derya Sayın bir karikatür çizmişti Aydınlık’ta. ’Pis yaşlanıyorsun be Murat Belge’diyordu. Hakikaten de pis yaşlanıyorsun...
Oray Eğin / Akşam
+++
Birbirlerine girdiler
Emperyalizmin çağımızdaki en etkin sponsoru Soros’un fon sağladığı vakıflarla işbirliği halindeki Murat Belge’nin “komünistlik iddiası”na tepki, emperyalistlerin iştahını kabartan Kürtçü’lerle dirsek temasındaki S.Süreyya Önder’den geldi: “’Durduğu yerin hiçbir kıymeti yok. Bir komünist neleri savunmaz diye sorulsa, Belge’nin röportajında hepsi var.”