GAZETELERİNİ okuyorum, televizyonlarını seyrediyorum.

Midem bulanıyor.

İki tane üst üste “Dramamine” alıyorum, bana mısın demiyor.
“Nasıl oldu da böyle oldular?” diyorum.
“Bunu da mı yapacaklardı?” diyorum.
“Ben nasıl bunların içinde kalmışım?” diyorum.
Diyorum da diyorum.

* * *

İşte gazetelerinden biri!
Eylem yapan öğrencileri resmen hedef haline getirmiş.
Bir göstericinin fotoğraflarını basıp altına “Her eylemde o var” diye yazmışlar. Sanki her eylemde yer almak suçmuş gibi...
Tabii ki “Kaynak: Polis arşivi” diye belirtmemişler.
Sadece aldıkları servisin hakkını vermekle yetinmişler.
Üst tarafa ise “Eylemciler Ergenekoncu” başlığını atmışlar.

* * *

Bir başka gazeteleri ise hüküm veriyor.
“İşin içinde yasadışı Devrimci Karargah Örgütü var” diye başlık atmış.
Bu gazeteleri de kanıt diye polisten devşirdiği dokümanları kullanmış.
Köşelerdense ağırbaşlı bir devlet dili kendini gösteriyor:
Anarşiye geçit verilmemeliymiş...
Amaç darbe kışkırtıcılığı yapmakmış...
Burhan Kuzu'nun ifade özgürlüğü ne olacakmış...

* * *

En müptezel gazeteleri ise kendisinden beklendiği gibi müptezellikte sınır tanımamış.
Küfür kıyamet gırla!
Bebeğini kaybeden hamile kızı, göbeğinde saatli bomba varmış gibi yansıtan karikatür yayınlamışlar. “Sarı Kız” adlı darbe planından hareketle eylemci kızları aşağılamışlar.
Gazete dur durak bilmiyor.
Her türlü ağır hakaret, her türlü itham, her türlü iftira bütün sayfalara sinmiş.
Acımak yok, vicdan yok, insanlık yok.
Sadece abandıkça abanma var.

* * *

Televizyonları ise daha felaket...
Hele Samanyolu adlı bir televizyon kanalları var ki tam polis bülteni gibi...
Haberlerinde eyleme katılan öğrencilerin görüntülerini yuvarlak içine alıp hedef gösteriyorlar.
Aynı görüntüleri tekrar tekrar veriyorlar.
“Ortalığı karıştırmak isteyen sözde öğrenci grupları” diye cümleler kuruyorlar.
Yargı peşin...
Yaftalama tam gaz...

* * *

Kısacacı...
Vıcık vıcık bir “sağcı dil” var ekranlarında ve sayfalarında...
Hepsi tıpkı 70'lerin Tercüman Gazetesi gibi “Kızıl komünistlere karşı omuz omuza” vaziyeti almış.
Ortalığı öyle bir “polis vazife ve salahiyetleri savunuculuğu” kaplamış ki, her köşeden bir cop fırlıyor.
Hepsi jöleli olmuş bir anda, hepsi kravatlı...
Düzenden, intizamdan başka söz bilmiyorlar.
Hepsi bir “monşer” edasıyla “Hak tabii ki aranmalı ama her şeyin bir kuralı, kaidesi var” diyor.
Sanki ortada “polis kuvvetleri” ile “öğrenci kuvvetleri” diye iki silahlı güç varmış gibi, “İyi ama öğrenciler de polise vurdular, polis ne yapsın? Tabii ki o da sinirlenip birkaç tane çakacak” diye yorum yapıyorlar.
“Yumurta atmak” konusunda öylesine orantısız bir dil kullanıyorlar ki, sanki “yumurta atmak” ile “makineli tüfekle taramak” arasında bir fark yokmuş gibi bir sonuç çıkıyor.

* * *

Benim durumum ise şöyle:
Bir zamanlar “asker bülteni” gibi çıkan dönemin muktedirlerinin gazetelerini okurken bulantıyı kessin diye bir adet “Dramamine” tüketirdim...
Şumdi ise “polis bülteni” gibi çıkan muktedir gazetelerini okurken bulantıyı kessin diye iki adet “Dramamine” tüketiyorum.

Bir klas duruşun paradigması değişti

VAKTİYLE bu ülkede “Askeri eleştiremiyorsam polisi de eleştirmem” diye özetleyebileceğimiz bir klas duruş söz konusu idi...
Çünkü...
Eskiden polisi eleştirmek alabildiğine serbest iken, askeri eleştirmek alabildiğine sakıncalı idi. Polise vurulur, askere vurulmazdı.
O dönemde...
Bazı ahlaklı insanlar, “Askeri eleştiremiyorsam polisi de eleştirmem” diye tutum almışlardı.
Ama çok şükür bu eşitsizlik ortadan kalktı. Artık asker de eleştiriliyor.
Yani...
Artık “Aman polis, canım polis” türküsünü çığırmak için zemin müsait değil.

Hakikaten her yere konuyor

KULAKLARI çınlasın Mustafa Balbay, Cumhuriyet'teki köşesinde kafiyenin büyüsüne kapılarak kelimeleri bozar ve espriler türetirdi.
Beğeneni var mıydı bilmiyorum ama ben bu tür esprileri fena halde zorlama ve demode bulurdum.
Mesela...
“Ergenekon” meselesi ilk çıktığında...
Mustafa Balbay hemen kendi tarzının esprisini yapmıştı:
“Ergenekon: Her yere kon.”
Ben de yazmıştım:
“Bu ne ya? Hiç komik değil.”

* * *

Sonra şöyle şeyler oldu:
-  Memlekette ne kadar faili meçhul varsa hepsi Ergenekon'a fatura edildi.
-  Alevi kıyımlarının tamamının sorumlusunun Ergenekon olduğu söylendi.
-  Hükümeti üzen her tür eylemin arkasında Ergenekon arandı.
-  Bir televizyon habercisi, “Grizu patlamasının nedeni Ergenekon'dan içeri giren paşalardır” dedi.
-  22 ayrı yolsuzlukla ilgili savunma yapan bir savcı, 86 lira borç taktığı çaycıyı “Ergenekoncu”, borcunu geciktirdiği kuyumcuyu “Jitemci” diye suçladı.
Ve en sonunda...
AK Partili Burhan Kuzu, Mülkiye'de kendisine yumurta atanlar için “Ergenekoncu” dedi.
“Ergenekon: Her yere kon” esprisi benim açımdan hâlâ komik değil ama Burhan Kuzu'nun “Yumurtanın arkasında Ergenekon var” demesiyle birlikte en azından bir gerçeğe işaret etmeye başladı.

Yumurtadan haberler

-  Mülkiye'de atılan yumurtalar ile İstanbul'da atılan yumurtaların aynı tavuktan çıktığı anlaşıldı.
-  Tarım Bakanlığı'na siyah poşet içinde gizlenmiş 30 yumurtayla girmek isteyen kimliği belirsiz bir şahıs güvenlik kuvvetleri tarafından kıskıvrak yakalandı.
-  Bandırma'da bir yumurta çiftliğini basan polis, çiftliğin yasadışı Devrimci Karargah Örgütü'ne ait olduğunu saptadı.
-  Hükümet, Birleşmiş Milletler'e yumurtanın bir soykırım aracı olarak kabul edilmesi için önerge verdi.
-  Yumurtanın bir darbe aracı haline getirildiğini savunan Genç Siviller, bir hafta omlet yememe eylemi başlattılar.
-  Polis, bir ihbar üzerine örgüt evi olarak kullanılan üç kümese baskın yaptı.