1965’li yıllarda çıkarılan “özel öğretim yasasıyla” eğitim sistemimize dâhil edilen üst öğretim kurumlarına hazırlık dershaneleri özellikle 1980’lerden sonra yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi eğitim alanında da neoliberal dönüşüm politikaları hızla ülkemiz toplumuna tek çareymiş gibi dayatılmaya başlandı.

 

     Bu dayatmanın en yüksek noktası 11 senedir iktidarda bulunan AK Partisi Hükümetleri eliyle gerçekleştirildi. Hem de akıllara durgunluk verecek hızda ve fütursuzlukla gerçekleştirildi. Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilen eğitim sistemi, biz eğitim emekçilerinin çabaları ile belli oranda yürütülmeye , devlet okullarında nitelikli bilimsel verilmeye çalışılmıştır.

 

      Bu gayretli çalışmalara rağmen eğitim sistemimiz gün be gün ilköğretimden başlayarak tam anlamıyla yarış içine sokulan çocuklarımızı ve gençlerimizi bir biriyle rekabet eden bireyler haline dönüştürüp bu “yarışta” avantaj elde etmek isteyenlere de dershaneler aracılığıyla arz yaratma yolunu tutarak doğasında bulunan eşitsizliği daha da artırmış, eğitimin niteliğinin tamamen yitmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.

 

      Toplumun her kesimi bu uygulamalardan etkilenmesine rağmen, giderek tepkisizleşen yaşam ve düşüncelerden dolayı en temel haklarından biri olan eğitim hakkının ellerinden alınmasına seyirci kalmıştır. Şimdilerde ise neoliberal politikaları hakkıyla yerine getiremediği kaygısıyla AK Partisi, yapmış olduğu yol temizliğinden sonra dershaneleri “özel okullara” dönüştürerek batılı dostlarının gözüne seçim öncesi girmek istiyor.

 

      Elbette AK Partisi karşısına çıkacak zorlukları, tepkileri ön gördüğü için dershaneden özel okula dönüşecek kurumlara bir dizi teşvik ve kaynak aktarmayı vaat ederek kapatma sürecini başlattı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü dershanecilikten elde edilen pasta çok büyük ve bu pastanın çok büyük bir kısmını da “Hizmet” grubu elinde bulunduruyordu.  Yani yeni duruma ayak uydurmak, ”Hizmet” için hem çok zor hem de elde var olan potansiyeli kaptırmak riski taşıyordu. Bu yüzden, her fırsatta “Hizmet “ grubu dönüşüm projesine karşı çıktı. Tüm gücüyle direneceğinin mesajını, Eğitim Bir-Sen’in karşısına Aktif Sen’i kurarak  ve bir hafta gibi sendikal örgütlenmede çok kısa sayılabilecek bir sürede 30 binleri aşan üye sayısına ulaştırdı.

 

       Kaleme aldığım bu yazının konusu, AKP ve cemaatin rant kavgası değil, halkın en temel haklarından birinin eğitim hakkının elinden alınması arifesinde sessiz kalması ya da sesini homurtudan öteye götürememesidir. Özünde AK Partisi ile “Hizmet” grubunun rantsal dönüşüm ve paylaşım üzerinden hiçbir çelişkisi yoktur.  Bence asıl ele alınması gereken, bunca tartışmanın ortasında öğrencilerin, velilerin, eğitim emekçilerinin onların örgütlü olduğu sendikaların ve elbette biz sosyalistlerin ne yaptığıdır.

 

       Eğitimin en temel insan hakkı olması dolayısıyla, devletin herhangi bir ayrım gözetmeksizin herkese eşit, nitelikli ve anadilde parasız eğitim vermesi gerektiğini toplum nezdinde karşılık bulacak şekilde ifadelendirmemeleridir. Özellikle de eğitim emekçileri ve sosyalistlerin şu tarz söylemlere düşmeden; “Biz yıllardır anlatıyoruz, eylem yapıyoruz tık yok, bir musibet bin nasihatten iyidir” yâda “Yiyin Birbirinizi” manşetleriyle gazete çıkarmak gibi güzellemelerden uzak durarak yıllardır anlatamaya çalıştığımız görüşlerimizi daha gür haykırmalıyız.

 

       Sömürü düzeninin her zaman yaptığı gibi toplumu kutuplaştırma taktiğinin etkisi altında ya dershane safında yer almış ya da özel okulların devlet desteğiyle yaygınlaşmasını bunların dışında herhangi bir yolun olmadığını düşünen eğitimcilere, velilere, öğrencilere, toplumun diğer kesimlerine ulaşmak her zamankinden daha kolay. Eğitimin her tür ve düzeyinin; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, politik görüş, ulus, din, etnik köken gibi ayrımlar olmaksızın herkese sağlanması gerekliliğini, bu tür manevraların toplamda yarar sağlamayacağını, sağlık alanından örneklerle her ortamda ifadelendirmeliyiz.

 

      Toplumun büyük kesiminin özellikle de eğitim emekçilerinin trajik bir şekilde özelleştirmelerin, özel olanın eğitimi kaliteleştireceği söylemine inanmış olanları süreç hakkında somut örneklerle aydınlanmalarını sağlamalıyız. Bu süreci yaşayan sağlık kurumundan örnekler vermeliyiz. Sağlık kurumunda yaşanan dönüşümden sonra sağlık hakkına ulaşmanın ne kadar pahalı ve zor olduğunu gözler önüne sermeliyiz.

 

        Devlet okullarında nitelikli bilimsel eğitimin lav edilmesi ve eğitimin bir bütün olarak ticarileşmesi hamlesi olduğunu iyi anlatmalı, eğitim sektöründe kar amacı güden özel okulların, dershanelerin eğitime sağlayacakları bir katkının olmadığını net bir biçimde ifade etmeliyiz.