Dünya tarihinde, üst üste 16 kez devlet yıkıp, yeniden devlet kuran bir başka millet göremezsiniz. Bu açıdan bakıldığında, alt yapısı sağlam, güçlü bir devlet geleneği bulunan Türklerin üç kıtaya hükmetmiş olduğunu görürüz. Hint Okyanusundan Dalmaçya kıyılarına, oradan da Viyana kapılarına kadar dayanan, dünyanın tek süper devleti Osmanlının bu gücü nereden aldığını ve sonraları neden küçüldüğünün esrarı, aşağıda ifade edilen konular incelendiğinde daha net anlaşılacaktır.
Hoca Ahmet Yesevı ( 1093–1156)
Hoca Ahmet Yesevi, Kazakistan’ın Sayram kasabasında doğmuştur. Babası, Şeyh İbrahim, Annesi Ayşe Hatun’dur. Ahmet Yesevi önce annesini, yedi yasındayken de babasını kaybetti. Ablası Gevher Şehnaz ile Yesi’ye göçtüler. Burada ilk tasavvuf terbiyesini Türk şeyhi Aslan Baba’dan aldı. Buhara da Yusuf Hemedaninin müridi oldu. Şeyhinin vefatında sonra onun irşat postuna oturmuştur. (1160 )
Ahmet Yesevi, ilk Türk tarikatı olan Yeseviliğin kurucusudur. Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında onun yetiştirdiği âlimlerin büyük etkisi olmuştur.Ahmet Yesevi şiirlerinin toplandığı kitabına “Divan-i Hikmet” adi verilir.Hece vezniyle yazdığı şiirlerinde öğütleri, kuşaktan kuşağa hızla yayılmıştır.
Ahmet Yesevi’nin takip ettiği yol; "Dört Kapı" olarak da bilinen; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat'tir. Dört Kapı, İslamiyet'ten önceki Türk inançlarından kaynaklanmıştır. Şaman dininde; Doğu, Batı, Kuzey ve Güney yönleri, kutsal sayılmaktadır. Mavi, Beyaz, Siyah ve Kızıl. Yâda; Ağaç, Demir, Su ve Ateş, insanın özünü oluşturur: Adalet, Kudret, Akıl ve Uyum, dört Kapı ilkesi olarak ifade edilmektedir.
Bugün Yesevi tarikatı, yalnızca Kazakistan'da değil, eski Türkistan topraklarında yaşayan Türkler arasında da yaygın olarak görülür. Üstelik bu uygulamalar, Ahmet Yesevi'nin müritleri kanalıyla Anadolu'ya ve Balkanlar'a da taşınmıştır.
Türkler tarafından İslâm’ın hızla kabul edilmesinin sebebi, bu dinin Türk milletinin karakterine uygun olmasıdır. Bu hususta "Pir-i Türkistan" olan Ahmet Yesevi’nin rolü büyüktür.
Ahmet Yesevi bu irşat faaliyetlerini, Orta Asya'dan yürütmüştür. Ancak O'nun dergâhında yetişen yüzlerce gönül ehli insan; yine O'nun işaretiyle, başta Anadolu olmak üzere birçok ülkeye Türk- İslâm medeniyetini taşımışlardır
 Bahaeddin Nakşibendî, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş’ı Veli, Mevlâna, Taptuk Emre, Yunusu Emre, Emir Buhara, Hacı Bayram-ı Veli ve Akşemseddin ile devam eden bu mümtaz talebeler, hem Türkistan ve Orta Asya'yı, hem de Anadolu'yu bir güneş gibi aydınlatmışlardır. Türk Dünyası'nın ve Türk-İslâm Birliğinin manevi mimarları olan bu insanlar, Osmanlı İmparatorluğunun kurulması ve yükselmesinde etkili hizmetler vermişlerdir.