Geçtiğimiz günlerde telefonuma bir mesaj düştü. Üç çocuğuyla birlikte koronaya yakalanan bir anne feryat ediyordu; “Çocuklarıma portakal alamadım. Çok pahalı. Fiyatı ucuz olanlara baktım onlar da çok çürüktü, almadım. Hastalık nedeniyle pazara da gidemedim. Orada daha ucuzdur ama gidecek halim yok.”

Bir anne düşünün ki hasta çocuklarına vitamin olsun diye portakal alamıyor, çünkü geliri yok. Pandemi öncesinde parça tüller dikerek pazarlarda satıyor ve çocuklarını geçindiriyormuş ama şimdi o imkânlarını da kaybetmiş. Çünkü malzemeler çok pahalı ve alamıyor… Sağa sola tül dikmeye çalışmış, mahalleli alışsın diye fiyatı da çok düşük tutmuş ancak bir iki kişiden başkası gelmemiş. Nedenini sorduğumda verdiği cevap düşündürücüydü:

-Burada çok Suriyeli oturuyor. Onlara veriyorlar.
-Senden daha mı ucuza dikiyorlar? Biraz daha fiyatını indirseydin.
-Burada en düşük fiyata ben dikiyorum ama sorun ucuz dikmek değil. Keşke öyle olsa… Benim verdiğim fiyatın üç katı fazla fiyata dikiyorlar ve insanlar beni değil Suriyelileri tercih ediyorlar.

Ülkemizde yoksulluk var ve mülteciler yoksulluğumuzun artmasında büyük bir pay sahibi… Halkımızda, iktidarın da yönlendirmesiyle âdeta bir mülteci sevenler havası oluşmuş. Kendi açlığını unutmuş, mültecilerin karnını doyurma telaşına düşmüş. Tabi bunda “onlar da din kardeşimiz” düşüncesinin payı da var.

Meşhur bir söz vardır; “önce can sonra canan”, önce bu ülkenin insanı doyacak… Evin ahalisi açken, komşu doyurulursa böyle olur. Eldekini bölüşürsün, eyvallah ama kaynak kıtsa ne olacak?

Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, Mart 2021’de yaptığı açıklamada Türkiye’de 196 farklı ülkeden yaklaşık 5,5 milyon insan olduğunu belirterek bunların 3,6 milyonunun 2011 krizinden itibaren Suriye’den gelenler olduğunu ifade etti.

Bunlar bilinenler; ya bilinmeyenler… Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar bir açıklamasında;

“Ülkemiz 9 milyon Suriyelinin insanî ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu operasyonlar yapılmasaydı ülkemiz ve bölgemiz çok daha büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya kalacaktı.” dedi.

İnsanlar yatağa aç giriyor, Üniversite öğrencileri acıkınca su içiyor, ya da aç karnına erken yatıyor. Yoksulluk çöp konteynerlerinin, ekmek fırınlarının ve marketlerin önünü mesken tuttu. Akşamları da semt pazarlarının çöplerinde kol geziyor… Anneler çocuklarına portakal alamıyor. Her akşam yandaş olmayan ana haber bültenlerinde açlık ve yoksulluğun boyutu gözler önüne seriliyor…

Daha nasıl bir tehdit ve tehlike bekliyorsunuz diye sormayalım mı?

Türkiye, Arnavutluk, Bosna-Hersek ve Hırvatistan’ı evlat edinmiş… Finlandiya ve Hırvatistan’ı bünyesine katmış. Ya da şöyle anlatayım; almış 9 milyonluk Avusturya’yı, almış Belarus’u, almış Bulgaristan’ı nüfusuna katmış, besliyor. Düşünebiliyor musunuz; İsviçre toptan bize gelmiş… Hepsinin nüfusu 9 milyon civarında.

Buna hangi ülke ekonomisi dayanır? 9 milyon Suriyeliyi besliyoruz da ya Afganlar?

Tırlarla ülkemize sokulan ya da elini kolunu sallaya sallaya sınırlarımızdan içeri giren ve de komşumuz İran’ın ikramı olan Afganlılar nerede? Iraklı, Somalili, Kenyalı, İranlı, Türkmenistanlı, Özbekistanlı, Pakistanlı ve de diğerleri…

Mülteciler sadece ekonomik yönden sorun içermiyor. Ülkenin sosyal yapısını da etkiliyor. Kilis’te kayıtlı Suriyeli sayısı Türk nüfusu geçti; Suriyelilerin kent nüfusundaki oranı %74,8’e ulaştı, başka bir ifadeyle yaşayan her 4 kişiden sadece 1’i Türk…

En çok Suriyeli barındıran şehir 524 bin 948 kişi ile İstanbul.

Gaziantep’te Suriyelilerin yerli nüfusa oranı %21,5, Hatay’da ise %26,3. Yani, Gaziantep’te her 5 kişiden biri, Hatay’da ise 4 kişiden biri Suriyeli. Şanlıurfa’da ise nüfusun %20’si Suriyeli… Onu, Mersin ve Adana takip ediyor.

Sözün özü; bu illerde bugün seçim olsa kazanırlar… Daha da ileri gidip, Hatay bizimdir diyerek, Suriye ile bütünleşme talebinde bulunabilirler…

Suriye, Hatay’dan hiçbir zaman vazgeçmedi. Hatay’ı haritalarında Suriye topraklarında göstermeye devam eden Suriye rejimi, Hatay’ı alacakları tehdidini savurmaya devam ediyor. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, 2018 yılında Hatay’ı kastederek “Burası bizim toprağımız, onlara rağmen oraya geri döneceğiz.” demişti. Suriye Parlamentosu ise Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının 82. yılı nedeniyle bir açıklama yaparak, (Aralık 2021) “Hatay’ın Türkiye’nin elinde kalmaması ve geri alınması için mümkün olan her şeyin yapılacağı” ifadesinde bulundu.

Sonuç olarak: Bugün beslenen mülteci sayısı 9 milyon. Birkaç yıl sonra bu sayı 15-20 milyonu bulacak… Çok geç olmadan Türkiye, insanî sınırlar çerçevesinde mülteci sorununa acilen çözüm bulmak zorundadır. Yoksa Türkiye hem ekonomik hem de sosyal yapının değişmesi nedeniyle geri dönülemez bir noktaya gelecektir.

Ne demiştik; Önce can, sonra canan.

Tülay Hergünlü

İstanbul, 17 Ocak 2022