Son günlerde sosyal medyada her dini konuda fetva makamları Kur-an-ı Kerim oku emri ile başlamış, Kur-an-ı Kerim'i okuyun"  diyorlar.
 
ALAK - 1 :Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka).Yaratan Rabbinin İsmi ile oku.
 
Rabbimiz burada oku emrini "Rabbinin ismi ile oku" olarak emrediyor . Peki Rabbimizin ismi ne? ALLAH . O zaman Allah adını zikrederek okumak lazım; çünkü Allah'ın ismiyle zikretmek farzdır.
 
MUZEMMİL - 8 :Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi  tebtîlâ(tebtîlen).Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden  kesilerek O'na ulaş.
 
Peki bu zikir emrinin ardından gelen emir ne? Aynı ayetin içinde her şeyden kesilerek O'na ulaş emri var. Her şeyden kesilerek ne olacak dersen tebtil olmamız isteniyor. Yani temiz, iffetli olmamız ve bu şekilde O'na yani bizi yaratan Allah'a ulaşmamız emrediliyor. O'na, yani Allah'a ulaşırsak o zaman Allah'a mülaki olmuş oluruz, zaten ulaşmayı da ancak Allah yapar biz sadece kalben isteye biliriz, o da Allah'a mülaki olma (Allah'a kavuşma, buluşma) anlamına gelir. Allah'a kavuşulur veya buluşulur mu? Böyle bir şey söyleyen oldu mu? Olmadı diyeceksiniz belki ama Allah kendisine mülaki olmamızı istiyor.
 
ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu). Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir  (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en
iyi bilendir.
 
Okumayı biliyorsunuz da sizi yaradan Allah'a mülaki olunacağını bilmiyor musunuz?
Tabi ya İslam’ın beş şartını yerine getir yeter dedikleri için lüzumsuz sanıyorsunuz. Yetmiyor işte Nefsinizdeki o kötü istekleri, başkaları ile olan ilişkilerde yaptığınız yanlış davranışlar hala duruyor ve bu kötü ve yanlış davranışlarımızdan dolayı çevremizdekiler ve daha ötesi insanların Allah ile arasını açıyorsunuz. Nefsinizin afetlerinden yani kötü huylarınızdan ancak Allah'ın yardımı ile temizlene bilirsiniz. Çünkü Allah öyle söylüyor.
 
NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
 
İslamın beş şartı amel olduğu halde farz olan bu ameller nefsin ıslahı yani tezkiye olmasını sağlayamaz. İnsanın nefsi insana hep kötülük yaptırmak ister.
 
YUSUF - 53 :Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). Veben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Sakın nefsin insana İslamın beş şartının yaptırmaz olarak düşünmeyin, çünkü ameller borç olarak ödenebilir. Asıl ödenemeyecek olan af edilmeyen Allah'a şirk koşmaktır.
 
NİSA - 116 :İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâdûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan). Muhakkak ki; Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmiyor. Bunun dışında olanları ise (onlardan) dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa artık o
elbette o uzak bir dalâlete sapmıştır.
Ancak Allah'a mülaki olmayı dileyenler nefsini ıslah edebilir.
 
KEHF - 110 :Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”
 
Peki; bir insan Allah'a mülaki olmayı yalanlıyorsa , bu kişi için Allah hüsranda olduğunu söylüyor ve O'na ulaşmayı dilemediği için de hidayete eremez dalalette kalır.
 
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün
(Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
 
Aslında  Allah'a hidayet Allah'a vasıl (ulaşma) olma anlamındadır. kul innel hudâ hudallâhi "Hiç şüphesiz HİDAYET, Allah'ın (Kendisine) ulaştırmasıdır"(Ali İmran /73)
Arapçayı çok iyi bilirler ama hidayet kelimesine doğru yol anlamı verirler. O zaman bu ayete göre "TESLİM YOLLARINA DOĞRUYOL EDER" anlamı çıkmaz mı?
 
MAİDE - 16 :Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin). Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten
nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidâyet eder (ulaştırır).
 
Anlamsız bir cümle. Bu fetvayı veren kişinin ne kadar Allah'tan uzak olduğunun bir ispatıdır.
UNUTMAYIN PEYGAMBERİMİZ SAV EFENDİMİZ DE ÜMMETİNİ ALLAH'A DAVET EDİYOR.
 
KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
 
Hiç bu fetva makamları ümmetin Allah'a davet edildiğini söylüyor mu? Bu ne demek Resullah'ın arkasından gitmemek, O'na güvenmemek anlamına gelir ki bu da O'nu sevmiyorsunuz anlamına gelir.
İşte bu davete icabet eden herkes Allah'a mülaki olmayı istemiş ve hidayete ermek istiyor ve dalaletten kurtulmak istiyor anlamına gelir ki; bundan Allah'ı ve Resulünü seviyor anlamı çıkar.
Neden Allah'a insanlardan kendisine ulaşılmasını yani HİDAYETE erilmesini veya mülaki olunmasını ister? Çünkü kim hidayete ererse mutlaka TAKVA sahibi olur. BU TAKVA SİZİ DOĞRU CENNET EHLİ KILACAKTIR.
 
AL-İ İMRAN - 15 :Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh (minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi). De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah'tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR'dir (görendir, görücüdür).
 
Sakın zanla cennet'e gireceğinizi düşünmeyin. Allah'a bizdeki emaneti olan ruhumuzu ölmeden sahibi olan Allah'a ulaştırmayı dilememiz lazım.
 
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
 
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İŞTE ONLAR APAÇIK DALALET
İÇİNDEDİRLER.
 
HALA İSLAMIN BEŞ ŞARTI YETER ALLAH'A ULAŞMAK DİYE BİRŞEY YOTUR DİYEBİLİR MİSİNİZ?
Cehennemde TAKVA satışı yok. Ne kazanırsanız ancak bu dünyada kazanacaksınız. Sadece bir dilek "RABBİM HİDAYETE ERMEK SANA RUHUMU ULAŞTIRMAK VE SENİN VELİ KULLARINDANDAN OLMAK İSTİYORUM, NE OLUR BENİDE DOSTLARININ ARASINA KOY" diye bir dua etseniz Allah sizin kurtulmanızı ister. Dünyada da ve ahirette de cennet'i yaşamanızı ister. Allah; dostlarına müjde vermektedir.
               
YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
 
YUNUS - 63 :Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
 
YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, DÜNYA HAYATINDA VE
AHİRETTE MÜJDELER (mutluluklar)VARDIR . Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
 
PEKİ, ALLAH OKU EMRİNİ VERMİŞ DE, KİM OKUR, OKURSA NE OLUR.
Her şeyden önce Allah Resulüne oku diyor? Peki ümmeti için ne diyor?
 
DUHAN - 58 :Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne). İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
 
Ayetleri bize biri okuması lazım ve o okuyan kişi ile ayetleri tezekkür etmemiz gerekir. Tezekkür edebilmek ise Allah'ın ulul elbab kullarına nasip.
 
SAD - 29 :Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).Bu Mübarek Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin
diye.
 
Ulûl'elbab için müellifler; bu oku diyenler "OLGUN AKIL SAHİPLERİ" derler. Allah'ın ne dediği önemlidir ve tekdir.
 
AL-İ İMRAN - 190 :İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca
gelişinde, elbette ulûl'elbab için nice deliller vardır.
 
AL-İ İMRAN - 191 :Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard (ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). O (Ulûl'elbab) ki; (lübblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”
 
Demek ki Ulûl'elbab kulları 24 saat Allah'ı zikrederler. Allah'ın ismiyle oku denince Allah'ın zikrini kalbine indirmiş olan kişiler için. Çünkü onların kalplerine Kur-an-ı Kerim indirilmiştir.
 
Hadi ya; o peygamberimiz için diyeceksiniz. Kur-an-ı Kerim Peygamberimiz SAV Efendimizin kalbine indirilmiştir.
 
BAKARA - 97 :Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).De ki: “Kim
Cibril'e düşmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki O, ellerindeki (daha önceki kitapları) tasdik eden (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur'ân), mü'minler için bir hidayet (rehberi) ve
müjdedir.”
 
Allah Kur-an-ı Kerimi kalbe indirerek öğretiyor ve bunun bir sünnetullah olması gerekmez mi?
Bakın Allah'ın Kur-an-ı Kerim öğretimi nasıl?
 
ANKEBUT - 49 :Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn (zâlimûne).Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
 
E, size ilim verildi mi? Nasıl ilim sahibi olunur ki?
 
HAC - 54 :Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak
olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki
Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
 
Resulün; bu veli resul veya nebi resul olabilir. Artık nebi resulün hatemi yani mühür Peygamberimiz SAV Efendimizin olduğuna göre;
 
AHZAB - 40 :Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
 
Eğer resullük de bitmiş olsa idi o zaman dini öğretecek kişi kalmazdı. Allah kıyamete kadar bütün insanlara kendi içlerinden ve kendi lisanları ile resul yollar ve bu resuller veli ise risaleti tebliğ ile görevlidir.Veli resullere ŞERİAT  verilmez.
 
İBRÂHÎM - 4 :Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
 
Kıyamete yakın son doğacak çocuğa kadar Allah insanları resulsüz bırakacak değildir.
 
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi
olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
 
Bu resuller kavmine Allah'ın ayetlerini anlatır. O zaman bu resuller hayatta olmalı. Bu resuller Allah'ın ayetlerini bize okursa o zaman itaat eder ve iman edersek TAKVA sahibi olabiliriz ve NEFSİMİZ ISLAH olabilir. Resul ayetleri okur iman edenler de dinler. Allah böyle istiyor.
 
A'RAF - 204 :Ve izâ kuriel kur’ânu festemiû lehu ve ensıtû leallekum turhamûn(turhamûne). Kur'ân okunduğu zaman artık onu dinleyin! Ve susun ki; böylece rahmete kavuşturulursunuz.
 
Mümin kulağından sulanır derler ya, Allah dinleyin diyorsa dinleyeceksin , kime oku diyorsa o okuduğunu dinleyeceksin. İşte; içinizdeki sizi Allah'a davet eden resulü dinleyin. Allah'a
davetine icabet edin. Dinleyin ki kalbiniz Allah'ın nuru ile dolsun.
 
TALÂK - 11 :Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden),  kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim,
Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en
güzel rızık olmuştur.
 
KİMLERİN KALPLERİ NURLANIR KİMLERİN KALPLERİ KARARIR BİLGİNİZ VAR MI?
 
BAKARA - 257 :Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytankimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini)
nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
 
BİR OKUYAN SİZİ RABBİMİZE DAVET EDER, VE ÇEŞMENİZİ  ALLAH'A HACET NAMAZI İLE SORUN. O MUTLAKA RAHMETİ HANGİ VESİLE İLE ALACAĞINIZI SİZE GÖSTERİR.
 
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve levşâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
 
Hafız olmak güzel bir şey, çok meşakkat isteyen bir şey. Ama Peygamberimiz SAV Efendimizin gibi Kur-an-ı Kerim'i Allah'ın kalbinize indirmesi daha güzel ve kurtuluş değil mi?
 
SEÇİM SİZİN, ALLAH BÖYLE SÖYLÜYOR . KUR-AN-I KERİMİ KALBİNE İNDİREMEMİŞ ÜMÜĞÜNDEN GEÇMEMİŞ KİŞİLERİN DEDİKLERİ BİZİ İLGİLENDİRMİYOR.
ALLAH DOSTU OLMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?
BİR TEK DİLEK YETERLİ.
 
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.