O kurşunlar hepimize sıkıldı

Abone Ol
Bu hafta, “Sizden Gelenler”de geçtiğimiz pazar günü MHP Esenyurt seçim irtibat bürosuna düzenlenen silahlı saldırıda hayatını kaybeden Cengiz Akyıldız’ın ardından yazılanları derlemeye çalıştım. İlk mektup Tamer Abuşoğlu’ndan:

“Sıkılan kurşunu, hayatına kastedilen kitleyi salt MHP ile ilişkilendirerek, bir kenara çekilmek ve sıradanlaştırılmış saldırılardan biri olarak tanımlamak 30 yıldan bu yana derin bir uykuya yatırılmış olan, Türk milletinin uykusunu ebedileştirmek anlamı taşır.

Türk milletini 12 yıldan bu yana hipnoz edenlerle, onu 30 yıldan bu yana derin bir güzellik uykusunun mahmurluğu içinde şuursuzlaştırma banyosuna tabi tutanlar, aynı milletler arası tuzağın müdavimleridir.

AKP ve BDP’nin birlikte yürüttüğü kirli süreç, bir bölücü ve gerici diktatoryasına dönüşmüştür.

Cengiz Akyıldız’ın şehadeti Erdoğan-Öcalan tangosunun acı bir meyvesidir.

(…)

Sıkılan kurşunlar MHP’lilere olduğu kadar Türk milletinedir.”

Kefen şov

Kahreden habere bir tepki de Isparta Ülkü Ocakları’ndan… Ocak Başkanı Akif Çapraz, Akyıldız’ın şehit edildiği olayla ilgili olarak basında “karşıt görüşlü” ifadesinin kullanılmasına itiraz ediyor:

“Dağdaki hainler ne zaman karşıt görüşlü olmuşlardır? (…) Ayrıca tarihin sayfalarında kefen giyerek şov yapmaya kalkan şarlatanlarla dün olduğu gibi bugünde kefen giyenler belli olmuştur.”

Yusufiye’ye gönderecek bir kardeşimiz daha yok

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden yazan Dr. Oğuz Kağan Uysal “Biz bu acıyı iyi biliyoruz; memleketin bir kere daha kan gölüne dönmesine izin vermeyeceğiz” diyor:

“İlk değil göğsümüze yağdırılan kahpe kurşunlar. Muhtemelen de son olmayacak. İlk defa kanımız dökülmedi. İlk kez şehit vermedik bu vatana. Biz biliyoruz bu acıyı. Daha önce defalarca tadına baktık.

Ancak bu sefer oyunun kurallarını biz koyacağız. İstedikleri gibi olmayacak. Kan gölüne dönmeyecek bu memleket bir kez daha. Medrese-i Yusufiye’ye gönderecek bir kardeşimiz daha yok. Vatan için uçmağa varacak canımız çok. Bir şehide karşılık bin dirileceğiz. Bu memlekette hiç bir zaman bitmeyecek kahramanlar. Soyları tükenmeyecek.

Zira iyi tanırlar bizleri. Sanmasınlar meydanı onlara bıraktığımızı. Bu memleketin taşı da toprağı da bizim. Sokaklar yine biz kokarken, üniversite kürsülerinden haykıracağız hayallerimizi, vatan sevgimizi. Ay’la Yıldızı birbirine hasret bırakacağımızı sanmasınlar. Yine kavuşacak sevgililer. Bilsinler ki bizler korkuyu kal’u bela’da bırakmışız. Önkuzu’ya, Kılıçkıran’a nasip olanı diledik her duamızda Hak’tan. Rahat yatakta ölmek tasa değil mi sanki bizler için? İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun. Bize şah damarımızdan daha yakın. Olacak olan memleket sevdasından olsun diledik hep. Ammenna ve Saddakna. Amentü. Sevmedik vatandan başkasını. Öyle ki ha ekmeğini yemişiz ha uğruna bir kurşun…

(…) Yüce Türk Milleti! Başın sağolsun…”

Türk isen yazanın bile yok

Ünsal Erkan yazmak yerine çizerek ifade etmiş duygularını… İşte Erkan’ın “Ölen Türk ve ülkücü olunca yazmıyor basın, yazmıyor” isyanının çizgi dilindeki karşılığı:

Anlayana…

gazete2023.com’dan Müjdat Öztürk, ülkü şehidinin “garipliği”ne atıf yaparak bu ölümün öğrettiklerini sıralamış:

“Bazı ölümlerin size verdiği dersi hiçbir üniversiteden alamazsınız.

Cengiz Akyıldız’ın şehadeti ders verici, öğretici bir ölüm.

Anlayana…

**

Garip yaşadı,

garip öldü Yusufiyeli Cengiz.

Sadece kendine mahsus değildi garipliği.

Gariplik artık Ülkücülükle eş anlamlı bir şey.

Son dönemin “garipleri” Ülkücüler arasında en garibiydi belki.

**

Diri değil ölü seviyoruz.

Gazi değil şehit seviyoruz.

Hepimiz böyleyiz belki.

Hayattayken el uzatmak, yardım etmek ağır geliyor bize.

Gözümüzün önünde çırpınan birini ancak ölünce, öldürülünce hatırlıyoruz.

**

Şehit Yusufiyeli Cengiz Akyıldız…

MHP için yaşadı MHP için öldü.

Hayatta gazi olarak göremediği itibarı “bir musallalık” saltanatım dediği kendi cenazesinde gördü.

Gazi yaşadı şehit öldü.

Artık arkadaşı Murat Kılıç gibi mezarında ziyaret edilecek.

Hiç unutulmamacasına…

Aradığınız kitleye şu anda ulaşılamıyor

Kavgasını anlatmış İlker Öztürk nettavir.com’daki yazısında. Bir de “aradığınız kitleye şu anda ulaşılamıyor” mesajı bırakmış; bakın kimlere:

“Bir ıslık sesiyle yaygaracı kabadayılık yapan sulandırılmış – bulandırılmış zihin kontrolsüzlüklerini davranışlara, yazılara dökmeye utanmayan arsızlara, liboşlara, aldatmacılara, yalancılara, döneklere bir hatırlatma; biz kavgalarımızı erteledik.

Bu nedenle kavgalarda yokuz! Üniversitelerde, köşelerinizde, orada burada bizi aramayın, aranmayın!

(…)

Akılsız tahrikleri görecek kadar ateş bıraktık geride. İpe bağlı olandan çok; ipi tutan elle ilgilenmeyi çoktan öğrendik.

(…)

Türk olgusunu hala faşist olarak algılayan, üstün ırk üzerine inşa edilmiş olarak okuyan, gerçeğe göre değil de meşrebine göre bakan yüksek derecedeki miyopların, cahillerin saldırgan atakları faydasız!..

Hem üç lafın ikisinde adaletten dem vuracak, hem tutsak yollarda çarliston yapacak, hem akıl satacak, hem cüretlenecek olan yazılar, çocukların gülebileceği palyaçoluğa mahkumdur…

Geçmişten bugüne süregelen birçok değer kuşatılmış vaziyette. İzdivaç programları ile millet uyutulurken; gidin bunlarla uğraşın!”

“Vatanda hor görülen bir cemaatiz artık”

Vedat Üst, Akyıldız’ın fotoğrafı için uygun açıyı bulmaya çalışırkenki hallerini hatırlatmış, görevinden dolayı adını vermek istemeyen Ö.A. ise isyanla dolmuş:

“Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibidir buyuran Peygamberin ümmeti olduklarını iddia eden” İslamcılar “bu alçaklığın karşısında hiç tınmadılar. Çalışma arkadaşlarıma bu cinayeti anlatıp cenazeye gideceğimi söylediğimde hiç umursamadılar, bir“vah vah” acınmasını bile esirgediler. Haksız yere cana kıymak ülkemizde böylesine kanıksanmıştı. Katillerin oraya hazırlıklı geldiği aşikar olmasına rağmen basının bu olayı adi bir cinayet gibi halka sunmasını ayıpladım. (…) Yahya Kemal Bey’in dediği gibi “vatanda hor görülen bir cemaat” yalnızlığına gark olduk. (…) Büyük acımızın, dönülmez akşamın gecesinde dünyadan kayan, kaybolan bu kıymetli insanı, bu parlak yıldızımızı geri getiremeyecek olmasından ötürü isyan doluyum…”