Yeni doğmadı, yeni yeni padişah oldu..
Aslında çoktan olmuş da biz yeni yeni fark eder olduk..
Önce ilgili hassas kurumlarda (.Milli Eğitim, İstihbarat ve Emniyet teşkilatları başta.) en aşağıya kadar “yandaş” atamaları yapıldı.
Sonra “DİNLEME”ler başladı ; hangi HAKİM hangi SAVCI bize karşı, hangi REKTÖR hangi DEKAN bize karşı, hangi ALBAY hangi GENERAL bize karşı.. hepsi bir bir tespit edildi..
Sonra bunlar için SİLİVRİ’de bir “GUANTANAMO” inşa edildi..
Sonra “görevlendirilmiş” herkes işini yapmaya başladı.. Dinlemeciler dinledi, suçlamacılar suçladı, tutuklamacılar tutukladı..
Devletten “madalya”lar almış KOMUTANLAR, REKTÖR ve DEKANLAR, SAVCI ve HAKİMLER, ÜST DÜZEY BÜROKRATLAR, GAZETECİLER, SİVİL TOPLUM ÖNDERLERİ, kim varsa ‘AKP DÜZENİ’ne karşı olan, sabahın beşinde pijamalarıyla göz altına alındı, yıllarca süreceği belli olan bir davada suçu araştırılmak üzere içeri tıkıldı..
Torpili olanlar vardı, “bir daha ağzını açmayacaksan, AKP aleyhinde tek söz söylemeyeceksen..” şartıyla onları bıraktılar.. Sinan AYGÜN, Erhan GÖKSEL gibi..
Her gün TV’de olan, her gün bir yanlışı dile getiren bu “kahraman” duruşlu şahısların, yakalanıp bırakıldıktan sonra ağızlarını bıçak açmadı, yüzlerini dahi gören olmadı.. Erhan Göksel de zaten çok yaşamadı.. Tıpkı Ergenekon’un hayali finansörü Kuddusi Okkır gibi kahrından öldü..
Daha şimdiden 3 yılını dolduran davada henüz iddianameler okunuyor, savunmalar yapılıyor.. Yıllardır içeride olanlar savunma sırasının kendisine gelmesini bekliyor.. Tam “sıra geldi, tahliye olurum” diye sevindiğinde bir imzasız mektupla yeni tutuklamalar yapılıp dosyalar birleştiriliyor filan, sil baştan..
“Ölme eşeğim, yaz gelecek, yonca bitecek..”
Nasrettin Hoca duasından başka bir çareleri yok.. AKP gitmedikçe.. 
Önce medyadaki tiraj rekabetinin iki büyük isminden biri olan “Sabah-ATV” gurubu TMSF destekli entrikalar ile ve devlet kredisi ile Çalık gurubuna devredildi, yandaş yapıldı..
Ardından “Biz kaç kişiyiz !” rüzgârı ile tiraj yapan Tuncay Özkan’ın ardı ardına kurduğu 2 TV’si de değerinin üç katı paralarla yandaşlar tarafından satın alındı.. Ardından maaşlarını yurt dışı kaynaklardan alanların oluşturduğu bir “taraftar” gazetenin desteği devreye girdi.. Baştan beri var olan “deniz feneri” ve “okyanus ötesi” kaynaklı medya desteği de eklenince medyada  bir güç dengesi oluştu. Ardından “Zamanı geldi” diyerek Aydın Doğan gurubu ile savaş başlatıldı, enerji işleri akraba Çalık gurubuna ihale edilince savaş kızıştı, küsüldü, barışıldı, sonunda köprüler atıldı.. “Bu gazeteleri okumayın !” dedi başbakan.. “Bu TV’leri seyretmeyin !” dedi..
Doğan gurubuna ilan ve reklam verenlere devlet ihalesi vermedi, TÜSİAD’ı tehdit etti, vs.. Yorulan Aydın Doğan, gurubun yönetimini kızına bıraktı ve savaş alanından çekilmek zorunda kaldı..
Sıra köşe yazarlarına geldi.. Baskılarla  işten attırılanlar oldu, yazıları geri çekilenler oldu, yandaş medyanın ortaklaşa salvolarıyla mevzi kaybedenler oldu, Sarı Öküz’ü veren gurup, ardı ardına güç ve kan kaybetmeye başladı.. Meydan artık “yandaş medya”nın oldu. 
Önce yandaş medyada giderek hakarete dönüşen aşağılayıcı şeyler yazılmaya başlandı ordu ve komutanlar hakkında.. Sonra sahte isimli ihbar mektupları kaynak yapılarak suçlar isnat edilmeye çalışıldı, sonra kaçak dinlemelerden sızıntılar düştü internete, oradan yandaş medyaya.. Sonra “Ergenekon” süreci başlatıldı..  Aşağılayıcı tutuklamalar, tahkirler, bunu izleyen intiharlar, ortalık toz duman oldu.. Bu karmaşada bir mizansenle “kozmik oda” ya girilip AKP’yle ilgili askeri istihbarat ve deliller incelendi.. Atama ve terfilerdeki çekişme savaşa dönüştü, sonunda Genelkurmay cephesi de düştü.
Paralel olarak yürütülen  süreçte tamamlanan “yargı tasfiyesi” ile devletin bütün kurumları ele geçirilmiş oldu.
Bu saltanat sürecine direnecek bir kurum kalmayınca, sıranın kendisine geldiğini düşünerek tepki vermek isteyen ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ de  coplarla, tekmelerle, boğucu gazlarla etkisizleştirilmeye başlandı..
Artık nur topu gibi bir “PADİŞAHIMIZ” oldu !
Her ne kadar devletin adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ olsa da, Yasama-Yürütme-Yargı için KUVVETLER AYRILIĞI var denilse de, Türk Silahlı Kuvvetleri iç ve dış BAĞIMSIZLIK tehditlerine karşı VATANI KORUMAK ile görevli olsa da, bunların hiçbir önemi yok !..
Çünkü; “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş” durumdadır.
ABD’nin deliğe süpürmekten vazgeçtiği Başbakan, artık bir “PADİŞAH” konumundadır.
Akşam rüyasında gördüğünü sabah emredip uygulatmak için artık hiçbir manisi yoktur .
Son seçimden de galip çıkarsa bir daha hiç olmayacaktır.
Görünen o ki, bu son seçim BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ  için “SON ÇARE” dir !..


08/12/2010