Niğde, Kapadokya’nın kapısı olmasına rağmen yeterince tanıtımı yapılmadığı için, bu güne kadar turizmden hak ettiği payı  almış değildir. Niğde tarihi eserler bakımından adeta açık hava müzesi gibidir. Mesire yerleri, yaylaları, bitki türleriyle oldukça güzel ve zengin bir yöredir.
Nevşehir, 1953 yıllarında Niğde’ye bağlı bir ilçe iken bu gün Türkiye’nin gözde turizm merkezlerinden biri olmuştur. Tarihi kalıntılar ve eski eserlerin yoğun olduğu, kültür ve medeniyetin beşiği Niğde, Nevşehir’in beş katı fazla turizm potansiyeline sahiptir. Bu güne kadar bir kaç broşür ve bir iki basit kitapçık dışında Niğde’nin tanıtımı konusunda yeterince bilgi ve belgelere dayanan ciddi bir eser yazılmamıştır.
 Niğde Müzesi, Türkiye’nin sayılı müzelerinden biri olarak ödül almıştır. Bu müzede Antik Çağa, Selçuk ve Osmanlı devrine ait 12 bin civarında eser bulunmaktadır. Bunun yanında Niğde il Kültür Müdürlüğünde bulunan, 5000 adet basma, 500 adet el yazması nadide eserler Konya kütüphanesine taşınmıştır. Bu güzide tarihi eserlerin tekrar yerine dönmesini istiyoruz.
Niğde kimliğine ait sağlıklı bilgilere ulaşmak için aşağıda belirtilen yerlerin tarihi dokularını geniş bir şekilde araştırmak gerekir. Misal olarak;
Niğde Merkez Tepebağları Toprak Tepe Höyüğü, Göbekli dağ Tümülüsü, Pınarbaşı Höyüğü, Köşk Höyüğü, Kömürcü Höyüğü, Kiledere (Killi Dede) höyüğü, Ulukışla Porsuk Höyüğü, Basmakçı Lulu kalesi, Sansar Tepesindeki tarihi kalıntıları, İpekyolu hanları, Altınhisar mağara evleri, Orhanlı, Edikli, Alay, Kiledere, Dikilitaş kasabalarındaki gün yüzüne çıkarılmamış yeraltı şehirleri, Değirmenli beldesinin Damlataş mağarası, Karatlı kuş kayası Kral mezarlığı, Celaller, Göllü dağ harabeleri, Gümüşler Manastırı, Kavlaktepe Yeraltı Şehri, Kemerhisar su Kemerleri, Bahçeli Roma Havuzu, Niğde Kalesi, Alâeddin ve Sungur Bey, Paşa Camisi, Şah Mescidi, Hanım Camisi, Dışarı Cami, Rahmaniye Camisi, Ak Medrese, Hüdavend Hatun Kümbeti, Gündoğdu Türbesi, Şeref Ali Türbesi, Ulukışla Şeyh Ömer Türbesi, Bor Ulu Camisi, Kale ve Sokollu Mehmet Paşa Bedestenleri, Saat Kulesi, Başhan, Sarı Han, Misli Han, Paşa Hanı, Hatıroğlu Çeşmesi,
Demirkazık Emli vadisi, Ulukışla-Darboğaz meydan yaylası, Karagöl, Çini göl, Yedigöller subaşı, Horoz deresi ve Çiftlik Ketençimen, Altınhisar Hasandağı yaylaları, Kayardı bağları, Fertek Mandilmos gibi yerler ele alındığında her biri için birer kitap yazılır diye düşünüyorum.  
M.Ö. 3000 yıllarında Çamardı Celaller köyü yakınlarında Kestel maden ocağında, kalay’ın işlendiği, Ulukışla Bolkar Dağı eteklerinde altın, gümüş madenlerinin olduğu, çifte köy yakınlarında Cengiz Hanın üzerine kayıtlı maden ocaklarının bulunduğu tarihen sabittir.
Hititler döneminde Altunhisar, Bor, Çamardı, Çiftlik, Ulukışla ilçe ve yöreleri yoğun iskân alanları olarak görülmektedir. O dönemde Niğde küçük bir köy ya da mezra konumundaydı. Hitit Kırallığı bu sınırlar içinde hüküm sürdüğü için adı geçen yerlerde Hitit kültürünün izleri bulunmaktadır. Daha sonraları Firikyalılar, İranlılar, M.Ö. IV. yüz yıllarında Büyük İskender, Bizans Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilen Niğde ve yöresi, uzun süre baskı altında yaşamış, halk zülüm ve eziyetlerden korunmak için kendilerini güvenli buldukları alttan gizli geçitli mağara tipi evlerde (M.S. 53 ) yaşamağa başlamışlar. Özellikle, Andaval (Aktaş), Sasima (Hassaköy), Limnai (Gölcük), Malandoza (Çiftlik), Killi Dede( Kiledere), Karbala (Gelveri), Poson (Dikilitaş), İftiyan (Bor), Nahita ( Niğde), Gümüşler, Tyana (Kemerhisar), Elmalı, Kavlaktepe gibi birçok yerleşim yerlerinde ( M.S.313), bu tip mağara mekânlarına rastlanmaktadır. Adı geçen yerler M.S. VII. asırda Doğu Roma, Bizans, İran, Arap istilalarına maruz kalmış, bu hal Türklerin Anadolu’ya gelmelerine kadar sürmüştür..
II. Kılıçaslan Niğde’yi (1175) Konya Selçuklu Sultanlığına bağlamıştır. Bu tarihten sonra Niğde Selçuklu Sultanlığının Askeri üstü, Ordu Karargâhının merkezi olmuştur. Savaşlarda üstün başarılar gösteren bu ordudan dolayı Niğde’ye “Pehlivanlar Yurdu” adı verilmiştir. Bu tarihten sonra Niğde, Anadolu’nun en büyük beş şehrinden biri sayılmıştır..
Niğde 1366 tarihinde Karaman oğlu Alâeddin Ali Bey’in emrine girmiş, 1372 yılında da I. Sultan Murat Han tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bir ara Karamanoğularına geçen Niğde, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde Osmanlı devletinin yönetimine girmiştir.
Osmanlı Devletinin kuruluşuyla birlikte Anadolu’ya gelen göçebe Türk kabilelerin bir kısmı Hasan dağı, Üçkuyulu, Ağaseküsü, Melendiz, Ulukışla Aladağ, Çamardı yaylaklarına yerleşmişler.
Melendiz yaylağında, (İhtimalen Ketençimen meydanında) Çarşamba günleri Panayır (Pazar) kurulduğu, Yörüklerin, (Yürüyen göçebe Türkler ) burada alış-veriş yaptıkları ifade edilmektedir.
Niğde ve civarında yaşayan Türkmenlerin tamamına “Esb-Kesen” güzel at yetiştiren adı verilmiştir. Bu yönüyle de Niğde ün yapmıştır. Bu vesileyle devletin hazinesine en çok vergi veren il olarak kayıtlara geçmiştir.
Çiftehan Kaplıcaları; Kapadokya Roma imparatorluğunun en önemli eyaletleri arasında iken Çiftehan bu İmparatorluğun Doğu giriş kapısı görevini üstlenmiştir. Bölgede yapılan arkeolojik kazılara göre Etiler zamanından beri yerleşme sahası olarak kullanılmıştır. Mısır Kraliçesi Cleopatra’nın Tarsus’ta yaşam sürerken sık sık bu kaplıcaya gelerek uzun süre kaldığı ve suyun gençleştirici, güzelleştirici ve dinlendirici etkinliklerinden faydalandığı söylenmektedir. Bu gün ayakta bulunan ve kullanılmakta olan havuzlu banyoları Selçuklu, eski havuzun temel kısmı da Roma dönemine aittir. Kaplıca sularının, romatizma, sinir, deri, kadın ve beslenme bozukluğu gibi hastalıklara olumlu etkisi bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, Niğde Valisi Ziya (Tekeli), Belediye Başkanı Dr. Hüseyin (Ülkü), Niğde Milletvekili Halit (Mengi) ile birlikte Ulukışla ilçesi Çiftehan bucağındaki şifalı suyu incelemek üzere geldi ve kaplıcanın durumunu yerinde gördü. Burada Atatürk; ”Ben tedavimi Avusturya'da Karspat'da yaptım. Bana burada Doktor "Türkiye'de Karsbat gibi nice şifalı kaplıcalarınız var, Türkiye'den niye geldiniz" diye sordu. Kendi ülkemi iyi tanıyamadığım için mahcup oldum" dedi.
Hemen orada Valiye verdiği talimatta: "Burayı hemen özel idare kanalıyla yaptırın, hem gelir kaynağı olur, hem de halkın sağlığına faydası dokunur. Bunu sizden bekliyorum." dedi.
Bizans imparatorları Toros geçitlerinin ağzında bulunan Çiftehan’da askeri üstler kurmuş, Çanakçı-Başmakçı arasına LULU’E kenti kalesi ve mağara tabyaları inşa etmişler, burası ciddi İncelenmesi gereken yerlerdir. Ne yazık ki, bu bölge hazine avcıları tarafından talan edilmiştir.
Kepez Kalesi: Ulukışla ilçesi sınırları içinde bulunan Kepez’de MÖ.2000 yıllarına ait Hitit, Frig ve Roma dönemi kalıntılar mevcuttur
Darboğaz-Meydan Yaylası: Türklerin 1071 yılından sonra Orta Asya’dan Anadolu’ya akınları sırasında Oğuz Türkmenlerinden bir kısmı bu alana yerleşmiştir
Ulukışla, Aladağlar bölgesinde Yedigöller, Çini göl, Kara göl burada bulunmaktadır. Yörede, dağ keçileri, vaşak, kurt, yaban domuzu, geyik, tilki, tavşan, kartal, kerkenez, ur kekliği, çil kekliği, Dünyada tek tür olarak görülen ötmeyen kurbağalar, Kanser hastalığını tedavi eden karıncaların burada bulunması bölgenin önemini bir kat daha arttırmıştır.
Ulukışla ilçe sınırları içinde, Torosların eteğinde endemik bitki ve hayvan türlerin bulunduğunu buralara kadar gelip araştırma yapan Batılı bilim adamlarının hazırladığı raporlardan anlaşılmaktadır.
Mehmet Paşa Külliyesi: Aslen Ulukışlalı ve Oğuz Türkmen’i olan Sadrazam Mehmet Paşa, Ulukışla’da (1610–1622) bir kervansaray yaptırmıştır. Evliya Çelebi bu han’ı anlatırken:
“Karaman Ereğli’sinden yine kıble tarafına giderek 9 saatte Ulukışlak kasabasına menzil aldık. Bu kasaba Karaman eyaletinin Niğde sancağında, Koca Mehmet vakfıdır. En meşhur camii Koca Mehmet Paşa Camiidir. Kubbeli ve minareli, avlusu mermer döşeli şirin bir camidir. Yanında bir zaviyesi, latif bir hamamı, büyücek bir hanı vardır. Güya bu han bu şehrin kalesidir. 170 ocaktır. Başka bir harem odalığı, develiği, 300 tavla at alır ahırı, avlusu, ortasında büyük bir havuz, bir kileri ve yemek yedirilen bir imareti var. Her akşam ocak başına birer bakır sini ile beşer tas buğday çorbası beşer ekmek, birer yağ kandili ve her at başına birer torba yem verilir. Nimeti bol, vakfı sağlam bir hayrattır. 300 kadar dükkânları vardır. Bu binaların hepsi kâgir ve baştanbaşa kurşunla örtülü olup, Mehmet Paşa vakfıdır.”diyor Bu tarihi eser onarıldı ve hizmete sunulmayı bekliyor
Kuş Kayası Mezarlığı: Niğde’nin Karatlı Kasabası sınırları içerisinde bulunan kaya mezarları bir vadinin iki yamacında sıralanmıştır. Burada araştırmayı bekleyen ilginç tarihi kalıntılar vardır.
Gümüşler Yeraltı Şehri ve Gülen Meryem Ana Kilisesi; Bizans sanatının en iyi korunmuş eserlerinden biridir. Burada savunma amaçlı yeraltı şehri, kilise, mezarlık odası, yaklaşık 1400 yıldır bozulmadan ayakta kalabilen, dünyada bir benzeri bulunmayan gülen Meryem ana figürleriyle görülmeğe değer bir mekândır.
Alâaddin Camii: Sultan Alâeddin Keykubat’ın Niğde Sancakbeyi Zeyneddin Başara tarafından 1233’te yaptırılmıştır. Selçuklu sanatının en güzel örneklerinden biridir.. Mimar Sıddık bin Mahmut ve kardeşi Gazi yapmıştır. Cami kapısının üstüne işlenmiş taçlı bir kız, iki yanında pala bıyıklı iki levent yer almaktadır.
Sungur Bey Camii ve Türbesi: Moğol asıllı Sungur Bey tarafından 1335’te yaptırılmıştır.. Caminin yanında Sungur Beye ait sekiz köşeli bir türbe vardır. Bu türbenin karşı tarafında, Anadolu’ya 1071 yılından önce gelip yerleşen Hıristiyan Türklere ait bir kilise de yer almaktadır
Paşa Camii: On beşinci asra ait Osmanlı eseridir. Ali Paşa tarafından yaptırılan camiyi oğlu Murâd Paşa genişletmiştir. Caminin yanında türbe ve çeşme vardır.
Şah Mescidi: Sungur Bey Camii yakınında olup 1413’te yaptırılmıştır.
Hanım Camii: Alâaddin Tepesinin doğusunda olup 1452’de yapılmıştır. Hanım Camii olarak bilinir. Karamanoğulları devri eseridir.
Dışarı Camii: On altıncı asır Osmanlı eseridir.
Ak Medrese: Karamanoğlu Alâaddin Ali Bey tarafından 1409’da yaptırılmıştır. Adını kapısındaki beyaz mermerden alır. Selçuklu mimarî tarzının çok güzel bir örneğidir
Niğde Kalesi: Selçuklu Sultanı Birinci Alâaddin Keykubat yaptırmıştır. En son Fatih devrinde İshak Paşanın emriyle tamir ettirilmiştir
Niğde Saat Kulesi: Niğde il merkezinde kale burcu üzerindedir ve Ziya Paşa 1866 yılında yaptırmıştır.
Niğde Bedestenleri: Sokullu Mehmet Paşa, camilere gelir sağlamak amacı ile biri Niğde’de diğeri de Bor’da olmak üzere iki bedesten yaptırmıştır.
Hüdavend Hatun Kümbeti: Moğol İlhanlı valisi Sungur Bey zamanında, Dördüncü Kılıç Arslan’ın kızı Hüdavend Hatun tarafından 1312 senesinde yaptırılmıştır.
Gündoğdu Türbesi: Hüdavend Hatun Kümbetinin yanındadır. 1344’te ölen Hakkı Besvap için yaptırılmıştır.
Şeyh İbrahim Kümbeti: Niğde Merkez ilçeye 14 km. uzaklıkta Güllüce Köyü’nde bulunan bu türbenin yapım tarihi bilinmemektedir.
Paşa Camisi: Bor ilçe merkezinde, Sokullu Mehmet Paşa tarafından, 1573 yılında yaptırmıştır
Alâeddin Bey (Ulu Cami) : Bor ilçesinde bulunan Alâeddin BeyCamii Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey tarafından 1410 yılında yaptırıldığı bilinmektedir. .
Ermeni Kilisesi: Bor ilçesi Orta Mahalle’de bulunan bu kilise XIX. yüzyılın sonlarına doğru yapılmıştır. Ermenilerin göç etmesinden sonra özel bir kişinin mülkiyetine geçmiştir..
Sokubaşı Rum Kilisesi: Bor ilçesindek, XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır
Kale (Şeyh İlyas) Camisi: Bor ilçesindeki bu Caminin bitişiğinde Şeyh İlyas Türbesi bulunmaktadır.
Sarı Ali Camisi: Bor ilçesi, Hacı Muhsin Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir. Yalnızca kuzey cephesindeki bir kitabede 1205 tarihi okunmaktadır..
Çayırlı Mescit: Bu mescidin yapım tarihi bilinmemektedir. Osmanlı mimarisinde görülen güdük minare tipindedir. Kesme taştan yuvarlak kemerli bir çeşmesi vardır.
Sarı Saltuk Türbesi: Bor ilçesinde Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynayan Yesevi tarikatından Sarı Saltuk Türbesi’nin yapım tarihi belli değildir. XIII. yüzyıla aittir
Şeyh Kuddusi Türbesi: Bor ilçesinde bulunan bu türbe, Kadiri şeyhi Şeyh Kuddusi’ye aittir. 1760–1848 yılları arasında Bor’da yaşamıştır.
Demirkazık: Çamardı ilçe sınırları içinde yer almaktadır. Burası Dağcılık ve Kış Turizmi açısından önemlidir. Ecemiş Çayı ve Demirkazık Dağ evi bulunduğu bu yer mesire alanı olarak kullanılmaktadır. Dağ keçileri ve bir çok kuş türleri ile turistlerin gözde mekânı olmuştur.
Narlıgöl: Sağlık turizmi açısından zengin bir bölgedir.İl Özel İdaresi tarafından sıcak su sondaj kuyusu açtırılmış, 65 derece sıcaklıkta 110 litre/sn lik sıcak su elde edilmiştir. Suyu kükürtlü olduğu için “Acıgöl” denilmektedir Burası Kapadokya Bölgesi'nin bir uzantısıdır. Vadi boyunca kiliseler, Peri bacaları bulunmaktadır. Kilisenin duvarlarında aziz ve azize resimleri, tavanlarında ise İsa'nın havarileri yer almaktadır. Bu Kiliseler MS. X.-XII. Yüzyıl eseridir..
Kemerhisar İçmecesi: Kemerhisar kasabası yakınındadır. Suyu mide, barsak, karaciğer ve böbrek hastalıklarında faydalıdır.
Roma Havuzu: ve Su Kemerleri: Kemerhisar-Bahçeli kasabaları arasında Roma ve Hitit devrinden kalma su kemerleri ve Roma havuzu şehir kalıntılarına ait ve M.Ö. 2000 yılında önemli bir merkez olan Tuvana şehri kalıntıları bulunmaktadır.
Keçi Kalesi: Keçikalesi Kasabası sınırları içinde Yüksek bir tepe üzerinde kurulan bu kalenin Helenistik dönemde, Büyük İskender’in bu bölgeye geldiği yıllardan önce yapıldığı sanılmaktadır. Doğudan, Gülek boğazından aşıp gelecek saldırıları önlemek ve gözetleme amacıyla yapılmıştır.
Kısaca buraya kadar anlatmağa çalıştığım Niğde’nin Tarihi ve turistik yerlerini tanıtmada yeterince gayreti gösterebilseydik Niğde bu gün çok farklı bir yerde olacaktı
Katıksız Oğuz Türkmenlerinin yaşadığı Niğde’mizin kısaca panoraması böyledir. İlgililere buradan sesleniyor ve diyorum ki; adı geçen yörelerimizin tarihi ve kültürel değerlerini, arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkarmak için, komisyon marifetiyle ciddi bir araştırma yapma zarureti vardır.


KAYNAK ESERLER:
1-Türkiye Ans., C.4,s.206, Karamanoğlu vakfiyesi, Vakıflar Der. C.II.1942 İst.
2-Türk Ans.s.337-352 Niğde böl.
3-İ.H.Ayverdi; İst. Vakıflar tahrir defteri 953–1546 tarihi belge.
4-Bacı yan’ı Rum, Niğdeli Kadı Ahmet 1340.
5-El-Veledü’s Şefik adlı eser, Niğde civarında yaşayan Türkmen Dervişlerin hanımları.(Tek nüsha İst. Süleyman’iye kütüphanesi,458 sıra nolu kayıt.)
6-Avran Gantı; Niğde-Bor tarihi ist.1951.
7-Gabriel Alberto; Niğde Tarihi, Ank.1962.
8-Konyalı İbrahim Hakkı; Abideler ve kitap evleri, Niğde-Aksaray Tarihi, C.I,2,3 İst
9-Yavuz İdris, Yavuz Esra, Orta Asya’dan Ulukışla Yaylaklarına, s,449-460 Niğde 2010


Yavuz İdris, Yavuz Esra, Orta Asya’dan Ulukışla Yaylaklarına, s,449-460 Niğde 2010