Kentleri ve toplum yaşam şekillerini oluşturanlar yine o yerde yaşayan insanlar olduğuna göre, geçmişten günümüze kadar geçen süreçte o kurulu kentlerinde bir kişiliği olduğunu görür veya hissedersiniz.
     İnsan soluğuyla yüzleşen şehir ruhunu düşündüğümüzde, genel özellikleri nezdinde bir kent kimliği ve ikincil manada bir kent kişiliği de ortaya çıkıyor.
     Tıpkı yolda gezen, okulda yürüyen, çarşıda alışveriş yapan, resmi dairesinde koşturan, sırtında kan ter içinde yük taşıyan insan olma halleri ve onların bedeninde vücut bulan kişilik özellikleri gibi.
    Bireylerin benzersiz bir varlık olmalarını içeren kişilik kavramının çeşitliliğini anlatmak için, dünyada ne kadar insan varsa o kadar kişilik vardır diyerek desteklerken, bireyin kişiliğinin başkaları tarafından değerlendirilmesi olan karakter kavramıyla da kişilik kavramını karıştırmamak gerekiyor.
     Şehirlerin nasıl bir geçmişi var ise genetik kodlarıyla var olan biz insanlarında, geçmiş ile bağını şehirle ilişkilendirecek olursak?..
     Sahi…
      Niğde insan olsa nasıl bir kişiliğe sahip olurdu?
     Sorusunu cevaplamak ilginç olduğu kadar, içinde var olduğumuz bu kenti daha derinlemesine düşünüp, insan yapımızı birbirimizin gözüyle değerlendirme açısından farklı olur herhalde.
     Nitekim bu soru “ Marka Kent” konulu toplantılarda da soruluyor ve bu kentte yaşayan her kesimden insanın verdiği cevaplar, şehir insanının doğup büyüdüğü ve yaşadığı bu topraklarla ilgili görüşlerinin geniş bir yelpazesini oluşturuyordu.
     O zaman kendi tahlillerim arasında aklımca bazılarını paylaşayım…
    Selçuklu mimarisinin özgün eserlerini bağrında taşıyıp, Kapadokya’nın kalbinde olduğu halde, turizmini geliştirme konusunda pek çaba sarf etmeyen haliyle, Vurdumduymaz…
    Kentin gelişen yapısının trafiği keşmekeş haline getirdiği, kat oranlarının betonarme binalarda herhangi bir imar gözetilmeden yapılıp, şehrin şehircilikle alakası koparılacak kadar umursanmadığı için, Sorumsuz…
     Geleceği kurgulayıp yeni nesillere aktaracak projeler eşliğinde daha geniş bir perspektiften bakacağına, günü kurtaracak kişisel hesapları fazlasıyla gözeten ve günlük düşünerek geleceği tasarlamada uzağı göremeyen gözleriyle, Miyop…
     Örf ve adetlerini bilip, geçmişiyle bağını koparmadan çağın özellikleriyle uyarlamayı başarabilen özelliğiyle, Hoşgörülü…
     Tarihinde ki taş yapılı eserlerin etkisinde kalmadan taş kalpli olmayı beceremeyen, Yumuşak kalpli…
     İçinde taşıdığı araba sevdası nedeniyle; havaalanı gelirse uçak, hızlı tren gelirse tren ile yüzleşmek istemeyen arabamın hali nice olur diye düşünen, Sadakatli…
     Kentin komşu kentler karşısında ki geri kalmışlığını; aman siyasetçilerimiz üzülmesin, Ankara da ki koltuklarının sıcaklığını bırakmasınlar, ısı ve enerji kaybı olmasın diyerek sineye çeken ve insan olmanın huzuruyla onları her daim kalplerinde taşıyan tavırlarıyla, Müşfik…
     Gelişen olaylar karşısında tavır alma noktasında üstüne alınmayan, nemelazımcılığın keyfi eşliğinde, boş vermişliğin sakin sularında suya sabuna dokunmadan garanti bir yaşamın salıncağında sallanan, ehh biraz Bana Neci… 
     Toprağından fışkıran patates ve elmasıyla tarımın nimetlerini bilen lakin endüstriyel tarıma geçmeyi başaramasa da o topraklara onca şehidi kendi bağrından çıkaran vatanseverliğiyle, Ülke ve Toprak Sevdalısı…
     İnsan kişilik özelliklerinin daha birçoğunu, hepiniz kendi bakış açınızla doldurabilirsiniz.
     Nitekim marka kent oturumlarında Niğde için Niğdelilerin tanımlamalarını görecek olsaydınız şaşar kalırdınız.
     Yine de biz iyi bildiğimiz, benliğimizle bütünleşmiş özelliğimizi bir kenara aman atmayalım.
     O da neymiş diye soranları da buradan kırmak ayıp olur diyerek…
     Dedikoduculuğumuz derim, Dedikoduculuğumuz…