Hz. Süleyman (a.s.) bir gün nedimi ile görüşürken yanına davetsiz bir misafir geldi. Süleyman Peygambere bir şeyler sordu ve gitti. Nedim Hz. Süleyman’a;

-“Ey Allah’ın Resulü! Bu gelen kimdi? Ben ondan çok korktum” dedi Peygamber;


-“O gelen Azrail kardeşimdi”.

-“Aman ya Resulallah! Bu zat benim yüzüme öyle dikkatli baktı ki, çok korktum. Onu bir daha görmek istemiyorum. Tekrar gelirse korkudan ölebilirim.

Bana himmet edin, rüzgâra emir verin, beni Çin bölgesine götürsün. Buradan uzak olayım” diye yalvardı. Peygamber nedimini teskin etmeye çalıştı ve

bu fikrinden vazgeçirmeye gayret etti.  Nedimi bu konuda kararlıydı. Sonra Peygamber rüzgâra emir verdi. Onu Çin’e gönderdi. Süleyman 
Peygamberin

mucizesi Allah’ın izniyle yerine geldi. Bu olaydan bir saat sonra Azrail tekrar Peygamberin huzurundaydı. Bir takım konular görüşüldü. Sonra

Peygamber

Azrail’e;

-“Biraz önce geldiğinizde yanımda duran nedimime niçin dikkatlice bakıp onu korkuttunuz“ dedi. Azrail ise;

-“Ey Allah’ın Resulü! Ben senin nediminin yüzüne korkutacak şekilde bakmadım. Sadece hayret ettim. Şöyle bir göz göze geldim. Çünkü Yüce Allah bana

senin nediminin ruhunu iki saat sonra Çin’de filan köyün çeşmesinin başında alınmasını ve ona zorluk gösterilmemesini emretti. Onun için şaşırdım.


Fakat nediminiz şimdi buradaydı ve ne zaman Çin’e gideceğini ve orada öleceğini düşündüm. Yüce Allah’ın takdiri karşısında aciz kaldım. Onun için

nediminin yüzüne hayretle baktım” dedi.
Yüce Mevla’m bir de şu halkın başına musallat olan, riyakâr, ikiyüzlü, ihanetini gizleyen, fırsatçıları bir rüzgâr mucizesiyle Kaf Dağı’nın arkasına

gönderse de bu millet de kurtulsa ne iyi olurdu değil mi?