Yazmış olduğum bu yazı genelleme içermeyen bir yazı olup hayatın belli noktalarında gördüğüm bazı istisnai durumlar üzerine yazılmıştır. Burada bahsi geçen eleştiriler tamamen subjektif olup sadece şahsımı bağlar. Benim bu yazıda ki esas muhattabım ise inanan ve inancını kendine dert edinen insanlardır. Konunun dışında kalanlara ise söyleyecek bir sözüm yoktur. Bunun dışında ayrı bir anlam çıkarma telaşına düşen varsa saygı duyarım.

Esasında kimsenin ne giyindiğini nasıl giyindiğini kimsenin sorgulamaya hakkı yoktur. Herkes kendi hayatından sorumludur ve kimse kimseye karışamaz. Fakat milli ve manevi yapımızı dejenere eden tutum ve davranışlara karşı tepki koyma hakkımız saklıdır. İnandığımız dinin kuralları bellidir ve çoğu konu fıkhi ölçütler dahilinde genel bir şekil almış durumdadır. Nasıl isteyen kafasına göre namazı değiştiremezse nasıl isteyen kafasına göre yeni ibadetler türetemezse tesettür konusunda da kimse kendine göre yeni bir ölçüt geliştiremez. Maalesef; inancımızın bir gereği olan örtünmenin üç beş tane modacının üç beş tane paradan başka derdi olmayan tüccarın elinde oyuncak haline gelişini seyrediyoruz.

Bugünün tesettür modası örtünme üstüne değilde sanki dikkat çekme ve nefsani istekleri azdırma üstüne kurulmuştur. Tesettür kavramı resmen evrim geçirmiş ve anlam kaymasına uğramıştır. Ortada bir masumiyet ve iyi niyet görmek mümkün görünmemektedir.

Örtünme emri bazıları için bir bütün olmaktan çıkmış bir tarafını örterken bir tarafını açmayı marifet zannedenlerin elinde bir oyuncağa dönmüştür. Mesele sadece başörtüsüne indirgenmiş başını örtte nereni açarsan aç moduna doğru ilerlemiştir. Şu anda çoğu marka eşarplar ve marka kıyafetler tesettür açısından bizim geleneksel kıyafetlerimiz olan yazma, şalvar ve bindallı gibi kıyafetlerin eline su dökemez konumdadırlar. Modernleşirken geleneksel olanın yerine yeni birşey koyamayan insanlar eleştirdikleri dünyaların bir imitasyonunu yaratıp kendilerince yeni bir dünya kurmuşlardır. Muhafazakar dünyanın yeni gelişen moda algısı derin bir aşağılık kompleksinin tezahüründen başka birşey değildir. Düne kadar reddiye çıkardıkları hayatları kendilerine kıble edinenlerin büyük bir akıl ve vicdan tutulmasına uğradıkları gözden kaçmamaktadır.

Günümüzde, tesettür modası adına satılan kıyafetler gittikçe vücut hatlarını belli etmekte gittikçe dikkatleri üstüne çekmektedir. Bu noktada anlamını yitirmiş ve içi boşaltılmış bir tesettür algısının çıkış sebebleri iyi araştırılmalıdır. Bence, sekülerizm rüzgarına kapılan post-muhafazakar kitlenin, hedonizmi ve narsizmi kendine rota olarak belirlemesi bu çıkmazın en temel sebeplerinden birisidir.

Birşeyin en tehlikelisi gerçeğine benzeyen fakat gerçek olmayan sahte versiyonudur. Bu noktada çakma tesettür çoğu zaman yapıcı olmaktan daha çok yıkıcı bir rol oynamaktadır. Sırf aile ve mahalle baskısıyla örtünen fakat bu işin arkasındaki felsefeden zerre nasibini almayan insanların sayısı hızla çoğalmıştır. Bu durumda içselleştirilmemiş bir inanç ve sindirilmemiş bir hayat anlayışı kişileri inandığı değerlerin uzağına düşürmektedir.

Hak ve hakikat davasının yeryüzündeki en kutsal dava olduğuna inanan ve bu uğurda her türlü bedeli ödeyen insanların yerini kendi zevkinden keyfinden başka birşeyi düşünmeyen insanlar almıştır. Hayatın her alanında hakikatin egemen olmasını ve derin bir ahlaki duruşu savunan insanımız çile ve yokluk zamanlarında gösterdikleri sabrı ve metaneti maalesef genişlik zamanında gösterememiştir.

Sırf başını açmamak için eğitimini yarıda bırakanların yerini bugün başörtüsünün anlam ve rengine uymayan tiktokcuların aldığını ağlayarak seyretmekteyiz.. Daha düne kadar her türlü teşhirciliği bir namus ve şeref meselesi yapan bazı insanlar bugün sosyal medya mecralarında genel adaba ve edebe aykırı davranışlar sergilemeyi bir marifet zannetmektedir. Bazı insanlarsa şöhret olma derdine düşmüş aman takipçi gelsin de nasıl gelirse gelsin mantığıyla her türlü teşhirciliği yapar hale gelmiştir.

Tüm bu yaşananlar karşısında kendi kendime sormadan duramıyorum; Biz bu kadar büyük bir irtifa kaybına ne zaman uğradık. Biz bizi nerde nasıl kaybettik. Ne yazık ki ayağımızı bastığımız toprak hızla kayıyor. Bizi biz yapan kavramlar bir bir buharlaşıyor. Kendimize bir format atmanın ve yeniden özümüze dönmenin zamanı ise hızla gelip geçiyor.