Başbakan Erdoğan’a “Allah aşkına susun” diyen gazetecinin işine, gazetesi son verdi. Fehmi Koru, Başbakanı koruma sorumluluğu görevinin gereği olarak Erdoğan’a yakın bir isimden, Başbakanın   “gazetenin tasarrufundan her şey olup bitene kadar habersiz” olduğunu yazdı. 
Başbakan Erdoğan’ın, yazdıklarından rahatsız olduğu gazeteciler için gazete patronlarına yönelik olarak, “Ama o insanlara o kalemleri teslim edenler de der ki ‘Kusura bakma, bizim dükkânda sana yer yok’. Herkes vitrinine layık olanı koyar” demişti. Kendisi de gazeteci olan Fehmi Koru, iktidara muhalif yazılar yazdığı için işinden kovulan gazeteciler ‘tek tek ele alınca, o olaylarda da, kendisinin doğrudan bir müdahalesi olmadığı görülecektir’ diye yazmaktadır.
Başbakan’ın gazetecilerin işinden kovulmasında “doğrudan müdahalesi yok” derken, dolaylı müdahalesi olduğunu da Fehmi Koru kast etmiyor. Fehmi Koru, giderek yayılan  “Türkiye’de medya baskı altında, muhalif kalemler işlerini kaybediyor” sözlerinin gerçek olmadığını da söylüyor. Medya düzeninin  “her şeye muhalif” olmak gibi bir anlayışa sahip olduğunu, sadece askeri yönetimlerde medyanın “uslu çocuk” gibi davrandığını söyleyerek Erdoğan’ın da buna kızdığını yazıyor.
Türkiye’de Başbakan ve AKP iktidarının medyaya yönelik baskısını, muhalif medya iliklerine kadar hissediyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın uçaklarına doluşarak yurt dışı ziyaretlerine çıkanlar bunun çok farkında olmuyor (!) 
Elbette Başbakan Erdoğan, gazetecileri doğrudan işinden kovmuyor. Gazetecilerin ne yazıp ne yazmayacaklarını da Başbakan Erdoğan söylemiyor. Başbakan’ın sinirlenerek söyledikleri, gazetecilerin yazacaklarının sınırlarını çiziyor.
Medya mensupları başlarına gelecekleri bildikleri için kendi kendilerine “otosansür” uyguluyor. Gazetecileri kapının dışına da patronları koyuyor.
Bu tasarruflarda Başbakan Erdoğan’ın zerre misali suçu da yok (!)
Başbakan’ın gazetecilere yönelik olarak şu söyledikleri ise basına saygılı bir iktidarın başının demokrasi aşkının somut kanıtıdır: “Akbabalar, tasmanızı çıkarttık. Uluslararası tasma taktınız”.
Bu sözler açık, nettir. Muhatabı bellidir ve doğrudan da gazetecilere yöneliktir. Bu lafların tevil edilecek yanı da yoktur. Bırakın Başbakan’ı, kimse kimseyi “böcek” ya da “tasmalı it” olarak ilan edemez! 
Fehmi Koru, televizyona çıkıp “Ne var bunda, Başbakan kimsenin adından bahsetmiyor” derse hiç şaşırmayınız!
Başbakan’ın bu doğrudan hakareti ve aşağılaması karşısında, “tasma” hakaretinin muhatapları tırstı, sindi ve korktu. 
Fehmi Koru gibiler ise bu konuda bir satır yazı dahi yazmadılar, yazamadılar ve yazamazlar!
Kimi gazeteci köşesini, kimisi de geleceğini düşündüğünden Başbakan’ın bu sözleri karşısında kamera bırakıp, kalem kıramıyor. Türkiye’de basın özgürlüğünün, otosansürün ve sindirme ve baskının ulaştığı boyut ortadadır.
Adalet Komisyonu’nda, “aleniyet kazanmış ses kaydını haber yapan gazetecilerin 5 yıl hapisle cezalandırılmasına”  yönelik düzenleme de kabul edildi. Bu düzenleme gazetecilerin başlarının üzerinde  “demoklesin kılıcı” gibi sallanmaya devam edecektir.
İktidara yakın ve AKP yanlısı yayın yapan medya unsurları her türlü yasal yaptırımdan münezzeh olduklarından bu düzenlemeden sıyrılmanın yolunu buluyorlar. Bu düzenlemenin hedefinde de -hâlâ kalmışsa- iktidarın hoşuna gitmeyen şeyler yazan medya mensupları olacaktır.
Bu düzenlemeyle ilgili olarak Ceza Hukukçusu Doç. Dr. Yılmaz Yazıcıoğlu, “Kamuoyu menfaatine yapılan haberde yasak olamaz” diyor. Doğrudur, ancak AKP için ölçü, kamuoyu, evrensel hukuk ilkeleri, basın özgürlüğü gibi kavramlar değil ki. İktidarın fiili hukukuna göre AKP’yi eleştirmek suçtur. Türkiye’deki basın da muhalefeti eleştirmek kaydıyla serbesttir. 
Basın özgürlüğünde Türkiye’nin geldiği son aşama budur, gerisi ayrıntıdır.