19 Aralık’ta (bugün) Los Angeles federal mahkemesinde Türkiye aleyhinde açılmış iki dava görülecek.
Geçen yıl “Ermeni mülklerine el konulduğu” iddiasıyla açılan bu dava, Türkiye’den toprak ve tazminat talebini yineleyecek. Kıbrıs’ta oynanan senaryo aynen tekrar edilecek.
Los Angeles federal mahkemesinde Kasapyan, “madem özür diliyorsunuz, artık topraklarımızı geri verin” diyecek. Talep ettikleri topraklar Adana İncirlik civarı, Amerikan üssünün kapladığı alan. (Banu Avar)
Bir Ermeni gazeteci (ABD), mahkemenin Ermeni taleplerini haklı bulması halinde Türk bankalarının ABD’deki varlıklarından, bu tazminat kadarına el konulabileceğini yazıyor.
Aynı taleplerle AİHM’e de gidilebilir.

***

Ne rastlantıdır ki Sarkozy’nin Ermeni soykırımını inkâr yasası da yeniden pişirilip 22 Aralık’ta Türkiye’nin önüne konuluyor...
Dersim özrüyle başlatılan özür dileme sürecinden hangi sonuçların beklendiği de böylece anlaşılmış oluyor.
Bu arada olayı renklendiren ayrıntılar da var. Mesela Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı, 50 kadar iş adamıyla Erivan’ı ziyaret edip Ermenistan’la 300 milyon dolarlık ticaret hacminin 5 kat artacağı müjdesini vermiş.
Banu Avar, “yüzleşme” meraklılarına şöyle sesleniyor:
“Burası kanla yıkanmış ve tarihinin her anıyla kucaklaşmış, tüm bedelleri ödemiş bir milletin toprağı. Gidin İsveç’te soykırımdan kurtulan üç beş Lapon’la yüzleşin. Sonra Florida’da, Dakota’da Kızılderililerle yüzleşin. Afrika’da tüm soyları kıranlarla yüzleşin. Kıbrıs’ta, Kerkük’te, Diyala’da, Filistin’de, Balkanlarda, toplu mezarların önünde naralar atanlarla yüzleşin. Özür diletin onlara becerebiliyorsanız. ’Tarihinizle yüzleşin’ deyin.” 

***

Mondros Mütarekesi yıllarında Mustafa Kemal Paşa Suriye cephesinden ayrılıp İstanbul’a geldiğinde, bugün, bizim bazı televizyonları izler ve gazeteleri okurken duyduğumuz acıyı duymuştu.
“Keşke İstanbul’a gelmeseydim” demişti, istimbota bindiğinde Boğaz’a yerleşmiş işgal donanmalarını görmüştü çünkü ve ilave etmişti:
 “Geldikleri gibi giderler.” 
Milli orduya hakaret eden kumandanları yolsuzlukla suçlayan Hukuk-u Beşer gazetesine de (bazı kişiler hariç) ordumuza yapılan bu muamelenin vatana ihanet derecesinde bir iftira olduğu cevabını vermişti.
Kürt Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipleri, İslam Teali Cemiyeti gibi kuruluşlar da, yaşanan faciayı derinleştirecek aleyhte faaliyet yapmakta devam ediyorlardı. Birkaç ay sonra vatanı kurtarmanın yolunun Anadolu’dan geçtiğini görerek o büyük ve kutlu 19 Mayıs hareketini başlattı.

***

ABD Savunma Bakanı Panetta’nın ziyareti, sözleri ve konuştuklarını pek anlamadığım bizim Savunma Bakanı’nın, bu ziyareti yorumlayışı, bana o günleri hatırlattı. Suriye rejimi devrilmeliymiş ve Türkiye’nin bu konuda yaptığı çalışmalar çok memnuniyet vericiymiş. Suriye rejiminin yıkılması veya yıkılmaması ile Türkiye’nin alakası nedir?
Yazının başından beri anlattığım gelişmeler, bu zatın Savunma Bakanı olduğu ABD’de olmuyor muydu?
 “İran’a haddini bildir, Suriye’yi dize getir” talimatı veren bu bakanın ülkesi, Ermeni ve arkasından gelecek kim bilir hangi tasarılarla, bizi Lozan Antlaşması öncesi yaşadığımız zeval günlerine sürükleyen müttefikimiz değil midir?
Ve Sarkozy... Libya’yı bin bir hile ve desise ile kan gölüne çeviren, petrolüne el koyan Fransa... Bize soykırım dersleri vermeye kalkışan vahşiler...
İşin en acı tarafı da, Libya’nın işbirlikçi muhalif liderinin, Bizim Başbakan’ın, Sarkozy’ye sözüm ona haddini bildirirken, yanında uslu bir çocuk gibi dikiliyor olmasıydı.