Niğde’nin en çok göç veren köylerinden birisinden bahsetmek istiyorum. Şimdi ki adıyla Çınarlı fakat geçmişten gelen adıyla Cınara olarak bilinen bu köy Melendiz Dağı’nın eteklerini tutan bir satıh üzerinde kurulmuş. Köy idari olarak Çiftlik ilçesine bağlıdır. İlçe merkezine 12 km il merkezine 40 km uzaklıktadır. Köyün yüksekliği ise 1800 metredir. Köyün genel olarak geçim kaynağı hayvancılık ve patates tarımıdır.
 
Bizans imparatorluğu Melendiz dağını İstanbul’un korunması için en önemli set olarak görmüş ve bundan dolayı Arap akınlarına karşı birçok kale tahkim edilmiş bu dağlarda. Değişik mevkilerde ki Keçi kaleleleri hep bu tahkimin sonucudur diyebiliriz. Cınara köyünün tarihi bundan dolayı çok eski zamanlara dayanıyor. Ayrıca Göllüdağ ve etrafında bulunan Hitit uygarlığından kalan tarihsel kalıntılar bu bölgenin milattan önce bile önemli bir yerleşim yeri olduğunun bir işaretidir.
Cınara köyünün şimdi ki sakinleri köken olarak göçebe Türkmen boylarına dayanıyor. Bir rivayete göre Çamardı ve Ulukışla’dan çıkan madenlerin develerle taşımacılığını yapan Türkmenlerden Boynuinceli aşiretinin mensubu oldukları söyleniyor. Fakat bu köylerde tek bir aşiretten ziyade birçok Türkmen aşiretinin izlerini de görmemiz mümkün.

 
16. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı sisteminin siyasi-sosyal alanlarda değişmeye başlaması ve ekonomik gerekçeler yüzünden yaşanan ağır bunalımlar, tüm ülkede celali isyanları adı verilen büyük karışıklıkların çıkmasına sebep olmuştu. Tüm Osmanlı şehirleri gibi Niğde şehri de bu sosyal krizden fazlasıyla etkilenmişti. Melendiz yöreside bu karışıklıklardan etkilenmiş çoğu yerde eşkıyalar türemiş, aşiretlerin kervanları soyulmaya başlanmış ayrıca yerel halkla göçebe Türkmenler arasında çatışmalar yaşanmıştı. Bundan dolayı devletin birçok Türkmen aşiretini Suriye’de Rakka şehri taraflarına sürerek zorunlu ikamete tabi tuttuğunu biliyoruz. Daha sonraları gelip Orta Anadolu’da birçok köyü kuran aşiretlerin bu Suriye sürgününden dönen aşiretler olduğunu düşünebiliriz. Çınara köyünde de bu Türkmen topluluğunun bir yansımasını görebiliriz.

Köyün adet ve gelenekleri klasik bir Yörük Türkmen köyünün izlerine sahip. Türk milletinin asırlardır sürdürdükleri çoğu gelenekler hızla değişen ve değişen çağ şartlarına rağmen korunuyor. Birlik beraberlik ruhunu yaşatan sıla-i rahim şenliklerini bunun bir işareti olarak görebiliriz. Fakat zor yaşam koşulları ve zorlu bir coğrafi yapıdan dolayı diğer yerlerde yaşayan Türkmen aşiretlerine göre buraların insanının suyu biraz daha sert. “Suyu sert adamı mert” tabirini bu yörenin hatta tüm Niğde’nin insanları için kullanabiliriz.
 
Köy halkı geleneksel geçim yollarının artık kazanç getirmemesinden dolayı Niğde’nin birçok köyü gibi gurbete çıkmıştır. İstanbul’da uzun yıllar sebze meyve halinde etkili olmuşlardır. Hala İstanbul halinde hatırı sayılır derecede Çınara’lı çalışan ve işyeri sahibi vardır.

Birde Niğde’de esnaflık ve zanaatkârlıkla geçinen çok sayıda Çınara’lı nüfus bulunmaktadır.
Köy yaylaları, tertemiz havası ve bozulmamış doğasıyla ve gelenek ve göreneklerine bağlı halkıyla Orta Asya’dan bu zamana kadar olan millet yolculuğumuzun yöremizde ki en güzel konaklarından birisidir. Aşık Tahiri’nin 1920’li yıllardaki kıtlıkta yazdığı bir şiirinden aldığım mısralarla yazımı burada tamamlıyor tüm Cınaralı hemşerilerime selam ediyorum..
 
“Köyü çoktur amma ovası dardır
Ezelden mümbittir şöhreti vardır
O da bizim ile hakka civandır
Bizde aştık geldik yayan Melendiz
Tuz ekmek hakkını sayan Melendiz”