MAYISIN İKİNCİ PAZARI!

Abone Ol
         Her yıl olduğu gibi bu yıl da Mayıs ayının ikinci pazarında anneler günü vesilesiyle demeçler verilecek, annelerin ve anneliğin önemine ve onları mutlu etmek gerektiğine dair konuşmalar yapılacak.
         Oysa mutluluğun kendiliğinden ya da verilen demeçlerle sağlanamayacağı çok açıktır. Kadınlara yönelik şiddetle mücadele etmek amacıyla son yıllarda gerçekleştirilen yasal düzenlemeler bu doğrultuda atılmış olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir. TCK ve Medeni Kanun'daki değişiklikler, Aile Mahkemelerinin kurulması, şiddete karşı Başbakanlık Genelgesinin yayınlanması önemli ilerlemeler niteliğindedir. Fakat gerek uygulamada bu düzenlemelerinin gereklerinin yerine getirilmemiş olması, gerekse de kadınların karşı karşıya bulunduğu sorunların çok katmanlı ve boyutlu olması daha yapılacak çok iş olduğunu gösteriyor.
          Dünyada ve ülkemizde kadınların ve annelerin içinde yaşadıkları eşitsizlikleri, baskı ve şiddeti göz önüne aldığımızda bunların kendiliğinden ortadan kalkmayacağını kolayca görebiliriz.     Yoksulluk, eşitsizlik, cins ayırımcılığı ve şiddet bu denli yaygınken anneleri  "anneler günü"yle avutmak mümkün değildir.
         Kadınlar ve Anneler Eşitsiz Bir Dünyada Yaşıyorlar Ülkemizde annelerin “baş tacı” olduğu söylenir. Ama öte yandan da kadınların “akıllarının kısa” olduğu vurgulanır.  Kadınlara seçme ve seçilme hakkının en erken verildiği ülkelerden biri olmakla övünülen ülkemizde; kadınların parlamentodaki temsili halen içler acısıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının üst yönetimlerinde kadınlar yok denecek kadar azdır. Ülkemizde çalışan kadınların büyük bir bölümü ücretsiz aile işçisi konumundadır. Kadın emeğine değer verilmez.
          Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı kadınların omuzlarında. Evdeki kadınlık/annelik rollerinin devamı niteliğinde, toplumsal olarak düşük bir itibara sahip olan işlerde çalışır. Ülkemizde kadınların yüzde yirmiye yakını halen okuryazar değildir.
         Kreş hakkından yararlanamadığı için işinden ayrılmak zorunda kalan ve/veya süt izninden yararlanamadığı için bebeğini gerektiği gibi besleyemeyen annelerin mutlu olması mümkün müdür?
         Ülkemizde ağırlıklı olarak kadınların istihdam edildiği tarım sektöründe çalışanların sadece yüzde dördü sosyal güvenlik kapsamındadır. Kadınlar kentlerde çalışmak isteseler bile yeterli istihdam olanağı bulamazlar. Daha çok enformel sektörde, kayıtsız ve güvencesiz bir şekilde çalışırlar. Çalışan kadınların önemli bir kısmı anne olduklarında işlerinden ayrılmak zorunda kalırlar. Devlet kreş konusunda sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bunun bedelini ise anneler ödemektedir. Çünkü ülkemizde çocuk bakımı hala kadın işi olarak görülmektedir. Çalışan kadınlar çoğunlukla süt izinlerini kullanamıyorlar. Nitekim eğitim işkolunda çalışan annelerin bu haklarını kullanmaları okul müdürlerinin insafına bırakılmıştır.
         Toplumsal düzeydeki adaletsizliklerin, şiddetin ve baskıların önde gelen mağdurlarını da yine annelerimiz ve kadınlar oluşturuyor.
          Annelerin anneler gününü kutlamanın en güzel yolu tüm annelerin sorunlarını çözmekten geçmektedir. Sorunu çözecek iradenin ise bir an evvel cins ayırımcı yasaların ve uygulamaların ortadan kaldırması, çalışma yaşamına eşitlik, iş güvencesi ve sosyal güvence getirmesi, kadına yönelik “pozitif” ayrımcılık politikalarını geliştirmesi yönünde somut adımları atması gerekmektedir.
          Bu bilinç ve duyarlılıkla tüm anneler adına annem Laman Özkan’ın güzel ellerinden öper , tüm günlerin “anneler günü” tadında ve mutluluğunda geçmesini temenni ederim.