Oynayanlar :
Mehmetcik, asker
Adil Bey, hukukçu
Zeynep, vatandaş
Alim Bey, profesör
Hakan, öğrenci
Ali Bey, düşünce ve din adamı
Veli Bey, şair, yazar
1. Perde
(Bir sınıf... Sıralar ve korkuluklardan öğrenciler yerleştirilir. Sıralara korkulukların arkaları seyircilere gelecek şekilde konulur. Tam karşıda duvarda yani sahnenin geri planında ortada büyük bir «Türk Bayrağı», sağ ve solunda da Atatürk’ün boy resimleri yer alır. Sıraların önünde bir masa, masanın üzerinde küçük maketten yazı tahtası bulunmaktadır. Sandalye üzerine süpürge sapından bir öğretmen görüntüsü verilmiştir. Sahnenin solunda ayaklı bir tabelâ vardır, üzerinde «Sessiz Çığlık Üniversitesi» yazılıdır! Oyuncular ortadaki masanın önüne geçerek konuşurlar)
Perde marşla açılır. Mehmetçik masa önünde asker kıyafetiyle tek noktaya bakarak konuşur.
Mehmetcik :
9 yılda, hesapsız, kitapsız, «dış güçler istediler» diye 9 milyon millî destek çökertildi
Kahramanlar, vatanseverler, gazeteciler, yazarlar, asil insanlar birer birer suçlanarak köreltildi
İyi işlerini hiç görmedik «onların zamanında…» Haksızlığı, yolsuzluğu kendilerine meşale yaptılar
Karamsarlığın kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…
(Kısa bir sessizlik)
Ali Bey :
(Soldan girer, Mehmetciğin yanına gelir, korkuluktan öğrencilere seslenir)
Hiç bir güç, Allah’ın gücünden üstün olamaz! Atatürk’ü sevenler şimdi neredeler? Biz bu vatanı kolay kazanmadık... Anladınız mı gençler. (Öğretmene dönerek) Öğretmenim gerçekleri anlatmak ve haksızlıkları dile getirmek için diril! Ayağa kalk! Görevini yap, sorumluluklarını bil! Kötüyü-iyiyi, güzeli ve çirkini tanı!
Hakan :
Size soruyorum ülkemiz içinde huzurun, güvenliğin sağlanamadığı bir ortamda Cumhurbaşkanlığı makamında oturak şahıs neden Kongo’ya gitti? Yurt dışında yaşayan milyonlarca Türk İşçisini, Kosovalıları, Türkmenleri, Batı Trakya ve Uygur Türklerini unutanlar Kongo’da ne arıyorlar? Bizim gerçeklerimizden, Avrupa’da asit kazanlarında felç olanlardan, yeraltı maden ocaklarında parçalananlardan, parçalanan ailelerden, ilgisiz bırakılan çocuklardan; huzursuzluğa itilmiş hanımlardan, problemleriyle ilgilenilmeyen özürlülerden, suçsuz – günahsız hapishanelerde çürütülenlerden haberleri olmayanların, sahi Kongo’da ne işleri var?
Ali Bey :
Bugünkü iktidarın ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan şahsın bize hiçbir faydası olamayan geziler için yaptıkları masraflarla ülkemizde kaç fabrika açılabilirdi? Kaç kişi iş sahibi yapılabilirdi? Kul hakkını hiç gözeten var mı? Muhalefet partileri neden seçmenleri uyarmıyorlar?
Adil Bey :
Sevgili Ali Bey, güçsüz Muhalefet partileri, ülkelerini talan edecek özelliklerdeki iktidarları doğururlar. Bu sebeple muhalefet partilerinin teşkilatlanmaları, şuurlu kadrolara sahip olmaları gerekir... Kendi tabanlarına hükmedemeyen, hatta kendi yönetim kadrolarında ahenk oluşturamayan muhalefet partileri ancak iktidar partisinin çanağına su taşırlar ve onların sürekli iktidarda kalmalarına sebep olurlar.
Ali Bey :
Emperyalistler, hedef seçtikleri ülkelerde emellerine ulaşabilmek için muhalefet partilerini içerden çökertmek, kendi seçtikleri kişilerden oluşan iktidar partilerini de güçlendirmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Kapitalist bir örgütlenmeyle toplumu zenginler ve fakirler diye kesin çizgilerle ikiye bölüyorlar. Fakirleri sürekli zenginlere uşaklık yapmaya sürükleyen bu sistemle muhalefet partilerinin tabanlarına söz geçirmeleri, insanların millî ve manevî değerlerine sahip çıkmaları da güçleşiyor!
Adil Bey :
Hani Anayasa`nın 5. Maddesine göre «Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır» deniliyordu? Bu sebeple muhalefet partilerinin halka mesaj verebilecek ve kendi tabanlarını zindeleştirecek bir teşkilatlanmaya girmeleri önemlidir. Bunun için gönüllü hizmet verebilecek tecrübeli kişilere, eğitim kadrolarına, gazete, televizyon gibi haberleşme ve iletişim araçlarına sahip olmaları gerekir.
Ali Bey :
Yani bu sözlerinizle teşkilatçılığın önemine dikkat çekiyorsunuz... Bahsettiğiniz vasıtalarla iktidar partisinin hukuksuzluklarını, anayasa ihlâllerini, yolsuzluklarını, haksızlıklarını anında geniş bir kesime duyurmanın yolları açılmalıdır, diyorsunuz! Suskun ve etkisiz muhalefet partileri, zalimleri iktidar yaparlar; kendilerini de devamlı muhalefette bırakırlar, demek istiyorsunuz!
Adil Bey :
Elbette!
Hakan :
Adil Bey, onlar tam tersini yapıyorlar : Adaleti, hukuk düzenini sağlayacak , huzur ve refahı tesis edecek, hak ve hürriyetleri genişletecek bütün unsurları birer birer ortadan kaldırıyorlar! «Karşımda ayağa kalkmadı» diye, kahraman ve aslan gibi subaylar hukuksuz, adaletsiz bir şekilde tutuklanıyorlar. Aleyhimizde yayın yaptılar, bize karşılar, bizim hukuksuzluklarımızı ifşa ettiler diye gazeteciler, siyasetçiler, aydınlar, doktorlar, ilim adamları gerekçesiz kararlarla tutuklanıyorlar! Yıpratmadıkları, el atmadıkları hiç bir kurum ve camia kalmadı! Türk Sporu adeta ordumuz gibi dağıtılmaya çalışılıyor! Hiçbir düşman gücün geçmişte bizi bu denli dünyaya rezil ettiği görülmemişti. Aşağılanan Ne Türk Ordusu, ne spor camiası, ne de gazeteci ve yazarlar! Aşağılanan Türk Milleti, Türk Milletinin onuru, insanlık ve Müslümanlık! Bütün bunlar olurken ne yazık ki muhalefet partilerini, feryat ederlerken, çığlık atarlarken, değerlerimizi savunmak için meydanlarda haykırırlarken göremiyoruz!
Erkeklik aranmıyor şimdi... Kıvırmak moda oldu.
Adil Bey :
Örneğin, Anayasa`nın 41. Maddesinde «Aile, Türk toplumunun temeliydi ve eşler arasında eşitliğe dayanıyordu?»
«Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar» deniliyor. Bu ve buna benzer hükümler hiç dikkate alınmıyor? Uygulanmıyor... muhalefet partilerinden ise en ufak bir
tepki ya da serzeniş yok!
Mehmetcik :
Biz biliyorduk, avcıların kuşlar için saçtıkları buğdaylar zulme bahaneydi
Söylenilen sözler, verilen vaatler, atılan nutuklar hani birilerine göre şahaneydi?
Devletin çarkı dönmez oldu, ülkemizde parçalanmalar, bölünmeler konuşulmaya başlandı
Teröristler kahramanlar gibi, kahramanlar da teröristler gibi karşılandı...
İyiliğe, güzelliğe, dostluğa, insanlığa, tarafsızlığa, eşit ve adil hizmete devletin kapıları kapandı
Şiddetin kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…
(Kısa bir sessizlik)
Hakan :
Dış güçler göz göre göre yeraltı ve yerüstü zenginliklerinizi ükelerine taşısınlar, geride size bol zehirli toprak bıraksınlar, siz hiç sesinizi çıkarmayın! Meyvalarınız, sebzeleriniz GDO’lu olsun, neslinizi kurutsunlar!
Adil Bey :
Hani Anayasa’nın 6. maddesine göre «Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindi?»
Anayasa’nın 10. maddesine göre «Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşitti?
Anayasa`nın 17. Maddesine göre «Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamazdı?»
Hani Anayasa`nın 24. Maddesine göre «Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz» deniliyordu?
Zeynep :
Sevgili Adil Bey, bugün bahsettiğiniz bu hükümlerin hiçbirisinin uygulandığını göremiyoruz... Yani göz göre göre devletin başındakiler Anayasal suç işliyorlar! Üstüne üstlük bir de yeni anayasa yapmaktan bahsediyorlar... Ülkemizde mevcut anayasa hükümleri dahi uygulanmıyor. İktidar mensupları ve yandaşlar sınırsız suç işleme, işledikleri suçların soruşturulmasını önleme, böyle soruşturmaları tarafsız bir şekilde sürdüren savcıları, yargılama yapan hakimleri sürme, görevden alma ve yargılama özgürlükleri var! Yani hukuk olmayan, kanunların ve anayasa hükümlerinin uygulanmadığı bir ülkede onlar yeni anayasa hazırlasalar ne değişecek ki? Bizim anayasaya değil, hukuk düzenine, demokratik anlayışa, insan haklarına saygılı dürüst ve onurlu fertlere, adaleti gözeten yöneticilere, suçluları ve suçsuzları birbirlerinden ayırt edebilecek hakim ve savcılara; halka, canlılara, öğrencilere, çocuklara sevgi ve saygıyla yakınlaşan güvenlik güçlerine ihtiyacımız var!
Adil Bey :
Biliyorsunuz teröre karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerini de etkisizleştirmek için Emniyet güçlerine Türk Ordusu’nun görevini yüklemek istiyorlar. Polis devletine adım atma adına gerçekleştirilmek istenen bu projenin hiçbir dünya ülkesinde benzeri yok. Aksine birkaç hafta önce Fransa’da yapılan bir anketle artan olaylara karşı, halkın büyük bir çoğunluğunun askerin polis yerine görev yapmasını istemeleri, Türkiye’deki iktidar mensuplarına önemli bir cevaptır!
Mehmetcik :
Vatan toprakları, sularımız, fabrikalarımız, iş yerlerimiz, ekmek tezgâhlarımız, insan gücümüz, emeklerimiz hepsi heba edildi
Koca koca kurumlar, tarihi binalar, hatıra kaynakları, ormanlar, parklar teker teker kurutuldu
Kutsallarımız, Ergenekon gibi millî duyarlılıklarımız karanlık amaçlar için yıpratıldı
Sevgiyi, saygıyı, fedâkarlığı, insanî ilişkileri, dostluğu ortadan kaldırdılar
Felâketlerin kaynakları oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…
Hakan :
İşte bugünkü iktidarın size bırakacakları miras, bölünmüş, parçalanmış bir ülke, paylaşılmış zenginlikler ve topraklar, yakılmış, imha edilmiş doğal ve tarihî güzellikler, ormansız ağaçsız, kuşsuz, otsuz, çiçeksiz dağlar, bağlar, köyler ve şehirler! Bunlar karşısında, hiçbir şey yokmuş gibi, siz sizi uyaranlara, kişiliğinizi, kimliğinizi gizleyerek «öğretmen» rumuzuyla hakaretlerinizi sürdürmeye devam edin. Size kıvırmak çok yakışıyor!
Adil Bey :
Ilımlı İslâm, dinlerarası diyalog, medeniyetlerarasMüslümanları Hıristiyanlaştırmak için ortaya atılmış birer yozlaştırma projeleridir. Bu yönde Kuran’da olmayan kurallarla Müslümanların zihinlerine şüphe yerleştiriliyor, işsiz, aşsız, mesleksiz kalmalarının yolları açılıyor. 24 yıl önce, yani1987 yılı ramazan ayında Tercüman Gazetesin’nde yer alan bir haber dikkatimi çekmişti... Birmanya, diğer adıyla Burma hükümetinin Müslümanlar için sloganı “cahil kalsınlar!“ şeklinde idi. Bu görüş bugün daha da yaygın ve daha da etkili olarak sürdürülüyor...
Size ters düşenlerle, sizi cehalete mahküm etmek isteyenlerle, size gizli veya açık savaş açmış olanlarla ittifak etmeniz, onlarla fikir alışverişinde bulunmanız mümkün mü? Hele dininizi ılımlılık altında yozlaştıranlarla anlaşmanız, kaynaşmanız söz konusu olabilir mi? Bu sorularıma cevap bekliyorum!
Adil Bey :
Anayasa`nın 45. Maddesine göre «Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması» dile getirilerek; «Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır» deniliyor... Ama bu hükümleri de dikkate alan yok!
Evet bugün anayasa ihlâlleriyle karşı karşıyayız... Ne yazık ki üreticilerimiz, çiftçilerimiz, ziraatçılarımız ürünlerini arzu ettikleri usullerle, beklentilerine uygun bir şekilde üretemiyorlar veya satamıyorlar. Yani devlet eliyle onların işleri kolaylaştırılmıyor, aksine zorlaştırılıyor! Emperyalist ülkelerin talimatları doğrultusunda ekeceklerine, dikeceklerine dahi kendileri karar veremez hale getirildiler!
Alim Bey :
Bugün bizi yönetenlerin «kurumları ve insanları kendilerindenleştirmek kaygıları» anayasa ihlallerini, işledikleri suçları, bilgisizliklerini, dışa bağımlılıklarını örtme ya da gizleme isteklerinden kaynaklanıyor. Bunların «İyi görüntü vermeyen hayata ve insanlara bakış açıları», «olumsuzluk üreten seviye ve davranışları», «adaletsizlik sergileyen icraat ve tavırları» dikkatlerimizi çekiyor. Onlar tarafından suçlansak da, engellensek de mutlaka halka değişik yöntemlerle bu konuları ayrıntılarıyla anlatmalıyız ! Kur’an-ı Kerim’de görevlerini yapmayan kötü âlimler kitapları sırtında taşıyan eşeklere benzetiliyor. Bugün Müslümanların halleri, babaları alevler içerisinde yanarken dans eden insanların hallerine benziyor! Ömürleri boyunca onlar ne yazık ki neleri kaybettiklerini bilemeyecekler. Bunu...
Hakan :
800 kişilik koruma orduları, korkular, halka biber gazlı ve tazyikli suyla yapılan saldırılar Allah’tan ve milletten kopuşlarının yansımaları değil mi?
Alim Bey :
«Bir kadın memesine vatanı satarım» sözüyle dikkatlerimizi çeken Taraf Gazetesi sahibi Ahmet Altan’ın bugünkü iktidarı desteklediğini biliyoruz. Bu kişinin, buna benzer ifadelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve vatanseverlere karşı oluşuyla tanınmasına rağmen,
Yarsav’ın önceki başkanlarından Emine Ülker Tarhan’ın Başbakanlık koltuğunda oturan kişiye hitaben «Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten mahkum edilmiş bir kişisiniz» sözünü umursamadan,
Başbakanlık koltuğunda oturan aynı kişinin, Bir Amerikan projesi olan ve Türkiye’yi de içine alan Ortadoğu’yu parçalama projesi BOP’a eşbaşkan olmasını yadırgamadan,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, Başbakan kimliğiyle, Irak’ta 2 milyon Müslüman’ı imha eden, binlerce Müslüman bayana tecavüz eden, bu ülkeyi parçalayan Amerikan askerlerine hitaben «Irak'ta savaşan ABD'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.» diye yakarışta bulunmasını sorgulamayan, dinden, Allah’tan bahseden, yazarlara, gazetecilere, siyasetçilere, seçmenlere bu olumsuzlukları onaylattıran duygu, din dışı, ahlâka sığmayan davranışları desteklettiren bağlantı dayanağı, israfı, yozlaştırmaları, yıpratmaları, yıkımları, partizanlıkları, ayırımcılıkları ve tahribatları hoş gösteren ilişki şekli, hukuksuz, adaletsiz, iftiralara dayanan yargılamaları, sorgulamaları, tutuklamaları tasvip ettiren birliktelik hissi, onları ortak noktada birleştiren siyaset ve gayeler ne? Camilerin kiliseleştirilmeleri, gençlerimizin Hıristiyanlaştırılmaları, misyonerlere, ajanlara ülkemizde sınırsız özgürlük verilmesi, Haçlılara övgülerin yağdırılması, Anayasa dışı tavırlar, bağlantılar, ılımlı İslam söylemleriyle Amerikancı İslâm yani Protestan -İslam kurgulanmalarına destek olunması, onları Müslüman ismi altında hiç rahatsız etmiyor mu? Yoksa suç işleyen, günahkâr iktidar mensuplarıyla kader ortaklıkları mı var? Bu halleriyle, şerre, zulme destek olarak, hâlâ 72 fırka dışında kaldıklarına ve Cennet’e girebileceklerine mi inanıyorlar?
Yazıklar olsun?
Adil Bey :
25.08.2011 tarihinde Avrupa’da çalışan bir yakınım aradı. Avrupa ülkeleri Türkiye’de yoksulluğa itilen Müslümanların para, servet vaatleriyle, ruhen satın alınarak, beyinleri yıkanarak, kendi ülkelerine düşman bireyler hâline getirilerek, süratle Katolikleştirildiklerini çok yakından izliyorlarmış. Hatta radyolarda mizah programlarında bile, «verilen tavizler sonrası dinlerini değiştirenlerden, yani Katolikleştirilen Türk’lerden bahsediyorlarmış». Bu konuyu «Yeni Katolik Türk» tabirleriyle ülkemizdeki yozlaştırmaların boyutlarını aksettirerek, açık ifadelerle alay ediyorlarmış. Kendi ordusuyla savaşan bir iktidarın kimleri güçlendirdiğini hangi değerlerimizi de yıprattığını görmemek mümkün değil! Kendi stratejileri olmayan yöneticilerin başka ülkelerin stratejileriyle ayakta durmaları da asla mümkün değil... Unutulmamalı ki Emperyalist ülkelerin dostlukları kısa süreli ve çıkarlara dayalıdır! Kendi ülkelerine ve milletlerine kötülük yapacak kadar aşağılaşan hain yöneticiler eninde sonunda mutlaka onlar tarafından idamla, katledilerek, tuzağa düşürülerek sırlarıyla birlikte tarihe gömülmektedirler. Bunların örnekleri çoktur.
Mehmetcik :
Hapishaneler zulümhânelere dönüştürüldü, zindanlaştırıldı mahkemeler
İcra dairelerine çevrildi, beklentiler, zihinler, algılar, alışverişler, muhakemeler
Anneler gözyaşlarıyla, kadınlar şiddetle, çocuklar, hastalar, özürlüler ve yaşlılar ilgisizliklerle tüketildiler
Öğrenciler, baskılarla, sehvenlerle, bozuk eğitim darbeleriyle sokaklara döküldüler
Babalar, ana kuzuları, vatan evlâtları, askerler gözler önünde şehit edildiler
Bu manzaralar karşısında, hissiz kaldılar... Tüyleri bile kıpırdamadı onların!
Aksine katillerle, zalimlerle, hainlerle işbirliği yaptılar…
Acıların kaynağı oldular... Karanlığın çocukları… Karanlığın çocukları…
Hakan :
Sizi emperyalistlerin bölgemizdeki çıkarları için Suriye ile savaştırmak, İran ile de çarpıştırmak istiyorlar! Eninde sonunda sizi acılarla, hüzünlerle başbaşa ve çaresiz bırakmak onların tek emeli... Emperyalistlerde menfaat için her türlü hile var, merhamet yoktur!
Adil Bey :
Bu sabah aynı yakınım beni aradı. Bana «oturduğum evin çevresinde binlerce güvercin yaşıyordu. Birkaç gün önce, yıllarca hâl ve hareketlerini incelediğim güvercinlerin aniden adeta kırlangaçlaştıklarını gördüm. Eşimle hayretler içerisinde kaldık. Çok geçmeden çevremizde tek bir güvercin dahi kalmadığına şahit olduk. Eşime dedim “bunlar feraset sahibi hayvanlar, kuralları var, sebepsiz bu tavırlara giremezler” Gece yarısı, bugüne kadar benzerini görmediğimiz bir yağmur fırtınası oldu. Ağaçlar adeta secde yaptılar, pencerelerimiz sallandı, gök gürlemeleri, şimşekler birbirlerini takip ettiler. Anladık ki güvercinlerin saatler öncesi tavırları boşuna değilmiş. Fransa’da temmuz ve ağustos ayları oldukça yağmurlu ve soğuk geçti. Libya’da Müslüman kanı akıtıldığı bir dönemde, orada canlarını yitirmekte olan Müslümanların beddualarının arşa ulaştığını hisseden yok. Güvercinlerdeki hassasiyeti insanlarda göremediğimiz asrımızda Hazret-i Musa (A.S.) ve asası, Hazret-i Nuh (A.S.) ve gemisi gibi unsurları belki göremeyeceğiz ama, tufanlarla, hortumlarla, afetlerle, olaylarla çok ciddi bir imtihanlardan geçirilebileceğimizi düşünüyorum. Silivri’de iftira ve tertiplerle yargılanan mazlumların sahipsiz olmadıklarını, Libya’ya Müslüman kanı dökülmesi için 300 milyon dolar para gönderen ülkemiz yöneticilerinin yanıldıklarını ve cezalandırıldıklarını mutlaka göreceğiz! Allah’a güveniyoruz! » dedi.
Zeynep :
(Seyirciler arasından elinde bir bayrakla koşarak sahneye doğru gelir)
Bu vatan bizim... susmayacağız... susmayacağız... Babamı iftiralarla, tertiplerle, sahte belgelerle, özgürlüklerimizi kısıtlayarak ellerimizden aldınız... Susmayacağız! Ne mutlu Türk’üm, diyene!
Hakan :
Kötülüklere, ihanetlere, zulümlere karşı zamanında cevap veremeyenler, acze ya da tuzağa düşürüldükleri zaman kendilerini savunma güçlerini de kaybederler!
Ben şahsen alçaltılarak her gün bin kez ölmektense onurlu bir şekilde bir kez ölmeyi tercih ederim. «Bir Türk dünyaya bedeldir», sözünün boşa söylenilmediğini yiğitçe ifade etmek zorundayız! Korkak, sindirilmiş, cesaretsiz fertler esarete mahkûmdurlar! Zalimi alkışlamak, zulme destek olmak, yapılan haksızlıklara seyirci kalmak asla inançlı ve vatansever insanların tavırları olamaz! Ne mutlu Türk’üm diyene.
(Mehter marşıyla perde kapanır)
Karanlığın çocukları
Üzeyir Lokman ÇAYCI
Oynayanlar :
Mehmetcik, asker
Adil Bey, hukukçu
Zeynep, vatandaş
Alim Bey, profesör
Hakan, öğrenci
Ali Bey, düşünce ve din adamı
Veli Bey, şair, yazar
İkinci perde
(Bir sınıf... Sıralara korkuluklardan öğrenciler yerleştirilir. Sıralar ve korkulukların arkaları seyircilere gelecek şekilde konulur. Tam karşıda duvarda yani sahnenin geri planında ortada büyük bir «Türk Bayrağı» vardır. Sağ ve solunda da Atatürk’ün boy resimleri yer alır. Sıraların önünde bir masa, masanın üzerinde küçük maketten yazı tahtası bulunmaktadır. Sandalye üzerine süpürge sapından bir öğretmen görüntüsü verilmiştir. Sahnenin solunda, önde ayaklı devrilmiş bir tabelâ vardır, üzerinde «Sessiz Çığlık Üniversitesi» yazılıdır! Oyuncular ortadaki masanın önüne geçerek konuşurlar)
Perde marşla açılır.
Alim Bey :
Mehmetcik nerede ?
Adil Bey :
Onu da tutukladılar... Biliyorsunuz Emperyalistler ne derlerse o yapılıyor... Ordumuzu kendilerine hizmet eder hâle getirmek istiyorlar. Bu sebeple kendilerine engel olan ne varsa onu ortadan kaldırıyorlar. Yarınlarda gençlerimizin, askerlik süreleri içerisinde ülkemize değil, Amerika’ya hizmet etmelerinin projeleri yapılıyor! En hassas görevlerde olan komutanlarımız birer birer veya toplu halde tutuklanarak etkisizleştiriliyorlar!
Ali Bey :
O ülkenin mensupları ki, demokrasi ya da özgürlük getireceğiz diye giriyorlar ülkelere... İşgallerle, yağmalamalarla, tecavüzlerle Müslüman ülkeleri talan ediyorlar. Sadece Irak’ta 2 milyon Müslüman’ı öldürerek, çocuklar, bayanlar, çiçekler ve hayvanlar üzerine bomba yağdırarak, hunharca tecavüz ederek, dünyaya korku yayıyorlar!
İmam-ı Gazâli, İnsanların «Zâlime meyil etmeleri, onu sevmeleri ve onun yanında kendilerini küçük görmeye inanmaları, kâlp ve itikattaki günahlardandır», «Zâlime dua edip Allahü Teâlâ sana uzun ömürler versin, sizi bize bağışlasın» gibi sözler söylemek ise konuşmadaki günahlardandır» diyor.
Alim Bey :
İnancınızı, onurunuzu, vatanınızı, bayrağınızı korumak için dik durunuz ! Zalimler, hainler ve gafiller karşısında kendinizi, milletinizi ve ülkenizi kahramanca savununuz ! Kimlerin yanlarında olduğunuzu bilerek, kişiliğinizi, kimliğini, kararlılığınızı korkmadan sergileyiniz !
Übâde ibn Samet «ilim adamlarının ve inananların, sultanları, devleti yönetenleri sevmeleri nifaka ; zenginlerin onları sevmeleri de riyâya, yani iki yüzlülüğe veya gösterişe işarettir» derken İbn Mes’ud ise «Öyle kimseler vardır ki, sultanların ya da devleti yönetenlerin yanına dini sağlam olarak gider, dinsiz olarak oradan çıkar», demektedir.
Bugün ise insanların çıkarları için yakınlarını, onurlarını, kişiliklerini, dillerini ve dinlerini şuursuzca feda ettikleri görülmektedir. Her şeyi açığa çıkaran gündüzün aydınlığı, gerçekleri gizleyen, acıları besleyen, kötülükleri süsleyen gecenin karanlığından iyidir. Kalbi diri tutan inanç unsurları ve insanî olgular kalktığı zaman, kişilerde gaflet, şiddet, nefret, hayvanî hisler ve kabalıklar gelişir.
Ali Bey :
Yarın mutlaka Allah’ın huzuruna gideceksiniz? Çünkü ölüm öldürülmüyor. Orada «Ergenekon» tarihi ismiyle terörü, terörle kahramanları neden özdeşleştirdiğinizin hesabını nasıl vereceksiniz? Suçsuz günahsız insanları iftiralarla, tertiplerle, sahte evraklarla, hilelerle, oyunlarla suçlamanız, onları tutuklatmanız, bazılarının hastalanmalarına bazılarının da ölümlerine sebep olmanız, ailelerini, çocuklarını, yakınlarını hesapsız acılar içerisine itmeniz Cenab-ı Allah tarafından nasıl karşılanacak?
Özel bir şirkete iş başvurusunda bulunan, muvazzaf albayın bir vakıf üniversitesinin, "Matematik-bilgisayar" bölümünden mezun olan kızına, "Babanızın adı Ergenekon'a karıştı mı? Babanızın birlikte görev yaptığı subaylardan herhangi birinin adı, gündemde olan soruşturmalara karıştı mı" sorularıyla genç bir kızın duygularını, dünyasını alt-üst etme girişimleri vicdanla, imanla, insanlıkla, vatanseverlikle hiç bağdaşıyor mu?
Dün kısmen de olsa camilerde okunan ezanları, «gürültü yapıyor» diye susturdunuz. Bugün hutbelerde okunan ayetlerden yüce Peygamberimiz Hazret-i Muhammet Mustafa’nın ismini kaldırttınız!
Peygamberimizin (S.A.) «Hiç şüphe yok ki, İslâm’ın usulleri birer birer bozulacak. Birisi bozulduğunda halk ötekine hücum edecek. İlk önce “hükmü” kaldıracaklar, en sonra da “namazı” bozacaklar.» sözüne hepinizin dikkatlerini çekiyorum. (1)
Bugün teravih namazlarına, hutbelerde okunan ayetlere yapılan müdahalelerle, medeniyetler arası ittifak, ılımlı İslam ve dinler arası diyalog safsataları ne yazık ki din maskesi altında sinsice yürütülerek yüce Peygamberimizin işaret ettiği hususlar gerçekleştirilmektedir. Aksine camilerimiz kiliseye çevrilmekte, haçlılara övgüler yağdırılmakta, 2 milyon Müslüman’ı katleden, Müslüman hanımlara hunharca tecavüz eden Amerikan askerlerine bugünkü iktidar sahiplerince «Irak'ta savaşan ABD'li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz» şeklinde dualar yapılmaktadır.
Ne yazık ki din adamları suskun, âlimler seyirci, bazı gazeteci ve yazarlar zulme destek olma peşindeler, millet ise kılını dahi kıpırdatamıyor. Cennetin ucuz, Cehennemin de lüzumsuz olmadığını mutlaka gelecekte göreceğiz!
Adil Bey :
Hukuka sığmayan uygulamalardan, yaşama haklarına yapılan tecavüzlerden bahsetmek istiyorum!
Biraz evvel bahsettiğin iş başvurusu yapan genç bir bayana reva görülen aşağılayıcı sözlerin mutlaka irdelenmesi gerekir. Bu sözlerin sahibini kimler etkilemiştir?
Anayasa’nın 3. maddesinde «Hiç kimse işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.» denilmesine rağmen neden anayasa hükümleri uygulanmıyor?