Yeni nesil Türk Milliyetçileri Osman YÜKSEL’in adını sıkça duysalar da, Onun, nasıl bir aksiyon adamı olduğunu tam manasıyla bilmezler. “Ben Ülkücüyüm” diyenler eğer Osman YÜKSEL deyince 4 cümleden fazlasını konuşamıyorlarsa bu davanın cahilleridir denilebilir.

Oysa Osman YÜKSEL, SERDENGEÇTİ namıyla bir devre kafa tutan adamdır. Anadolu kıtası büyüklüğündeki yüreği, milleti için çarpan, son devrin en büyük fikir adamlarındandır.

Asıl adı Osman Zeki Yüksel olan Serdengeçti, 1917 yılında Antalya Akseki’de doğdu. İlk gençlik yıllarından itibaren, maddeci dünya düzeni ve pompalanan komünizme karşı fikri mücadele içinde yer almış, Mehmet Akif, Yunus ve Mevlana gibi deryalardan beslenmiştir.

Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümü öğrenci iken, Sabahattin Ali – Nihal Atsız Davası nedeniyle toplanan milliyetçi öğrencilere hakaretvari sözlerle nutuk atan Sabahattin Ali’ye attığı tokat sonrası 12,5 lira para cezasına çarptırılmış ve bu olay sonrası Milliyetçi camiada adından söz ettirmiştir.

1944 milliyetçilik olaylarında tutuklanmış ve Nihal Atsız – Alparslan Türkeş gibi isimlerle tabutluklarda yatmıştır. Bu dava nedeniyle üniversite 2. sınıfta okuldan atılmıştır.

Kendisine de ölmez bir isim olarak yakışan Serdengeçti Dergisi'ni çıkarmış, bir nehir gibi akıcı ve duru Türkçesi ile hem şiir hem de fikir yazıları kaleme almıştır. Serdengeçti Dergisi'nin ilk sayısında “Serdengeçtiler, her türlü kötülükle amansız bir şekilde mücadele etmek için ortaya atıldılar. Onlar ilhamlarını Allah sevgisinden, millet sevgisinden ve vatan sevgisinden alıyorlar” diyerek söze başlamıştır.

“Volkan gibi lav atmış ne susmuş ne sönmüşüm, Ben bu iman uğruna çılgınlara dönmüşüm.” Dizelerinde de ifadesini bulan yüksek iman ve kararlılıkla davasını anlatmayı ve yaşamayı sürdürmüştür.

Serdengeçti Dergisi'nde vatan ve millet sevdasıyla, hırsızlığa, soygunculuğa, köksüzlüğe ve bölücülüğe karşı sert ve parvasız yazılar yazdığı için kendisi defalarca tutuklanmış, dergisi kapatılmış, kitapları toplatılmıştır. Bu nedenle 15 yıl boyunca yayın yapan dergi sadece 33 sayı çıkarılabilmiştir.

“Urganda da ölüm, yorganda da diyoruz. Biz bu yolun delisi, divanesi, biz bu işin hastasıyız. Biz hak yolunda bağrı yanık yolcularız” diyerek davasına olan sevdasını ortaya koymuştur.

Üniversiteye tekrar dönmek için başvuru yapmış, kabul edilmeyince, dönemin Milli eğitim Bakanına hitaben “Yüksel Vekaletin Alçak Vekiline” diye başlayan yazı nedeniyle “evim” dediği taş medreseye Yusufiyeye geri dönmüştür.

Yıllarca mahpusluk çektiği Türk Yurdunda 1965’te, Demirel’in Adalet Partisinden mebus (Milletvekili) olarak meclise girmiştir. Ancak dürüstlükten ayrılmayışı ve pervasız açıklamaları nedeniyle partiden ihraç edilmiştir. Meclise kravatsız geldiği için Genel Kurula giriş yasağı almış tek vekildir. Adalet Partisi macerasından sonra Geri kalan siyasi ömrünü ülkücü kuruluşlarda geçirmiştir.

CKMP Safalarında yer alırken, partililere hitaben : Üç senedir mecliste bulunuyorum. Gördüğüm manzara kısaca şudur: Bir tarafta Süleyman beyin deynekçileri. parmakçıları… Her şeye parmak kaldıranlar, diğer tarafta mukaddesata saldıranlar… Sol ekip: Her şeye parmak atanlar. Biri parmak kaldırıyor, biri parmak atıyor. Fakat yaranın üzerine parmak basan yok! İşte biz, Türk Milliyetçileri, bu mukaddes çatının altında toplananlar, şahadet parmağımızı bu yaranın üstüne basıyoruz”

“Biz bu vatanı, sıra dağları, uçsuz bucaksız ovalan, engin denizleri ile taze bir heyecan tufanı ile yeniden fethedeceğiz. Yeni bir “Basü badel mevt” olacaktır. Bunu imanlı bağırlar, dik seciyeler, eğilmeyen başlar, bu arkadaşlar, bu aslanlar yapacaktır. Bugün onların olabilir, yarınlar bizimdir” diye seslenmiştir.

Hayatının hiçbir döneminde dünya malı için hareket etmemiş ve kalem oynatmamıştır. Maddi imkânsızlıklar çektiği dönemlerde nasıl kanaatkâr yaşamışsa varlıklı olduğu zamanlarda da mütevazı hayattan vazgeçmemiştir. Kazancını öğrencilere burs ve ihtiyaç sahiplerine yardım yolunda harcamış hayatının hiçbir döneminde 2 takım elbiseye aynı anda sahip olacak zenginliğe erişmemiştir.

Doksan beş kez hakkında dava açılan ve sekiz kez mahkûm olup, Yusufiyelerde çile dolduran Osman Yüksel SERDENGEÇTİ, Ömrünün son demlerinde Parkinson hastalığına yakalanmıştır. Büyük bir aksiyon adamı için çok zor geçen günlerin ardından 10 Kasım 1983’te Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. Kabristanı Cebeci Asri Mezarlığındadır.

Mabetsiz Şehir, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Bu Millet Neden Ağlar, Gülünç Hakikatler, Ayasofya Davası, Türklüğün Perişan Hali, Mevlana ve Mehmet Akif, Kara Kitap, Radyo Konuşmaları, Müslüman Çocuğun şiir kitabı başlıca eserleri arasındadır.

Osman Yüksel’in her biri muhteşem etki ve izler bırakan şiirlerinden birini Milletimizle paylaşarak yazımıza nokta koyuyoruz.

BİR KAHRAMAN BEKLİYORUZ

Kal'a gibi dik başın bulutlarla yarışsın,
Dalga dalga saçların rüzgârlarla karışsın!

Adını nakşedelim,eski-kadim surlara
Sesini haykıralım asırdan asırlara...

Savletinle titresin yeniden doğu-batı,
Ve kurulsun Allah'ın edebi saltanatı...

Ufukları kaplasın bayraklarımız al,al,
Göklere zaferimizi çizsin vahşi bir kartal!..

Kahramanlar büyüsün masalda dev misali,
Eğilsin öpsün gökler,canım nazlı hilali...

Ordular yeniden Tuna'ya akın etsin!
Bir Yıldırım çaksın da uzağı yakın etsin!

Selam dursun karşısında bütün şerefler,şanlar!
Namını tebcil etsin,yıldızlar Kehkeşanlar...

İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdası var.
Yavuz gibi diyorum:Bu dünya insana dar!

Bir sada duymak için sahralara düşeyim.
Helal olsun bu yolda,varım yoğum herşeyim!..

Volkan gibi lav atmış,ne susmuş ne sönmüşüm.
Ben bu iman uğruna çılgınlara dönmüşüm.

Bir deha bekliyoruz,gençliğe mihrap olsun,
Ruhları tutuşturan bir ateş mihrak olsun.

Sinesinde birleşsin sağa sola sapanlar,
Kahrolsun Hak dururken zorbalara tapanlar!

Çık,nerdesin,zuhur et!Biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında yorgun emekliyoruz..

Musa ol!Hakka yüksel!tecelli et de Tura.
Zulmet yıkılsın gitsin!Cihan garkolsun nura!

İstiyorum yeniden bir hilkat istiyorum,
Ne hayal,ne kuruntu hakikat istiyorum.
Hakikat,hakikat,hakikat istiyorum!..



Editör: TE Bilişim