Medya dün Ahmet Şık’ın yayımlanmamış kitabının “imha”sıyla noktalanan polis operasyonlarını tartıştı

Eskiden şöyleydi.

Kitap çıkar...

Yazar girerdi!

Önce kitap basılır...

Sonra yazar basılırdı!

Şimdi şöyle:

Önce yazar basılıyor...

Sonra basılmamış kitap basılıyor!

Basılması yetmiyor, daha ilk baskısını yapmadan ikinci defa basılıyor!

Yetmiyor, yasal haklarını, basın özgürlüğünü aradığı için kovulduğu gazete bile basılıyor.

Bir iktidar varsa sorumlusudur!

(...)

Nedir bu kadar rahatsız eden... Henüz iddianame dahi yapmadığınız bir  “suç”u satır aralarında, bilgisayar diplerinde baskın baskın aratan ne? Basılmamışı bile infaz ettiren ne!

Yazmak mı suç, yazılanlar mı yoksa!

Yapmayın; kitap yakmayın, kitap yakmayın!

Basmayın!

Kitap imha eden adalet, kitapsız kalır!

Umur Talu / HaberTürk

+++

Hitler’i arayacağız

Ahmet Şık, Ergenekoncu gösterilip içeri tıkıldı ya...

Şimdi de kitabı takip ediliyor

Alman faşist lider Hitler bugün yaşasaydı...

Acaba ne yapabilirdi?

Onların en azgın zamanlarında  bazı kitaplar toplanmış, ateşe atılmıştır.

2011 Türkiyesinde ise, daha basılmamış haldeki kitap taslakları baskınla ele geçirilip yok ediliyor.

Farklı seslerin susturulmasında ülkemizin geldiği bu nokta; eğer faşist uygulama değilse nedir?

Rıza Zelyut / Güneş

+++

Düşünüyorum öyleyse suçluyum

İstanbul özel yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın tutuklanmasına gerekçe gösterilen  “İmamın Ordusu” isimli kitabın taslağı ile bütün nüshalarına “örgütsel doküman” olduğu gerekçesiyle el konulmasına karar vermiş...  Sorum Sayın Mahkeme Başkanı’na: Kitap taslağının içindekiler benim de aklıma gelirse, yani sadece düşünürsem; ben de suç işlemiş olacak mıyım? 

Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Bu kadarı demokrasiye fazla...

Söz konusu olan suç aleti bir kitap... Üstelik henüz yayınlanmamış bir kitap...

İnanmak gerçekten zor... Bir kitap taslağı suçlu olduğuna dair şüpheler olan bir başkası tarafından edinilmiş diye bu kitabı onunla bağlantı içinde yazılmış kabul edeceksiniz...

Kitap Ergenekon davası ve soruşturmacılarını eleştiriyor diye yazarını ve kaynaklarını Ergenekoncu terör örgütü üyesi sayacaksınız...

Kitap taslağı üzerine alınmış, “şunu ekle, bunu çıkar, sor, vs” gibi son okuma notlarını, bir örgüt talimatı olarak değerlendireceksiniz...

Ve basılmamış kitabınızın nüshaları toplatılacak, nüshaları bulundurmak örgüt üyeliğine girecek... Demokrasiden, hukuk devletin söz ediyorsak, bu gerçekten fazla, çok fazla...

Ali Bayramoğlu / Yenişafak

+++

Radikal teselli: Aziz Nesin’in de başına gelmişti

Polisin önceki gün baskın düzenlediği adreslerden Radikal’in dünkü kapağında sadece siyah bir  “sil”  tuşu ile operasyon sırasında bilgisayarındaki kitap taslağı silinen Ertuğrul Mavioğlu’nun sözleri yer aldı.

Köşesini boş bıraktı

“Basılmamış kitap avı” manşetiyle çıkan Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, tepkisini  “Dijital çağda basılmamış bir kitaba mahkeme kararıyla yasak var...  Başka söze gerek yok!”  deyip köşesini boş bırakarak gösterdi.

Hoşgeldin Abdülhamit

Yazarlardan Sırrı Süreyya Önder, İkinci Dünya Savaşı ertesinde halkı Amerikan emperyalizmine karşı uyandırıcı içerikte yayına hazırlanan Aziz Nesin’in arka yüzü basılmamış 11 bin nüsha broşürüne el konulması olayını hatırlatırken, Altan Öymen’in köşesinde  “istibdat”a gönderme vardı:

 “Yayımlanmamış yazı veya kitabı önceden okuyup suç aramak, II. Abdülhamit Han zamanındaki ’sansür sistemi’nde vardı. Onda bile yazarları bu yüzden tutuklama usulü yoktu. Sansürcü, sakıncalı gördüğü yayının veya onun belirli bölümlerinin yayımlanmasını önlemekle yetinirdi.”

Utanç günü sayılacak

Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin “Basılmamış kitaba yasak olur mu?”  sorusuna karşılık  “Tezkeresi çıkmamış harekâta gemi, asker gönderildiği dönemde bile bu sansürün kabul edilmesi imkânsız” cevabını verirken, gazetenin bir diğer yazarı Erdal Güven de Alman filozof Heinrich Heine’nin  “Bir ülkede kitaplar yakılmaya başlarsa insanların yakılması da yakındır”  sözünü hatırlattıktan sonra  “24 Mart 2011, Türkiye’nin utanç belleğine kazınacak bir gündür” yorumunu yaptı.

+++

Kim ne der

Muhtemel baskın yorumları

“Madem artık iş ” yayınlanmamış kitabın toplatılması“ olayına kadar geldi dayandı. O zaman biz de... Hep birlikte ”İmamın Ordusu“ adlı kitabı yayınlama işine girişelim. Savcılardan kaçırılabilmiş bir metni kitaplaştıralım. Şöyle bin imzalı bir kitap...Hepimizi toplayıp Silivri’ye götürecek değiller ya...”  diyen Ahmet Hakan, önceki operasyonlara verdikleri tepkilerden yola çıkarak  “basılmamışın kitabın basılmasını kim nasıl yorumlar” analizi yaptı.

İşte Hakan’ın kaleminden iktidardan yandaşlarına muhtemel operasyon yorumları:

Tayyip Erdoğan: “Yayınevi, yayıncılık faaliyeti nedeniyle basılmamıştır”.

Beşir Atalay: “Amerika’da basılan yayınevi sayısı bizden çok fazla”.

Genç Yandaşlar: “Duyumlarımız var... O yayınevinden acayip şeyler çıkacak”.

Egemen Bağış: “Avrupa önce kendi tarihinin hesabını versin”.

Ekrem Dumanlı: “Bir şeyin kitap olması, ona dokunulmazlık sağlar mı? Kitap da olsa suçlu suçludur”.

Dedektif Yandaşlar : “Sırada beş yazar, üç yayınevi var”.

Cengiz Çandar: “Türkiye bağırsaklarını temizliyor”.

Etyen Mahcupyan: “Ben demiştim”.

Şahin Alpay: “Öyle güzel gelişmeler oluyor ki, ufak tefek hukuki sorunlara takılıp kalmamak lazım”.

Radikal Yandaşlar : “AK Parti yine en yüksek oyu alacak. Çatlayın, patlayın”.

Ahmet Hakan / Hürriyet

+++

Kaygılarını yazdılar

‘Bir gün kafamın

içindekiler de

tutuklanabilir mi?!

Yayınlanmış kitap toplatılır ama daha yayımlanmamış kitap için yayınevi basıldığı ve sürek avı başlatıldığı 12 Eylül’de bile görülmemişti. İçinde ne varsa!  

Melih Aşık / Milliyet



***



 Ne baskınlar, ne tutuklamalar, ne yürütülen komplolar, ne tehditler. Hiçbiri Ahmet Şık’ın yazdığı kitaba el konması, imha edilmesi, yayınevinde arama yapılması kadar ürkütmedi beni. 

Oray Eğin / Akşam



***



Şimdi ben de düşünüyorum haliyle: Acaba, kafamın içinde yazmam için sıra bekleyen yazılar da tutuklanabilir mi? O yazılar için ben de tedbir olsun diye hapse tıkılabilir miyim?

Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet



***



Yeni Türkiye’de var olmak isteyenler hiç unutmasınlar,  “kitap yasaklayarak”  değil ancak özgürlükleri destekleyerek var olabilirler. 

Ahmet Altan / Taraf



***



Keşke bu olay hiç yaşanmasaydı.

Sansürün karanlık tarihine böyle bir katkı ülkemize sadece utanç getirecektir.

Güngör Mengi / Vatan



***



1980 öncesi böylesine bir haber, medyada gündemin ilk sıralarında yer alır ve “Hoş geldin Abdülhamit sansürü” türünden en az üç sütunluk bir başlıkla verilirdi.   

Orhan Birgit / Cumhuriyet



***



En en en fenası: Ahmet Şık’ın eşi dahil ilgili herkesten kitabın kopyalarının istenmesi, aksi halde hepsinin ’Terör örgütüne yardım yataklık’la suçlanacağının söylenmesi...  Biz bu memlekette bunların yabancısı değiliz. 

İsmet Berkan / Hürriyet



***



Bir insanın, o sırada hakkında herhangi bir suçlama bulunmayan tamamen özgür bir kişinin telkinleriyle, istekleriyle, eleştirileriyle ve hatta yönlendirmeleriyle hareket etmesi “suç mudur?..”   

Reha Muhtar / Vatan

+++

Ergun Poyraz’ın kitaplarını hedef gösterdi

Gazeteciler can, Taraf’ın polis yazarı et derdinde

“Ergenekoncular kendi lehlerinde kamuoyu oluşturuyorlar” diyen Emrullah Uslu, Ahmet Şık’ın basılmamış kitabını basanları, Ergun Poyraz’ın basılmış kitaplarını toplamaya, savcılarıysa  “toplumsal algıyı yeniden şekillendirmeye” çağırdı:

 “Soruşturmacılar algı belirlemek gibi bir çabanın içinde kendi işleri olmadığını ifade ediyor. Buna karşın ortada bir garip durum da var. İçinde yeni bir bilgi bulunmayan kitaba yasak getiriliyor oysa Ergun Poyraz’ın kitaplkarı en çok satanlar listesinde. Evet soruşturmacıların algılarla ilgilenmek gibi bir işleri ve dertleri olmayabilir ama tam da Ergenekon örgütünün stratejisi hukuken kazanamayacakları bir davayı kamuoyu oluşturarak kazanmaya çalıştığına göre bu işte bir yanlışlık olduğu da görülüyor...”

+++

Kütahya-Uşak buluşması için erken uyarı notu(!)

İstanbul dışına çıktığımızda -eğer gazetenin organizasyonu değilse katıldığımız etkinlik- okuyucuyla buluşmamız biraz sancılı oluyor. Arslan Bulut gibi aslı ile gazete sayfasındaki sureti arasında fark olmayanlar için sorun yok da, benim gibi “beklenti”yi karşılamayan tipler için hayli zor vuslata ermek... Yıllar geçti hala arzu edilen düzeyde “yaş” alamadım bizim okura göre; çoğu kez benim aracılığımla selam yolluyorlar bana(!) Her nedense orta yaşın biraz üzerinde, tayyörlü bir hanımefendi bekleyen okuyucu saatler süren “acaba” mı tedirginliğinden sonra, fotoğraf makinası, bilgisayar gibi meslek gereçlerinden cesaretle sohbete geldiğinde de iş işten geçmiş, biz bir sonraki durağa yönelmiş oluyoruz genelde... Artık kronikleşen bu “kıvranma” sürecini ortadan kaldırmak için baştan ilan edeyim istedim bu sefer arifesinde; evet bugün Kütahya’da, yarın da Uşak’tayız...







- - - - -