Konfederasyonum KESK üzerine  yıldırma politikaları kurulduğu ilk günlerden buyana süre gelmiş, üye ve yöneticileri defalarca her türden baskı altına alınmaya çalışılmış ancak "yel kayadan toz alır" misali sendikal mücadelesi engellenmemiştir.
 
        28 Kasım 2011 tarihinde 25 üye ve yöneticimize toplamda 156 yıl ceza verilmesi bu baskılamanın vardığı son noktayı göstermesi, sendikal hak mücadelesinin budan sonraki aşamalarında tarafların tutumlarını gözden geçirerek nasıl bir hat tutması gerektiğini göstermesi bakımından iyi okunmalıdır! 
 
        28 Kasım tarihinde yapılan karar duruşmasında baştan beri mahkeme heyetinde yer alan ve heyet başkanı olan yargıç tüm arkadaşlarımızın beraatlarını isterken, dosyaya ne kadar vakıf oldukları bile belli  olmayan yeni iki hâkimin oylarıyla (2 ye 1) 25 arkadaşımızın 6'şar yıl 3'er ay hüküm almaları büyük bir olasılıkla temizden dönecektir! Ancak bu karar KESK karşıtı propaganda ile emek ve demokrasi güçlerinin gardını düşürmek için egemenler tarafından koz olarak kullanılarak tüm demokratik kitle örgütlerine ve üyelerine karşı bir gözdağı olarak kullanılacaktır.
 
       Siyasi iktidarın kendisi gibi düşünmeyen , politikalarına uygun hareket etmeyen, muhalif olan herkesi hedef aldığı iyi anlatılarak; "Seçilmişler, üniversite öğretim görevlileri, gazeteciler, siyasi parti temsilcileri, demokratik kitle örgütü temsilcileri, avukatlar, gençler, AK Partili  olmayan belediyeler", kısacası tüm muhalif kesimlerin hedef tahtasında olduğu, toplamda 156 yıllık mahkûmiyetin tüm bu kesimleri susturmak amacı taşıdığı belirtilmelidir.
 
      Altını çizdiğim bu olgunun gerçekliğini göstermek için sadece bir günlük İzmir Belediyesinden Gaziantep’e Diyarbakır dan Kocaeli’ne uygulanan gözaltı terörünün anlatılması yeterli olacaktır.Neredeyse her gün onlarca muhalif insan gözaltına alınmakta, mahkemelerde birkaç saat içinde bir kaç istisna dışında hepsi tutuklanmaktadır. Bu tutumun
"sıra ne zaman bana gelecek" korkusuyla emekçi kitleleri zaptu rap altına almak istemine yönelik bir psikolojik harekat olduğunu üye tabanımızdan başlanarak tüm emekçilere izah etmeliyiz.

      Hızla değişen ülke gündemi içerisinde  belleklerimizden silinmiş ola bileceği ön görülerek karara bağlanan bu davanın  28 Mayıs 2009 tarihinde Konfederasyonumuza yönelik gerçekleştirilen "jandarma" operasyonuyla başlayan toplu gözaltı ve tutuklama operasyonu olduğu, telefon dinlemelerine takılan Demokratik Eğitim  Kurultayı kısaltmasının (DEK) KESK içinde "illegal" bir yapılanma olduğu var sayılarak yürütüldüğü tüm açıklığıyla anlatılarak bilgi kirliliği yaratılmasına asla izin vermemeliyiz.Net bir söylemle "arkadaşlarımız altı ay tutuklu kaldıktan sonra ilk duruşmada tahliye edildiklerini, yargılamanın tutuksuz olarak devam ettiğini,dava dosyasının içeriğine bakıldığında başta hukuk kesimleri olmak üzere hemen herkesin arkadaşlarımızın beraatlarını bekliyor olduğunu.." Anlatıp karar aşamasına  kısa  bir süre kalmışken  duruşma heyetinden iki hâkimin değiştirilmesiyle mahkeme başkanının berat 
etmeleri yönündeki oyuna rağmen 6 şar yıl 3 er ay mahkûmiyet yönünde karar verdikleri belirtilmelidir.

        Bu karar yargıya ve adalete olan güveni açıkça zedelemesinin yanı sıra "yargının siyasallaşmasının" geldiği boyut olarak ta okunup kitlelere net anlatılmalıdır. Açıktır ki verilen ceza ile konfederasyonumuz KESK kriminalize edilmek isteniyor. Ceza konusu olan sendikal hak ve özgürlüklerdir. Yargılanan sendikal faaliyetlerimizdir. Yargılanan KESK'tir, yani biz sıradan kamu emekçileri olduğu en ücra iş yerlerine kadar tane, tane anlatılmadır.

       Konfederasyonumuzu yıldırmayı, sürdürdüğü emek ve demokrasi mücadelesini sekteye uğratmayı hedefleyen bu faşizan tutum öncekiler gibi amacına ulaşmayacaktır. Grev hakkımızı engelleyen, toplu sözleşmeyi kuşa çevirip göstermelik hale getiren 4688 sayılı yasada yapılacak değişikliklere karşı mücadeleyi yükselteceğimiz bu anın sıcaklığında verilen bu ceza tesadüf değildir. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ancak "hak verilmez alınır" şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren, "acıyı bal eyledik" diyen bir geçmişten gelen KESK üye ve yöneticileri yılmayacaktır.
 
      KESK üye ve yöneticileri, haklı ve meşru mücadele çizgisinden taviz vermeyecek, geri adım atmayacaktır. Arkadaşlarımıza her koşulda sahip çıkılacağı, çıkmaya devam edeceğimizi dost düşman herkese göstermeliyiz. KESE’Lİ olmak bir onurdur şiarını yükseltip onurumuzu çiğnetmeyeceğimizi yedi düvele duyurmalıyız.    
 
    Tam da şimdi alanlara çıkıp;"Yaşasın KESK, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!" sloganlarıyla anları çınlatmalıyız. Hiç bir koşulda "Susmadık, susmayacağız!" pankartlarımızla yapılan bu son saldırıyı da püskürtmek için yine yeniden yollara dökülmeli .