Türkiye’de devlet sorunu her geçen daha da büyürken ve zamanla içinden çıkılmaz bir kaotik ortama doğru sürüklenirken, Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi varoluş nedeni olarak yaratılmış bir kamu kurumunu bir gece ansızın kapatarak, Türk devletinin kurumsal dayanak noktası olan kurumu ortadan kaldırmıştır. 1952 yılında, ikinci dünya savaşı sonrası bir aşamada kurulması gündeme gelen TODAİE- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ, Ankara Üniversitesi çatısı altında Siyasal Bilgiler Fakültesine bağlı olan bir hukuksal statü içinde kurulmuş ve küresel emperyalizmin Türk devletini tasfiyesi aşamasına kadar yaklaşık olarak yarım yüzyılı aşkın bir süre, Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti devletine önemli hizmetler görerek, uluslararası alanda Türk devletinin diğer devletler ile olan rekabet yarışında geri kalmamasını ve aynı dönem içinde de bir çok devletten daha iyi ve gelişmiş bir konuma gelerek, onlarca devletin çağdaş bir düzeye gelmesi sürecinde onlara öncülük ve ağabeylik yapmıştır. Türkiye bir orta boy devlet olarak uluslararası alanda çok yönlü ilişkilere girerken kendisinden büyük olan devletlerden öğrendiklerini, daha sonraki aşamalarda kendisinden küçük olan devletlere doğru yönlendirmiş ve bu doğrultularda çeşitli araştırma, eğitim ve kalkınma projelerinde küçük devletlere yol göstererek öncülük yapmıştır. TODAİE’nin tarihi incelendiği zaman, Türk devletinin bu kamusal örgütlenme ile yapılanma merkezinin Türkiye Cumhuriyeti adına birçok plan ve proje ile birlikte aynı zamanda uluslararası projelerde de Türkiye’yi gerektiği gibi temsil ederek, kamu yönetimi alanında ilerleme, gelişme ve kalkınmaya yönelik projelerin uluslararası alanda daha etkin bir çizgide yürütülmesine, yardımcı olarak üzerine aldığı misyonu gerektiği gibi yerine getirmeye çalışmıştır.

TODAİE- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ , ikinci dünya savaşı sonrasında ABD Orta Doğu’ya gelirken, Türkiye NATO’ya üye olarak girerken ve aynı zamanda Atlantik emperyalizmi ile Siyonizm ortaklığı merkezi coğrafya da yeni bir düzen kurarken, orta dünyanın merkezi devleti olarak diğer devletlerden çok farklı konumda olan Türkiye Cumhuriyeti de Atatürk sonrası dönemde bölge yeniden kurulurken yeniden biçimlendirilmek istenmiş ve batı dünyasında görülen kamu yönetimi alanındaki yeniliklerin Türkiye’ye yansıtılması açısından Türk devleti içinde yeni bir yapılanmaya gidilirken, TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ, YAKIN VE ORTA DOĞU ÇALIŞMA ENSTİTÜSÜ ve ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ gibi resmi adlarında “Orta Doğu” kavramı taşıyan üç kamu kurumu aynı anda kurularak, Avrupa’nın komşusu konumundaki Türkiye’nin yüzünü batıdan çevirerek doğusunda bulunan Orta Doğu bölgesine doğru yönlendirilmesi sağlanmak istenmiştir. Günümüzde çok konuşulan Büyük Orta Doğu projesinin aslında yirminci yüzyılın ikinci elli yılına girerken bölge ve Türkiye’ye yön vererek orta alanda Büyük Orta Doğu, Büyük İsrail ve İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu projelerinin ilk adımlarının atılmaya başlandığı görülmüştür. İşte bu aşamada ABD destekli kuruluşu yapılan TODAİE daha sonraki yarım yüzyılı aşan ömründe birçok idari reform ve kamu yönetimi geliştirme ya da araştırma ve eğitim gibi çalışmaları başarı ile yürütmüştür. Avrupa’nın yanı başında bir Avrupa kamu yönetimi enstitüsünün kurulmaması ve de bu doğrultuda Türkiye ile bölgenin yeniden yapılandırılması aşamasında, Orta Doğu merkezli üç kamu kurumunun Türk devletinin çatısı altında 1952 yılında kurulması, gelecekte Türkiye’nin yönünün batı değil ama Orta Doğu üzerinden doğu olacağının en önemli işareti olarak kabul edilebilir. Balkanlar sınır komşusu olarak Avrupa ile bir köprü oluştururken, Türkiye’nin yüzünün doğuya çevrilerek Orta Doğu merkezli bir yenilenmeye yönlendirilmesi, Büyük Orta Doğu projesinin yarım yüzyıl önceki başlangıcıdır.

Türkiye bu dönemde 27 Mayıs oluşumu ile de karşı karşıya getirilmiş ve yeni bir anayasa gündeme getirilerek devletin yapısı daha modern bir çatıya dönüştürülmek istenmiş ve bu tür modernleşme girişimlerinde, TODAİE ilgili ve yetkili kamu merkezi olarak Türk devletinin kendini yenileme girişimlerinde gerekli olan çalışmaları Ankara Üniversitesi çatısı altında yapmıştır. 27 Mayıs sonrasında devletin örgütsel yapısı yenilenirken, TODAİE Ankara Üniversitesi içindeki bilimsel araştırma ve eğitim merkezi konumundan çıkarılarak daha etkin bir kamu kurumuna dönüştürülmüş ve Başbakanlığa bağlı özerk bir kamu kurumu olarak, TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ adı altında başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük olarak yeniden düzenlenmiştir. TODAİE böylece eğitim ve araştırma ağırlıklı bir eğitim merkezi olmaktan çıkartılarak, günlük işleri yürüten kamu yönetiminin bir parçası konumuna getirilmiş ve bu alanda uzmanların toplandığı bir kamu kurumu olarak diğer kamu kuruluşları ile birlikte başbakanlık ya da diğer bakanlıklar aracılığı ile yürütülen kamu yönetimi işleri ve projeleriyle uğraşmıştır. 27 Mayıs sonrasında devlet işlerinin yürütülmesinde hem günlük idari çalışmalar yapılmış hem de bunların yeterli olmadığı aşamalarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin devreye girmesiyle birlikte askerlerin yönetim de olduğu bazı ara dönemler de gündeme getirilerek kullanılmıştır. 27 Mayıs bu alanda yepyeni bir anayasa getirerek devleti yeniden kurduğu gibi, benzeri düzenlemeler 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve de 15 Temmuz gibi ara rejim tarihlerinde gündeme getirilirken, devletin kamu yönetimi organlarına düşen işlerin ve de çalışmaların yerine getirilmesinde TODAİE diğer devlet kurumları ile birlikte kamu yönetiminin yenilenmesi çizgisindeki çalışmalara katılmışlardır. Normal tarihlerde TODAİE Türk devletinin yönetim sorunları ile uğraşırken, ara dönem ve askeri rejimlerde, olağanüstü durumların ortadan kaldırılması çizgisinde devlet adına yapılması gereken işlerin yerine getirilmesi ya da bütünüyle devlet yönetimini güçlendirecek düzeyde idari reform çalışmalarının tamamlanması amacıyla, TODAİE öncülüğünde yeni çalışmalar birbirini izleyen bir doğrultuda gündeme getirilerek tamamlanmaya çalışılmıştır.

27 Mayıs hareketi bir devrim olarak ele alındığında Atatürk devriminin eksik kalan yanları ele alınarak tamamlanmaya çaba gösterilmiştir. Askeri yönetim işbaşında iken yapılan çalışmaların bir kısmı daha sonraki aşamalarda da ele alınarak Türk devlet geleneğinin sürdürülmesi için adımlar atılmıştır. Merkezi idarenin yenilenmesini hedefleyen bu araştırma raporu, MEHTAP raporu adıyla eski başbakan Süleyman Demirel ile TODAİE’nin kurucularından olan Anayasa Profesörü Mümtaz Soysal’ın iş birliği sayesinde gerçekleştirilmiştir. Atatürk dönemindeki Kuvayı Milliye yönetimi koşullarında hazırlanmış olan bu, bilimsel çalışma, Merkezi hükümet teşkilatı araştırma projesi adı ile yayınlanmıştır. TODAİE’nin en önemli katkılarından birisi olan MEHTAP projesi daha sonraki dönemlerde gündeme gelen idari reform çalışmalarına ışık tutarak yön göstermiştir. TODAİE’nin sonraki yıllarda yaptığı çalışmalar siyasal dönemlere göre değişiklik göstermiştir. Askeri rejimlerde ara dönem çalışmaları yapılırken, normal dönemlerde de TODAİE bir eğitim ve araştırma kurumu statüsü ile hareket ederek kendisinden beklenen uzman kuruluş ihtisasını kamu yönetimi sisteminin üzerine yaymaya çaba göstermiştir. 1971 yılında verilen bir muhtıra ile Türkiye yeniden bir askeri yönetim ara rejimine sürüklendiği aşamada yeni hükümet bir yasal düzenleme yaparak İDARİ REFORM çalışmalarını başlatmıştır. Üniversiteler ve bakanlıklar ile ilgili uzman kuruluşların temsilcilerinden oluşturulan geniş bir kadro ile TODAİE yeni idari reform raporunu MEHTAP sonrası dönemin koşullarında tamamlamıştır. Askeri rejimin kısa sürmesi ve reform programını uygulamaya geçirecek uzun süreli bir güçlü hükümetin işbaşına gelememesi yüzünden, yeni ortaya konulan idari reform programının masada kalması ve bu nedenle de uygulama alanına getirilememesi gibi olumsuz durumları ortaya çıkardığı için cumhuriyet tarihinin ikinci idari reform çalışması da sonuçsuz kalmıştır. İki cihan savaşı sonrasında dünya soğuk savaş koşullarına uygun bir değişim süreci içine girerken, Türk devletinin yeniden yapılanma girişimleri görmezden gelinerek, emperyalizmin geleceğe dönük plan ve projelerine uygun çalışmalar yirminci yüzyılın son çeyreğinde gündeme getirilmiştir. Ülkenin kendi çıkarları doğrultusundaki yenilenme çabaları emperyal güçlerin girişimleriyle engellenmiştir.

12 Mart ara rejiminin kısa sürmesi yüzünden gerektiği gibi yapılamayan idari reform çalışması daha sonraki aşamada bir NATO darbesi ile gündeme gelen 12 Eylül askerî harekâtı ile yeni bir aşamaya gelmiş ve 12 Mart’ta yapılamayan geniş kapsamlı idari reform 12 Eylül’ün uzun yıllarından yararlanılarak tamamlanmak istenmiştir. 12 Eylül bir NATO harekatı olduğu için ara rejimde işbaşına gelen askeri kadroların çoğunluğu NATO kökenli olmuş ve bu doğrultuda Atlantik ittifakının bir askeri örgütlenmesi olan NATO Türkiye’de yönetimi ele geçirerek, Türk devletini kendi istediği hedeflere doğru yönlendirerek, Türk devletinin kuruluş yıllarından gelen yapılanması ve dayandığı ilkeleri görmezden gelerek, Kuzey Atlantik ittifakının çıkarları doğrultusunda ve İsrail’in güvenliği ön plana alınarak yepyeni bir misyonu esas alan bir devlet yapılanmasına Türkiye zorlandıkça, MEHTAP ve İDARİ REFORM projeleri geride bırakılarak 12 Eylül’ün getirdiği NATO yapılanması esas alınmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin NATO üyesi olması yüzünden ortaya çıkan bu gibi karışıklıklarda iç ve dış konjonktürler karşı karşıya gelmiş ve bu yüzden de Türkiye’nin devlet sorunu ile güvenlik meseleleri ortada kalmıştır. Ulusal kurtuluş savaşının dinamiklerine uygun bir biçimde bir ulus devlet olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti, ikinci dünya savaşı sonrasında İsrail’in güvenliğini bahane ederek öne çıkan ABD ve NATO ordularının baskıları ve yönlendirmelerine muhatap olarak, kendi güvenliğini ve de devlet düzenini kurarak koruyamaz bir olumsuz duruma sürüklenmiştir. 12 Mart rejimi 27 Mayısı’ öne çıkartmaya çalışırken, 12 Eylül NATO hareketi de bu durumun tamamen aksi çizgide , Türk devletinin yapılanmasını ve güvenlik sorunlarını ikinci plana atarak, Atlantik emperyalizminin ve Siyonizmin çıkarları doğrultusunda geliştirilen politikalar yüzünden, Türkiye eski merkezi devlet konumundan çıkartılmış ve giderek Türk devletinin çok ciddi tehditlere sürüklenmesine yol açabilecek düzeyde tehlikeli maceralara sürüklenmek gibi, son derece olumsuz risk faktörlerinin öne çıkmasına yol açmıştır. Merkezi coğrafya yüzyılların savaş ve çatışma maceralarına doğru giderken bu bölgedeki bütün devletler terör, savaş ve sıcak çatışmalardan kaynaklanan daha fazla riskli durumlarla karşı karşıya bırakılmışlardır.

Askeri rejimler Atlantik ittifakının yaratmış olduğu dönemsel krizler çerçevesinde her on yılda bir devreye girerlerken, 27 Mayıs’ı 12 Mart, daha sonrasında da 12 Mart’ı 12 Eylül hareketleri izlemiş ve son olarak 28 Şubat ile 15 Temmuz hareketleri NATO ve batı destekli olarak devreye konarak Türkiye’nin ulusal çıkarları devre dışı bırakılmıştır. Batı görünümlü NATO çıkarları öne çıkarılırken, Atatürk’ten gelen ulusal dış politika ve milli siyasetlere de sahip çıkan olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlık çizgisinden uzaklaştırılarak ABD ve NATO’nun merkezi bölge karakolu durumuna düşürülürken, bir güvenlik devleti olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti tam anlamda bir güvensizlik ortamına düşürülmüştür. Atlantik emperyalizmi ile İsrail Siyonizminin küresel hegemonya amaçlı bir üçüncü dünya savaşı senaryosunda Orta Doğu bölgesini savaş alanına dönüştürmeleri hem Türkiye’nin güvenlik önlemlerini hem de devletin kamu yönetimi organı olan TODAİE’nin hazırlamış olduğu idari reform girişimlerini geçersiz kılarak geride bırakmaktadır. Bir devlet ancak güvenlik önlemleri ve kamu yönetimi düzenlemeleri ile ayakta kalabilir ve böylece sonsuzluğa kadar varlığını koruyabilir. Bölgede savaş tehdidi eskisine oranla fazlasıyla artmasına rağmen Türk ordusunun küçültülmesi ve asker sayısının azaltılması gibi durumlar devletin varlığını tehdit eden çelişkiler yaratırken, bugün gelinen aşamada emperyalist ordulara karşı çıkacak düzeyde yeni devlet ve ordu güçlerine gereksinme vardır. Bu çerçevede geçmişten gelen idari reform plan ve projelerine sahip çıkılarak bunlara öncelik verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Türk ordusu her açıdan modernleştirilerek güçlendirilirken, idari reform planlarına uygun düşecek bir biçimde askeri ve idari reform çalışmalarının bir bütünlük içerisinde uyumlu ortamlar oluşturmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti genel kurmayı ile askerî açıdan ve ayni şekilde Kamu Yönetimi Kurumu ile de devlet örgütü ve yönetimi açısından yenilenerek merkezi coğrafyanın en bağımsız devleti konumuna gelebilmelidir. Devletler açısından yönetim bir bütündür bu yüzden askeri ve bürokratik yönetim merkezlerinin, devletin geleceği için ortak hareket etmeleri zorunludur.

İki büyük dünya savaşı sonrasında bir de yirminci yüzyılın ikinci yarısında soğuk savaş yaşayan bütün dünya ülkeleri fazlasıyla zorlanmışlar ve yüzyılın son çeyreğinde bir de küreselleşme olgusu ile karşı karşıya kalmışlardır. ABD emperyalizmi dünya hegemonyası için çaba gösterirken her dönemde değişen stratejiler izlemiştir. Sovyetler Birliği çökertilirken Türkiye’ye bir NATO karakolu görevi vermişlerdir. Bu doğrultuda, Türk devleti Rusya ile İsrail arasında kalan orta coğrafyanın merkezi devleti haline gelmiştir. Sovyetlerin dağılması ya da İsrail’in büyük bir imparatorluk düzeyine gelmesini sağlayacak köklü değişiklikler için Türk devleti bir cephe ülkesi olarak hazırlanırken, merkezi devlet misyonu devre dışı bırakılmıştır. Soğuk savaş sırasında bir NATO karakolu olarak hazırlanan Türkiye, küreselleşme aşamasında ise gene ABD ve NATO ordularının orta dünyanın merkezindeki hegemonya alanı olarak hazırlanırken, Türk devletinin bölgedeki siyasal boşluğu dolduracak bir biçimde yeniden yapılandırılmasında, TODAİE ismini taşıyan Türkiye ve Orta Doğu Enstitüsü’nün önemli çalışmaları olmuştur. Rusya’nın dağılması, ABD’nin bölgeye gelmesi ve İsrail’in bölge içerisinde patlamaya hazır bir bomba konumuna gelmesi birlikte değerlendirildiğinde, Atlantik güçlerinin merkezi bölgeyi gelecekte kendi hegemonyaları için kullanırken, Türk devletinin yeni dönem yapılanmasına da önem verdikleri görülmektedir. Bütün dünya üçüncü bir cihan savaşına doğru yönlendirilerek hazırlanırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin hem devleti hem de milletiyle birlikte bu iş için hazırlanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. On yılda bir devreye giren askeri yönetimlerin arkasında NATO ve müttefiklerinin öne çıktığı görülmekte ve bunların dünyanın doğusuna doğru sürdürdükleri hegemonya yayılması sürecinde, Türkiye’deki idari reform çalışmalarını sürekli destekledikleri göze çarpmaktadır .Kuvayı Milliye sonrasında kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti, aslında Türk milleti ve Türk devletinin ulusal çıkarları doğrultusunda kendisini yenileyerek güçlenmesi gerekirken, on yıllık askeri dönemlerde Türkiye Atlantik güçlerinin savaş senaryoları için hazırlanmış ve bir çok açıdan kullanılmaya çalışılmıştır.

Emperyalizm bütün büyük devletleri hedef alarak bunların bölünmesi için çalışmıştır. Türkiye devleti ise emperyalist ve Siyonist saldırılar karşısında güçlenerek büyümeye çaba gösterirken, NATO ittifakı ile yetinmeyerek ve dünyanın önde gelen ülkeleriyle kurulan yeni ilişkilerin sağladığı fırsatlardan yararlanılarak devletin ve ülkenin yapıları yenilenmeye çalışılmıştır. Türk devleti içe dönük bir yenilenme sürecine girerken, TODAİE’nin bilimsel araştırma ve çalışmalarından fazlasıyla yararlanılmaya çalışılmıştır. On yıllık askeri periyotlarda idari reform çalışmaları bir devrim kadar etkili sonuçlar vermiş ve Atatürk devriminin yarım kalan yapılanması daha sonraki aşamalarda tamamlanmaya çalışılmıştır. İdareyi maslahatçıların köklü devrim yapamayacaklarını iyi bilen Atatürk, yüzeysel düzeltmelerle uğraşmak yerine daha köklü reformların yarattığı devrim sarsıntıları aracıyla sonuç almaya çalışmıştır. Ülke ve devletin güçlenmesiyle Türkiye’nin tam bağımsız bir cumhuriyet devleti olması için mücadele edilmiştir. Dünya üçüncü bir cihan savaşına doğru sürüklenirken, Türkiye önce kendini kurtarmak doğrultusunda Atatürk reformlarını yeni bir temele oturtabilmek için yoğun mücadelelere girişmiştir. Daha sonraki aşamalarda Atatürk devriminin yarım kalan yönleri dikkate alınırken, TODAİE öncülüğündeki Türkiye’nin kamu kurumları, ülkenin gereksinmeleri hedefinde hazırlanan ulusal plan ve projelere öncelik verilen adımlar atılarak soncul amaca doğru gerçekçi bir açılım yapılmasına öncelik verilmiştir. Türkiye’nin sahip olduğu toplumsal potansiyel ve ulusal güçlerden yararlanan TODAİE, onar yıllık periyodlar dizisindeki idari reform çalışmalarını son aşamada kapatılana kadar sürdürmüştür. Devletin çatısı altında toplanan bütün bakanlıklar ve bunlara daha alt düzeyde bağlı birçok kamu kurumu, TODAİE’nin çalışmalarını yakından izleyerek yardımcı ve destek olmaya çalışmışlardır. Ne var ki, uluslararası konjonktürdeki gelişmeler ile ulusal konjonktürdeki kesişmeler nedeniyle, yüz yıllık cumhuriyet tarihi içinde hem içeriden hem de dışarıdan gelen müdahale rüzgarlarının birbiriyle karışması sonucunda, ortaya bugünkü Türk devlet yapılanması çıkmıştır. Böylece batı tipi devletlerin yanı sıra doğu tipi devlet modelleri de gündeme gelebilmiştir.

Dünya coğrafyasının merkezi bölgesindeki gelişmelerde hem iç hem de dış faktörlerin etkili olmalarıyla birlikte, devletler arası rekabet ve çekişme örneklerine daha fazla rastlanmıştır. Türk idari reformunun merkezi örgütü olarak TODAİE yirmi birinci yüzyılın başlarında çalışmalarını sürdürürken bir gece ansızın çıkartılan bir yasal düzenleme ile ortadan kaldırılmıştır. İki binli yılların ilk çeyreğinde ılımı İslam modeli adı altında Orta Doğu bölgesinde çalışmalarını yürüten bir iktidar partisi, siyasal gücü ele geçirdikten sonra kendisini destekleyen Atlantik güçlerinin küreselleşme projeleri doğrultusunda, devletin yapılanmasına el koyarak modelinin değiştirilmesine yönelmiş ve bu aşamada, Türkiye’de yürütülmekte olan idari reform çalışmalarında ulusal değil ama küresel seçeneklerin öne çıkması için çalışılmıştır. Bir ulus devlet olan Türkiye’nin gereksinmeleri ulusal çizgilerde gündeme gelirken, Atlantik güçlerinin araya girerek emperyal küreselleşme doğrultusunda geliştirdikleri plan ve projelerin üzerinde çok baskıcı bir yaklaşımı zorlayarak geliştirdikleri görülmektedir. Dış konjonktürdeki gelişmeler iç konjonktürdeki idari reform girişimlerini geride bırakırken, kamu yönetimi alanında ulusal konjonktürün getirdiği yeni yapılanmalar terk edilerek dış konjonktür üzerinden dayatılan uyum paketleri ile yetinmek gibi bir yeni duruma, yeryüzü haritası üzerinde yer alan iki yüzü aşkın ulus devletin dış konjonktür zorlamaları ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu nedenle, Türkiye ve komşuları küresel emperyalizmin dayatmaları üzerinden yönlendirilirken iç dinamiklerde yer alan TODAİE merkezli idari reform ya da yeni yönetim yapılanmaları siyasal gündemde devre dışı bırakılmışlardır. Böylesine olumsuz bir sürecin son olarak geldiği aşamada bir gece ansızın çıkarılan kanun kuvvetindeki bir kararname aracılığı ile, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendini yenileme merkezi olan TODAİE- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ’nün varlığına son verilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminden gelme ENDERUN geleneğinin Türkiye Cumhuriyeti içinde yer almasıyla birlikte, TODAİE bir bilimsel uzmanlık kuruluşu olarak aynı doğrultuda devreye girmiştir. Bilimsel alanın en derinlerinde gerçeği arayanlar için gündeme getirilen Enderun mektepleri Osmanlı döneminde en üst düzeyde kamu yöneticisi yetiştirirken, koskoca bir imparatorluğun yönetim sorunu bilgiye, bilime ve çalışma alanının en derinlerinde var olan uzmanlık birikiminin en derinlerinde yapılan çalışmalar aracılığı ile imparatorluk yönetiminin en üst düzeylerine aktarılıyordu. Osmanlı döneminde geliştirilmiş olan bu yaklaşımın daha sonraki dönemde, cumhuriyet devleti çatısı altında yeniden örgütlenmesinin devletler arası rekabet düzeninde gündeme gelmesi modern yönetim biliminin bu doğrultudaki yeni gelişmelere açık olması sayesinde mümkün olabilmiştir. TODAİE 65’inci kuruluş yıldönümünde bir yıkılış olgusu ile karşılaşması, iki bin yıldır merkezi topraklarda egemen olan Türk hegemonyasının Atlantik emperyalizmi ile Siyonizmin gerçekleştirdiği kutsal ittifak üzerinden gerçekliğe kavuşturulması, Türk devletinin de tıpkı Osmanlı imparatorluğu gibi bir çökertilme senaryosu ile karşı karşıya bulunduğunun açık bir göstergesidir. Yalnızca teorik bilginin kazandırıldığı akademik bir kamu kurumu olmanın ötesinde, TODAİE aynı zamanda üst düzey kurum yöneticilerinin bir araya gelerek ortak çalışmalar yaptığı bürokrasinin deneyimlerin paylaşıldığı bir devlet merkezi olarak çalışmalarını yürüttüğü görülmektedir. Kamu yönetimine yönelik olarak eğitim araştırma ve yayın faaliyetleri ile, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Türk kamu yönetiminin en önde gelen merkezi devlet kurumu olmuştur. TODAİE’nin lisans ve yüksek lisans programlarının Avrupa Birliği Kamu Yönetimi Akreditasyon merkezi tarafından akredite edilen Türkiye’deki tek programdır. Aynı doğrultuda TODAİE’nin yayınladığı altı bilimsel dergi arasında yer alan Amme İdaresi dergisi Avrupa eğitim ve araştırma kuruluşları tarafından endekslenerek ilgili çevrelerin yararlanmaları amacıyla yönlendirilmektedir. 1952 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler örgütü arasında imzalanan bilimsel ve teknik yardım anlaşması çerçevesinde kurulmuş olan TODAİE kuruluşundan kapatılışına kadar çok yoğun çalışmaların içinde olmuştur. TODAİE, Türkiye ile birlikte Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar bölgelerinde etkin olan bir öncülük görevini yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içinde yerine getirmiştir.

Modern Enderun mektebi olarak çalışmalarını sürdüren TODAİE kamu yönetimi alanında en üst düzeyde eğitim ve araştırma çalışmalarını öğrencilerine sunarak Türkiye Cumhuriyeti’nin üst düzey yönetici gereksinmelerini karşılama şansını elde etmiştir. Yüksek lisans ve doktora alanlarında uluslararası alanda ortaya çıkan tüm yeniliklere açık bir çizgide çalışmalarını yürüten TODAİE, sahip olduğu öğrenci potansiyelinin bütün dünyayı tanıyacak derecede dışarıya açık olmasına çaba gösterilmiştir. Programlara katılanlar vaka analizleri, grup çalışmaları ve ortak araştırmalarla toplum, devlet ve kamu çalışmalarına yorum getirme, açıklama yapma ve değerlendirmeler getirme gibi özellikler kazanabilmektedirler. Bir bilim merkezi olarak TODAİE yönetimin her alanında etkinlik sağlarken, tüm bakanlıkların çalışanlarına merkezi ve yerel yönetim çalışanlarına, üst düzeyde görev üstlenenlere ve kamusal alanda çalışmalar yapan gönüllü kuruluşlara da yardım ederek destek sağlayan bir potansiyeli eğitmek ve yetiştirmek üzere her alanda kurslar, konferanslar ve de dersler düzenlemiştir. Yüksek lisans ve kurs çalışmalarında uzun süreli eğitim programları yapılabildiği gibi aynı zamanda kısa süreli eğitim çalışmalarında ise, her alanda en üst düzeyde bilginin aktarılmasını hedefleyen programlar geliştirilmektedir. Belirli alanlarda yapılan ortak çalışmalar sırasında aynı alanın önde gelen uzmanlarının bir araya gelmeleri sağlanarak, kollektif çalışmalar düzeyinde iş birliklerinin gerçekleştirilmesinde TODAİE gene bir idari merkez olarak davranmıştır. Eğitim çalışmaları gece yapıldığı gibi gündüz programları ile de yürütülebilmektedir. Birçok alanda yetişmiş ve eğitim görmüş kamu personelinin yeniden öğrencilik yıllarına geri dönüşleri ve bunların ikinci dönem eğitim almaları gene TODAİE’nin ilgili merkez ve servisleri tarafından öğrencilerin özelliklerine ve de arayışlarına uygun bir biçimde düzenlenebilmektedir. Yüksek öğretim programlarını daha önceden tamamlayan kursiyerler ikinci öğrencilik dönemlerinde kamu yönetiminin her alanında ikinci bir diploma sahibi olma şansına sahip olmuşlardır.

Normal koşullarda devlet daireleri ya da özel sektör çatısı altında işi olan katılımcılar ya da yeni öğrenciler gündüz vakti zamanları olmadığı için gece eğitimi aracılığı ile ikinci öğretimlerini tamamlayabilmektedirler. Akşam yüksek lisans programları aracılığı ile adalet yönetimi, eğitim yönetimi, güvenlik yönetimi, afet yönetimi ve göç yönetimi gibi kamu yönetiminin bir parçası konumundaki alanlarda verilen lisans üstü eğitimlerle kazandırılan uzmanlık eğitimleri ile her alanda etkin çalışmalar yapabilecek kapasitede yeni kamu yöneticileri yetiştirilebilmektedir. Kamu yönetimi eğitimi sırasında siyasal bilim alanına dönük de çalışmalar yapılarak her iki alanın birbiriyle olan bağlantıları dersler sırasında açıklığa kavuşturulmaktadır. Bakanlıklar ya da genel müdürlüklerden gelen talepler üzerine de TODAİE birimleri çalışmalar yürüterek gereksinme duyulan konularda olay ya da konu merkezli çalışmalar ya da araştırmalar yürütülmektedir. 1972 yılında Hükümetin kararıyla oluşturulan İdari reform danışma kurulunun çalışmalarıyla “İdarenin yeniden düzenlenmesinde ilkeler ve öneriler” başlıklı rapor hazırlanmıştır. 1982 yılında TODAİE bünyesi içinde “Kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesi” isimli raporu enstitü yayınlanmıştır. Kamu yönetimine her açıdan bütüncül bir bakış getirmek üzere hazırlanmış olan Kamu Yönetimi Araştırması, KAYA projesi olarak TODAİE Kamu Yönetimi Araştırma müdürlüğünün genel sorumluluğu altında yürütülmüştür. KAYA Projesi 1991 yılında Türkiye 21. Yüzyıla girerken kitap halinde yayınlanarak Türk kamuoyuna dağıtılmıştır. Kamu yönetimi alanında devletin en büyük danışma organı olması gereken TODAİE, dış baskıların yoğunlaşması üzerine bu konumundan hızla uzaklaştırılmış ve daha sonraki aşamada da bir gece ansızın, Türk devletinin kendini yenileme organı bir kanun gücünde kararname ile yok edilmiştir. İçeriden ya da yurt dışından gelen talepler üzerine bağımsız bilimsel araştırma projeleri hazırlayan TODAİE, yirmi birinci yüzyılın başlarında yeni kamu yönetimi başlığı altında gündeme getirilen küresel kamu yönetimi anlayışının en yoğun saldırdığı bir merkez konumuna getirilerek kapatılmasına giden yol açılmıştır. Kurumlara yabancı kuruluşlara belediyelere ve diğer yerel yönetim organlarına hem danışmanlık yaparak hem de bunların gereksinme duyduğu alanlarda raporlar hazırlayarak, Türkiye kamu yönetiminin üst düzeydeki yerini korumasına yardımcı olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti kendini yenileme organı olarak TODAİE isimli kamu kurumuna, küreselcilerin saldırısını önleyemiyorsa, bu aşamadan sonra artık Türk devletinin ulusal çizgide bir kamu yönetimi yapılanmasına sahip olması son derece zor görünmektedir. Kritik bir aşamaya gelmiş olan Türk kamu yönetimi şimdi bir yol ayırımına gelmiştir. Bir tarafta Atatürk döneminden gelen Kemalist Cumhuriyet yapılanması ve Türk ulus devleti, diğer yanda da alt kimlikçilik ve eyaletcilik yolu ile ülkeye bulaştırılmak istenen bölücülük ile emperyalist federasyonculuk karşı karşıya getirilmektedir. Küresel sermaye ve tekelci şirketlerin çıkarları uğruna ulus devletlerin millet yapılanması ortadan kaldırılmakta ve bugünün iki yüz ulus devletli yapılanması, geleceğin iki bin devletcikli küresel federasyonuna dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Belediyeler yerel devletler haline getirilerek başkentlerden koparılırken alt kimlikli grupların birlikte yaşadığı küçük bölgeler de geleceğin federasyonlarında eyaletlere dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Böylece var olan ulus devletler ile bunlara toplumsal taban görevini yerine getiren ulusal toplumlar ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Birinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan iki yüz ulus devlet ulusal, üniter ve merkezi yapılanmalarını korurlarken, küresel şirketlerin ulus devletlere yönelen bölücü ve çökertici saldırısı ile karşılaşılmaktadır. Küresel şirketler dünya yönetimini ulus devletlerin elinden alırken kendisine ortak olarak tarikatları ve dini cemaatları yanına almaktadır. Böylece bir tarafta uluslar ile devletlerin ortaklığı varken, bunlara karşı çizgide küresel şirketlerle bölgesel tarikatların ortaklığı ulusları ve devletleri parçalayıcı bir unsur haline getirilmek istenmektedir. Şimdi böylesine bir yol ayırımına gelindiği aşamada Türk kamu yönetimi bir karar vermek durumundadır. Ya kurucu Atatürk’ten gelen ulusal ve üniter devlet yapısına sahip çıkılarak bölücü ve çökertici saldırılara karşı çıkılacaktır, ya da küresel şirketlerin tarikatlarla iş birliği çerçevesinde ulus devletlerden vazgeçilerek şehir devletleri ve eyaletlerin oluşturacağı federasyonların çatısı altında parçalı bir devlet halinde yaşanacaktır.

Bir gece ansızın bir kararname ile TODAİE’yi ortadan kaldıran küresel irade, ulus devletin merkezi dayanağını ortadan kaldırırken, alt kimlikçi şehir ve eyalet devletçiklerine yönelen küresel sermaye saldırganlığının federasyonculuğu öne çıkartılmaktadır. Küresel emperyalizmin ulus devletleri ve ulusal toplumları yok eden saldırganlığına karşı, ulus devletler ve uluslar yeni dönemde yeniden ulusçuluk ve ulus devletçiliğe sahip çıkılarak ayakta kalabilirler. Bu doğrultuda TODAİE’nin yerini alacak bir düzeyde bir KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ’nin öncelikle kurulması gerekmektedir. Artık kamu yönetimi sorunları enstitüler aracılığı ile değil ama Kamu Yönetimi Akademileri aracılığı ile daha geniş boyutlarda ele alınarak küresel emperyalizme karşı ulus devletlerin çatısı koruma altına alınmalıdır. TODAİE aracılığı ile örgütlenen Türk kamu yönetimi birikiminin önümüzdeki dönemde yeniden ele alınarak ortaya yepyeni bir Kamu Yönetimi Akademisinin konulması gerekmektedir. Bu doğrultuda oluşturulacak Kamu Yönetimi Akademisi, bütün emperyalist saldırılara karşı ulus devletlerin yanında yer alarak ve ulusal varlıkları sonuna kadar sahip çıkarak destekleyecektir. İdari reform ulus devletin korunması amacıyla yapılabilir. Küreselcilerin bu çizgideki saldırılarına karşı ulusal toplum ve ulus devlet iş birliğinin öncelikle sağlanması gerekmektedir. Yeni kurulacak olan Kamu Yönetimi Akademisi bu doğrultuda atılacak en önemli adım olacaktır. KAYA projesi Türk devletini kaya gibi sağlamlaştıracak bir adım olarak emperyalizmin önünde koruma sağlayacaktır.