KAMU PERSONEL İSTİHDAMI ESNEKLEŞTİRİLİP,GÜVENCESİZ HALE GETİRİLİRKEN!
 
 
Son dönemde kamuda esnek çalışma ve bireysel performansa dayalı istihdam biçimlerinin uygulanmak istendiği, bununla doğrudan bağlantılı olarak kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması için hazırlıklar yapıldığı artık bir sır olmaktan çıktı.Son Abant toplantısıyla siyasal iktidarın ve kamuda örgütlü emek örgütlerinin pozisyonunu net bir biçimde görüp, kavradıktan sonra “yeni kamu personel rejimi” veya 657 sayılı kanunun değiştirilmesi olarak kamuoyuna servis edilen kamuda esnek ve güvencesiz çalışma yönteminin 2,5 milyon kamu emekçisine dayatılması anlamına gelen düzenlemeyi ana hatlarıyla gelin yakından inceleyelim.
 
       İncelememizi yaparken değineceğimiz konular ve yapacağım ön görüler lütfen “bu bir niyet okumadır, hükümetin gizli ajandası yok” türünden ucuz eleştirilerle yanıtlanmasın. Özellikle altını çizerek kalın punto yazıyorum. Kamu personel sistemine yönelik olarak, özellikle geçtiğimiz 10 yıl içinde hayata geçirilen uygulamalara bakıldığında niyet yada amaç zaten kendini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
 
       Kamu istihdamında özellikle son 10 yılda karşılaşılan uygulamalar, emekli olanlardan daha az sayıda kamu personeli istihdam etmek, taşeronlaştırma, sözleşmeli-ücretli personel uygulaması, geçici süreli sözleşmeli personel çalıştırma, 4-b, 4-c, 50-d, çakılı sözleşmeli çalışma, geçici-mevsimlik işçilik gibi uygulamalarla kamu kesiminde istihdam yapısı çok parçalı ve eşitsizlik temelinde yeniden yapılandırıldığı hepimizin malumu.
 
       Biz kamu emekçilerinin istihdam biçimlerinde her geçen gün güvencesizliği dayatan çalıştırma statülerinde istihdam edilenlerin sayısı katlanarak artmakta olduğunu devletin resmi kurum raporlarından okuyup öğreniyoruz.Bugün gelinen noktada tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri için de kazanılmış en önemli hakların başında gelen iş güvencesinin tehdit altında olduğunu görüyoruz. Doğru oturup doğru konuşmanın zamanıdır. İş güvencesi bakımından mevcut 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun biz kamu emekçilerine gerçek bir iş güvencesi sağlamadığını ilgili herkes bilmiyor mu? Elbette biliyor.  Memurun işine son vermek için idareye oldukça geniş yetkiler veren mevcut yasanın bile “mum”la aranacağı yeni düzenlemeye karşı alınacak tutum turnusol niteliğindedir.
 
       Ayrıntıya girmeyeceğim. Sadece torba yasa olarak bilinen 6111 Sayılı yasa ile DMK’nın 125 maddesinin ilgili fıkrasına eklenen ibareler bile tek başına gerçek bir iş güvencesinden söz edilemeyeceğini fazlasıyla göstermektedir. Benzer onlarca düzenleme ile hak arayışı içerisinde olan kamu emekçilerinin iş güvencesi var ile yok arasında bir pozisyona getirilmiştir.
 
       Buna rağmen özellikle son yıllarda kamu alanında yaşanan bütün sorunların yükünü kamu emekçilerine yükleyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Kamu emekçilerinin büyük bir bölümünün neredeyse çalışmadan maaş aldığını, bu nedenle de iş güvencesinin kaldırılması gerektiği yönündeki propagandanın sürekli olarak pompalanmakta olduğunu gözlemliyoruz.
      İş güvencesi gibi bizim için hayati derecede önemli bir konunun gazete ve internet sitelerinde “Görevini iyi yapmayan memur işten çıkarılabilecek”,  “Çok çalışan çok, az çalışan az maaş alacak” gibi uygulamayı destekleyici şekilde haberlerin basında bolca yer bulmasının ardında siyasi iktidar ve sermayenin baskıcı gücünün olduğu bilinmelidir.
 
     AK Parti iktidarı bugüne kadar çalışma ve yaşam koşullarımızı yakından ilgilendiren pek çok yasal düzenlemeyi hayata geçirmiştir.  Bunları yaparken de “Sosyal diyalog” mekanizmalarının işletildiğini iddia  ede gelmiştir. Ancak biz emekçilere göre bu süreçlerde kelimenin tam anlamıyla bir “monolog” yaşanmıştır. 
 
      Hükümet tek taraflı olarak belirlediği bu kanunların, düzenlemelerin sorumluluğunu üstlenmeye sıra geldiğinde ise “Biz bunları sosyal taraflarla birlikte yaptık”  diyerek topu sürekli sendikalara,demokratik kitle örgütlerine atma eğiliminde olduğunu biliyoruz.1990’lı yıllardan buyana sendikal örgütlülük içinde çeşitli düzeylerde yöneticilik yapmış bir  eğitim emekçisi olarak bir kez daha açık seçik  ifade ediyorum. Kamu emekçilerinin iradesini yok sayan hiçbir düzenleme biz emekçilerden onay almaz,alamaz..Lakin üyesi olduğumuz sendikalar ve bağlı oldukları konfederasyonlar (sendikam Eğitim Sen ve konfederasyonum KESK’i ayrı tutarak) kamu emekçilerinin açık iradesine rağmen hükümetle ve sermayeyle işbirliği içerisinde olabilirler.
 
       Abant çalıştayının konusunu oluşturan başlıklara baktığımızda, katılımcıların kimliklerinden bağımsız olarak, bizleri kamuda “esnek ve performansa dayalı çalışma” ve “günün şartlarına uygun memur” istihdamını temel alan bir yönetim anlayışına ikna etmeye yönelik bir çalıştay olduğu biz kamu emekçilerinin gözünden kaçırılmak isteniyor.     
 
       Elbette biz kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesini bile ortadan kaldırmayı hedefleyen böylesi girişimler  GREV sebebi olarak kavranıp ona göre hazırlıklar yapılmalıdır.Kamuda örgütlü “memur sendikaları” memur zihniyetinden kurtulup,emekçi kimliğini kuşanarak mücadeleye asılmaz iseler gelen bu son saldırı dalgasıyla üye yapacak “memur” dahi bulamayacaklarını bilince çıkartarak hareket etmelidirler.