Kadir Gecesi İnsan Nasıl Kurtuluşa Ulaşır

Abone Ol
 KADİR GECESİ İNSAN NASIL KURTULUŞA ULAŞTIRIR;

Kadir gecesi İslam aleminin ibadet açısından en çok önemsediği bir gündür. Peygamberimiz SAV Efendimizin Ramazanın son on gününde arayın der kadir gecesini de, bin aydan hayırlı diye o gün ibadetler sabahlara kadar sürer. Sabah olunca insanlar gene aynı, gene öfke ve gene stres içinde olurlar. Allahın istediği bumuydu da sabahlara kadar ibadetiniz size sadece uykusuz ve stresli bir gün getirdi.
KADR (KADİR)-1:İnnâ enzelnâhu fî leyletil kadr(kadri). 
Muhakkak ki Biz, O’nu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde Biz indirdik.
KADR (KADİR)-2:Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr(kadri).
Ve Kadir Gece’sinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
KADR (KADİR)-3: Leyletul kadri hayrun min elfi şehr(şehrin).
Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
KADR (KADİR)-4:Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.Melekler ve ruh, onda (o gecede) Rab’lerinin izniyle herbir emir için inerler.
KADR (KADİR)-5: Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr(fecri). 
O (gece), fecrin doğuşuna kadar selâmdır (selâmettir).
Evet Allah; Kuran-ı ramazan ayı son on günü içinde kadir gecesinde indirilmiş de nereye indirmiş?
BAKARA – 97: Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).
Kim Cibril’e düşman oldu ise (ona) de ki: “Halbuki muhakkak ki o (Cebrail a.s), onların ellerindeki (kitapları) tasdik eden O (Kur’ân’ı), Allah’ın izniyle, mü’minlere bir hidayet (rehberi) ve müjde olarak senin kalbine indirdi.”
Allah Kur'an-ı Peygamberimiz SAV Efendimizin kalbine indirilmiştir. Peki, Kur'an-ın indirilmesindeki amaç ne o zaman.
BAKARA - 185: Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn (teşkurûne) Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah'a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur'ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Size bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayet erdirdiği şeye karşılık (sizin de) Allah'ı tekbir etmeniz (yüceltmeniz) içindir. Umulur ki böylece siz (bütün bu kolaylıklara) şükredersiniz.
 
İnsanların dalaletten kurtulup hidayete ermeleri, yani kurtuluşları için. Sahabe başlangıçta dalalette de idi, Allah onları hidayete erdirdi. Nasıl oldu derseniz. Peygamberimiz SAV Efendimizin ayetlerle Allah'ın mesajlarını önce kendisi uygulamış sonra ashabına öğreterek onlarında hak dini yaşamalarına vesile olmuştur.
 
BAKARA-198:Leyse aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâm(harâmi), vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîn(dâllîne).Rabbinizden fazl istemeniz size günah değildir. Artık Arafat’tan akın akın geldiğiniz zaman Meş’aril Haram’ın yanında Allah’ı zikredin. Ve sizi hidayete erdirdiği şekilde siz de O’nu zikredin. Ve siz ondan (hidayetten) önce ise, elbette dalâlette kalanlardandınız.
Sadece sahabe için değil Peygamberimiz SAV Efendimiz için de Allah başlangıçta dalalette olduğunu ve kendisinin hidayete erdirdiğini söylüyor.
DUHA-6:E lem yecidke yetîmen fe âvâ. Seni yetim bulmadı mı? Sonra (seni) (himaye edecek bir kimsenin yanında) barındırmadı mı?
DUHA-7:Ve vecedeke dâllen fe hedâ. Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.
Hidayetin insanın dalaletten kurtulması için gerekli ve farz olduğu bu ramazan ayı insanların hidayete ermesi için bir fırsat.
Peki hidayet nedir? Müelliflerin Kur'an-ın açıklamalarında doğru yol olarak açıkladığı bu kavram aslında bir vetire. Demek ki bu müelliflerin hidayeti bilmedikleri, bu neden ile de insanların hidayetine vesile olmaları mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
BAKARA – 2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).İşte bu Kitap ki, O’nda hiçbir şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
Halbu ki, daha Kur'an-ın daha başında Allah bu kitabı ancak takva sahibi iseniz ve hidayet üzeresiniz sizin için açık bir kitaptır diyor. E Ramazan ayında insanların takva sahibi olunması istenmektedir. Demek ki kitabı anlamamız için gerekli donanımız olması isteniyor.
BAKARA - 183: Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn (tettekûne) Ey âmenûolanlar! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Her Arapça bilen Kur'an-ı anlasa idi, Suudi Arabistan cennet gibi bir ülke olurdu. Demek ki bu kitabı Arapça bilen değil de kim açıklar? Kim tezekkür eder?
ALİ İMRAN- 7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât (muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).
Peki ulul elbap kimdir? Hikmet sahibi her an hayır kazana kişi.
BAKARA- 269:Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.
Peki ulul elbapın başka ne vasfı vardır? Evet yirmi dört saat hep zikrederler, yani ehli zikir kişiler.
ALİ İMRAN- 191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard (ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
Evet yirmi dört saat hep zikrederler, yani ehli zikir kişiler ve Allah’dan vahiy alan kişiler.
ENBİYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, VAHYETTIĞIMIZ rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Tamam; Kur'an’ı okumak anlamamıza yetmiyor ve bize hidayet üzeri olmamız ve takva sahibi olmamız istenmekte ki Kur'an’ı anlayabilelim. Bunun için takva sahibi olmak Allah’a enab veya münib olmak gerekir.
RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'NA KARŞI TAKVA SAHİBİ OLUN. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Hidayet için ise;
Hidayet bir vetiredir yol değil bir işlevi bildirir. Arapça kelimenin manası ulaşmaktır. Yol anlamını kim yükledi ise sanırım Allah'ın lanetinin sahibidir. Çünkü bir çok insanın hidayetine mani olup onların dalalette kalmasına neden oldukları için.
BAKARA – 159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn (lâinûne).Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
Bu insanlar ne yaptıklarının farkında değil.
İBRAHİM-21:Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min mahîs(mahîsın). Hepsi Allah’ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah’ın azabından bir şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
Hidayeti bilmedikleri gibi hiç öğreneyim, doğrusunu yaşayayım demiyorlar. Tamamen duygusal.
YÂSİN-21:İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
 
Hidayet; insan ruhunun ki Allah aittir serbest irade ile insanın ölmeden Allah ulaştırmayı dilemesi ve Allah’ın da mutlaka kendisini hidayete erdireceğine iman etmişse mutlaka hidayete erer.
 
ŞÛRÂ-13:Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
 
Allah’a ulaşmak hidayettir diyor Allah.
 
BAKARA – 120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur
 
Hidayetin doğru yol olduğunu iddia eden bu hidayetten uzak kişiler Allah’ı da kandıracaklarını sanırlar. Allah bu kişilerin ne fitne çıkaracağını bilmiyor mu? Onun için mülâki olmak yani kavuşmak, buluşmak ifadesini kullanmış.
 
YÛNUS-45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yeteârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn (muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
 
Allah kavuşmayı dileseler di, mutlaka Allah onları kendisine ulaştıracaktı.
 
ANKEBUT-5:Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
 
İşte bunun için hidayete doğru yol demeleri nedeni ile, Allah’a ulaşmanın mümkün olmayacağına inanmadıkları için, imanı zayıf kişilerin hidayete ermesi mümkün değildir.
 
YÛNUS-9:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab’leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
 
Halbu ki Allah ulaşmayı dileseler hidayete ererlerdi ve takva sahibi olurlardı.
 
ZÜMER-57:Ev tekûle lev ennallâhe hedânî le kuntu minel muttekîn (muttekîne). Veya: "Muhakkak ki eğer Allah beni hidayete erdirseydi, ben mutlaka takva sahiplerinden olurdum." diyenlerden (olmayın).
 
Takva sahibi olursanız Allah size doğru cennetine alacak unutmayın.
ÂLİ İMRÂN-15: Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi). De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rabb'lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.
 
Şimdi sizi hidayete vesile olacak bir kişi var mı?  Allah ile kul arasına girilmez diyen hidayeti bilmeyen kişilere artık itibar edecekseniz, diyecek birşey yok. Hakka hidayet etmek deyiminde , hidayet yerine doğru yol ifadesini kullanın bakın anlam ne hale geliyor.’’ Hakka doğru yol edecek var mı’’ veya gerçek anlamı ‘’hakka ulaştıracak var mı’’. İnşallah anlamışsınızdır.
 
YÛNUS-35:Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk’a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk’a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk’a hidayet eden (ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
 
Her zaman Allah’ın tayin ettiği, kuran ile konuşan hidayet ile görevli bir imam vardır. Bu kişi devletin tayin ettiği imam değildir tabi.
 
SECDE-24:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık, sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
 
Allahın kitabında ramazan ayında insanların takva sahibi olmaları ve hidayete ermelerini Allah’a dost olmaları isteniyor. Bunun için Allah meleklerini ve katından ruh indiriyor.
KADR (KADİR)-4:Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.Melekler ve ruh, onda (o gecede) Rab’lerinin izniyle herbir emir için inerler.
Sırf kadir gecesi boy abdesti ile  ‘‘ RABBİM SANA DOST OLMAK SENİN VELİ KULLARINDAN OLMAK İSTİYORUM. NE OLUR BENİ DE VELİ KULLARINDAN KIL, BANA VERDİĞİN RUHU KENDİNE ULAŞTIR BENİ HİDAYET ET’’ eğer bu duanızın karşılığı Allah’ın da size kendisine kesin ulaştıracağına iman ederseniz ki bu tevekküldür, Allah mutlaka kadir gecesi sizin hidayete ermeniz için kendisinden hidayetçinizi hacet namazı ile istemenizi isteyecek ve siz Allah’ın veli kullarından olacaksınız ve sahabe gibi yaşayacaksınız.
 
KASAS-87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah’ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah’a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
 
Unutmayın çok seviyorum dediğiniz ve uğruna ölürüm dediğiniz Peygamberimiz SAV Efendimiz biliyor musunuz size rabbimize çağırıyor davete icabet sizin Resulullaha olan sevginizi gösterir. Öyle seviyorum demek bir şey ifade etmiyor.
 
KADİR GECENİZ HİDAYETİNİZE VESİLE OLSUN.