İsrail bir dünya sorunu olduğu kadar aynı zamanda bir din sorunudur. En azından Yahudiler bunu böyle algılamaktadır. Bilindiği gibi Yahudiler, Kutsal kitaplarını (Tevrat) eksen alan bir siyaset sonrası iki bin yıl sonra bugün bulundukları toprakları vatan yapmışlardır. Her ne kadar Şiman Peres “Tevrat, bir tapu kadastro kitabı değildir” diyor ise de Netenyahu “Yahudi halkı Kudüs’ü 3 bin yıl önce inşa ediyordu, bugün de inşa ediyor. Kudüs, bizim başkentimiz” demektedir.
İsrailliler bugün de “put yapmayacaksın”, “öldürmeyeceksin”, “çalmayacaksın”, “yalancılık yapmayacaksın”, “komşunun malına tamah etmeyeceksin” gibi ilkeleri Tanrı’nın “on emri” arasında sayıyorlarsa da uygulamada bu emirlerin hiçbir etkisi görülmemektedir. Yardım götüren gemiye yahut Gazze’deki Filistinlilere saldıran İsrailli askerlerin davranışını on emirle taban tabana zıt başka bir emrin belirlediğine kuşku yoktur. 19 yaşındaki bir Türk gencinin yakın mesafeden kafasına dört, göğsüne ise bir kurşun sıkan zihniyetin on emirle yani dini ilkelerle değil Netenyahu’nun yani siyasetin emriyle katledildiğine kuşku yoktur. Netenyahu, Liberman, Barack gibilerin davranışlarını tayin eden de yalnızca siyasetler değil onu da etkileyen dini ve ahlaki hükümler vardır. Yahudilerin Filistinlilere karşı olan davranışlarını Tevrat’ın on emrinin değil diğer başka emirlerin tayin ettiğini görmek gerekir. Bu emirleri ve onların alt yapısını üreten iklimi doğru anlamaya ihtiyaç vardır.
İsrail asker ve siyasetçilerinin davranışlarını “on emrin” değil bugünkü Kabala’dan mülhem “Tevrat” taki bazı hükümlerin etkilediği söylenebilir. Zira bugün Tevrat’ta bulunan ve insan olan herkesin kanını donduran adeta siyasetçilerin son emirleri olarak nitelenebilecek hükümlerden bazıları şunlardır: “Şimdi git\’85 Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür” (Tevrat, I. Samual Bölümü, 15/3). “Ve Tanrı’nın Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın” (Tevrat Tensiye Bölümü, 7/3). “Ve Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak” (Tevrat, Tesniye Bölümü 7/16). “Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz... Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz” (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/ 18-20). “Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3).
Bu dogmaların üstüne, İsrailliler bakımından bir de iki bin beş yüz yıllık sürgün, soykırım, katliam ve yok edilme korkusu ilave edilmiştir. İsrail askerlerinin hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımayan saldırılarının nedenlerini ancak bu tür bir tarihi ve dogmatik müktesebat hesaba katılarak anlamak mümkün olur. Filistinli çocukların kolunu taşlarla kıran, onları kendi vatanında esir tutan, işkence eden veya onlara yardım götüren bir insanın kafasına beş mermi sıkan, camiyi, okulu bombalayan zihniyeti ancak böyle sağlıksız bir iklim üretebilir.
Bu tür bir tarihi, dini ve ahlaki travma geçirmiş toplumların sağlıklı kalması son derece zordur. Irkçılıktan, antisemitizmden, engizisyondan, nazizmden, faşizmden, yabancı düşmanlığı ve katliamdan en fazla zarar gören insanlar bu insanlık dışı olgularla mücadele etmeyi bir kenara bırakmış adeta bu olgu ve uygulamalarla özdeşleşmişlerdir. İsrail bir zamanlar kendisine yapılan katliamın, etnik temizliğin, soykırımın daha fazlasını yaparak kendilerini koruyacaklarını düşünür hale gelmişlerdir. İnsanlık ve özgürlük için Filistinlilere yardım etmek ne kadar gerekliyse, İsrail’deki hastalıklı yapıyı tedavi etmek için BM’nin onlara çok daha fazla psikiyatrik yardım yapması da gereklidir.