İslam’ın Kadim Yurdu Kapadokya

Abone Ol
Tarihte güzel atlar diyarı olarak bilinen Kapadokya bölgesi; Nevşehir, Niğde, Kayseri ve Aksaray illerini içine alan bölgenin genel adıdır. Erciyes Dağı, Hasandağ, Göllüdağ ve Melendiz Dağlarının püskürttüğü volkanik küllerin oluşturduğu kayaçların uzun sürede su ve rüzgârlarla aşınması sonucunda meydana gelen ve kendine mahsus, değişik yer şekillerinin oluştuğu bir bölgedir.

Burada ki kayaların kolay işlenmesi mağaraların ve kaya evlerinin bir mekânsal işlev görmesi açısından önemlidir. Bölgeyi gezdiğimiz de bu mekânlar çok değişik kullanım şekilleriyle karşımıza çıkmaktadır. Burası taşın toprağın insan eliyle yeniden inşa edildiği bir yerdir.
 
Burada değinmek istediğimiz asıl konu burada ki yapılar üzerinde yapılmış kasıtlı değişikliklerle ve uydurulan asılsız efsanelerle Hıristiyanların bu bölgenin kadim bir Hıristiyan bölgesiymiş gibi yaptıkları asılsız propagandalardır. Buna birde o bölgedeki bazı insanların sırf ticari mantıkla uydurup daha sonra kendilerinin bile inandığı aziz vb. hikâyelerini de ekleyebiliriz. Sırf turist gelsin diye alakalı alakasız efsane uydurmak farkına varmadan yabancıların ekmeğine yağ sürmektir.

İnsanların savaşlardan ve istilalardan kaçmak için sığındıkları bu mağaralar ve yeraltı şehirleri sanki tümüyle dinsel mekânlar olarak inşa edilmiş gibi bir yanlış havaya büründürülmektedir. Geçmişte Göremeli veya Uçhisarlı  bir vatandaşın güvercin gübresi üretmek için yaptığı yeri kaya kilisesi diye göstermek nasıl bir çarpıtmadır.

Bu asılsız propagandaların çıkış noktasının meşrutiyet sonrası dönemde Rusya'nın da panislavist politikalarla şımarttığı ve desteklediği Rumların Bizans'ı yeniden kurma hayallerine dayandığını söyleyebiliriz.

Osmanlı'nın hasta adam olarak görüldüğü senelerde Devlet-i âliye ırkçılığın bir yılan gibi ruhları zehirlemesine maruz kalmaktaydı. Bunun için Rum mebusların bazıları Helen milliyetçiliği yapıyorlar ve bunun için zeminler oluşturmaya çalışıyorlardı.
Burada ki asıl niyet buraların İslam’la bir bağının olmadığını olsa bile artık kopmuş olarak göstererek bu bölgenin aslında bir Bizans sitesiymiş gibi görülmesinin sağlanmasıydı.

Bölgede sonradan birçok kilise ve manastırın yapılması Tanzimat sonrası dönemde imparatorluğun zayıfladığı zamana rastlar. Bu bölgede Hıristiyanlar yaşamıştır evet fakat sayı ve medeniyet olarak hiçbir zaman Müslümanları geçememişlerdir. Bu da bilinmesi gereken bir ayrıntıdır.
Buranın tarihini araştırdığımızda karşımıza çok ilginç bağlantı ve detaylar çıkmaktadır. En önemli bağlantılardan biri buradaki Hıristiyanların çoğunluğunun Karamanlı dediğimiz Türkçe konuşan ve Türkçe ibadet eden Türklerden olmasıdır. Yani ortada Rum milliyetçiliği yapacak ciddi anlamda bir Rum nüfus yoktur. Bu bölge Anadolu da ilk İslamlaşan yerlerden birisidir. Bölgenin İslamla tanışması ta Emeviler dönemine gitmektedir. Sırf siyasi sebeplerle kurdukları kiliselerle tarihi çarpıtıp insanların zihnini bulandıran bu insanların tezgâhına düşmememiz gerekmektedir. Bu tezgâhlar Kapadokya için olduğu gibi birçok bölgemiz içinde ortaya atılmıştır. Bunun için uyanık ve şuurlu olmak kendi medeniyetimizin her unsuruna dikkat etmemiz hayati derecede önem arz etmektedir.

Şimdi bile bir sürü misyoner vatanımızın birçok yerinde cirit atmakta ve ciddi bir dini bilgisi olmayan Müslüman gençlerini para ve değişik vaatlerle kandırmaktadırlar. Şehirlerin içinde apartman kiliseler mantar gibi çoğalmaktadır.  Bu es geçilmemesi gereken bir durumdur. Aynı şekilde Ege bölgesinde ki antik kentleri birer turizm havarisi gibi ortaya çıkaran zatların Selçuk gibi Müslümanların kurduğu yerlere kayıtsız kalmalarında da aynı niyet vardır.
 
Bugün Avusturya Macaristan gibi ülkeler turizm reklamlarında gelin bizde Osmanlı eserleri var gelin ziyaret edin Osmanlıyı yakından tanıyın diye bir düşüncenin yakınından bile geçmiyorlar. Aksine Osmanlı eserlerini yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Biz ise şehirlerimizi sanki İslam eseri yokmuş gibi kiliselerle manastırlarla tanıtmaya çalışıyoruz. Biz kiliselerin ve manastırların tanıtılmasına karşı değiliz aksine onları korumak ve gözetmekte bizim medeniyetimizin bir şiarı olmuştur, fakat önceliğimiz İslam eserlerinin tanıtılmasından ve restore edilmesinden yanadır.

Yunanlılar ülkelerinde Osmanlı yapısı camileri yakıp yıkmışlardır. Batı ülkeleri Osmanlıdan kalan izleri silmek için uğraşıp durmaktadırlar.  Bizde ki bu ne kilise ve manastır sevdasıdır anlamak mümkün değildir. Patriğin gelip otobüslerle cemaat taşıyarak cemaati olmayan kiliselerde ayin yapması nasıl bir mantığın ürünüdür. Öyleyse bizde gidelim İspanya'da Kurtuba Camiinde cuma namazı kılalım. Belgrat'daki tüm camilerimizi geri açalım. Binlerce kişi Tuna'dan abdest alıp Viyana'da namazlarımızı kılalım. Fakat ne ispanya ne Macaristan ne Avusturya buna müsaade etmez. Yani bizdeki dinsel hoşgörünün zerresi bile batı insanında yoktur.
 
Son tahlilde kendi tarihine ve değerlerine sahip çıkmayan insanların başka milletlerin kölesi olacağı unutulmamalıdır.