Nuh Peygamberin oğlu Yafes’in büyük oğlu Türk, Türklerin de ilk atasıdır. Onun yerleştiği ülkeye Türkistan adı verilmiştir. Türk’ün neslinden gelen Karahan’ın oğlu, Oğuz Kağandır. O,  gözü pek bir kahramandır. M.Ö. bininci yüz yıllarda yaşamıştır. 

Oğuz Kağan, Hakan olmadan önce kırk ayrı yerde büyük sofralar hazırlatıp ziyafet vermiş, dünyanın her yerine elçiler gönderip Türklerin Hakanı olduğunu ilan etmiştir. Arkasından da;“Kim benim buyruğuma uyarsa, dostumdur. Karşı gelenleri ezer geçerim“ diyen Oğuz Kağan, Türkler için yaptığı duada ise; 

“Ulu Tanrım, güzel Tanrım! Türk’ü düşmanın şerrinden koru. Türk yiğit, mert, sözünün eri olsun, törelerine bağlı kalsın.  Türk’e çalışma azmi ver.

Türk’ün seciyesi değişmesin.

Yüce Tanrım!  Türk’e milli güç, namus, ahlak, azim, sebat, vatan sevgisi, ilim, sanat ve zenginlik ver. Türk soyundan hırsız, namussuz türemesin. Her Türk, nefsine sahip olsun, öfkelenip ayaklanmasın, Türk’e cesaret ver ki, öç almayı unutmasın.

Yüce Tanrım! Korkak, namussuz Türk yaratacağına, onu yok et daha iyi. Türk, dönek değil, zeki, ömrünü çalışarak geçirsin. Çalışma ve zekâ bir olunca, Türkün önünde durulmaz. Türkleri ahlaklı, sebatlı, fedai kıl. Türk’ü töresine sadık kıl. Ataların töresi, asırların tecrübesiyle oluşan büyük bir hikmettir. Tanrım beni töreye dokunmaktan, dokundurmaktan sakladı ve saklasın.

Güzel Tanrım! Türk’ü dalkavuk yapma. Türk’e kötü para hırsı verme. Türk aile, töre ve disiplinini koru! Türk, toprağında hür yaşasın, adaletten ayrılmasın. Türk yurdunda yoksulluk azalsın ki, fakirlik suç sayılsın. Yüce Tanrım! Türk’e vazife ve mesuliyet duygusu ver.

Tanrım! Türkçe konuşan, Türk’e yurtluk etmiş olan yerleri Kıyamete kadar Türk’ün emrinde bırak! “ demektedir .


BİLGE KAĞAN’IN ÖĞÜTLERİ 


Bilge Kağan, altıncı yüzyılın başlarında, yedinci yüz yılın ortalarında, Asya’nın hakimi olmuş, Orhun Abideleri denilen “Ebedi taşa” yazdırdığı öğüdünde;

“Ey Türk Oğuz Beyleri! Bu sözümü iyi işitin! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe biliniz ki, Türk milleti, Türk yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk milleti! Kendine dön! Milletin adı sanı yok olmasın diye,Türk milleti için gece gündüz uyumadım. Kardeşim Kül Tigin ile ölesiye çalıştım. Birleşen milleti dağıtmadım.

Ben Ötüken’de ülkeyi idare ederken, Çinlilerin değerli hediyelerine kapılmadım. Buna kapılan ne kadar Türk’ün öldüğünü, Çin boyunduruğuna girdiğini unutmadım. Tanrı yardım etti, Türk kağanı oldum. Dağılmış milletimi topladım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi çoğalttım. Atalarıma layık bir evlat olmağa çalıştım. Ecdadımız törelerine öyle bağlı idi ki, bununla milleti mutlu ettiler. Onlar bilge kağandılar. Sonradan bilgisiz, beceriksiz kağanlar, Çinlilerin hilesine kandılar. Türk milleti, zengin ülkelerini kaybettiler. 

Türk kağanların cihanı tutan haşmeti maziye karıştı. Bu yüzden Türk yöneticileri köle, Türk kızları da cariye oldu. Türk adı yerine Çince isim kullandılar. Bu utanç vericidir. Yüce Tanrı, Türk’ün bu haline acıdı, babam İlter Kağanı Türklere Kağan yaptı. Babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu. Kurt önünden kaçan koyunlar dağılıp gittiler.

Ben zengin ve parlak bir millete Han olmadım, yemin ettim, Türk milletinin, Türk devletinin adı, sanı yok olmasın diye gündüz oturmadım, gece uyumadım, çalıştım” dedi. 


DEDE KORKUT’UN ÖĞÜTLERİ


Dede Korkut’un, 13. asrın başlarında yaşadığı rivayet edilir. Oğuzların Bayat boyundandır. O, âlimdir ve koyu bir Türkçüdür. Onun öğütlerinden bir bölümünü nakletmek istiyorum;

“Ağız açıp över olsam, Allah demeyince işler düzelmez. Kadir Tanrı vermeyince, er zengin olmaz. Ezelden yazılmazsa, kul başına kaza gelmez. Ecel vakti ermeyince kimse ölmez, ölen adam dirilmez, çıkan can geri gelmez. Bir yiğidin, kara dağ tepesince malı olsa yığar, derer, ister amma, nasibinden fazlasını yiyemez. Çağıldayan sular taşsa, deniz dolmaz. Büyüklük taşıyanı Tanrı sevmez. Gönlüne benlik yerleşen de devlet olmaz, eloğlunu besleyip, büyütmekle oğul olmaz, büyüğünce bırakıp gider.

 Güveyi oğul olmaz. Kara eşekbaşına başlık vursan, katır olmaz. Cariye’yi süsleyip giydirsen, hanım olmaz. Oğul’un kimden olduğunu ana bilir. Erin ağırını, hafifini, at bilir. Nerede sızılar varsa, çeken bilir. Gafil başın ağrısını beyin bilir. Azıp gelen kazayı Tanrı sevmez. Tanrı ilmi Kuran güzel, Tanrı evi Mekke güzel, Günlerden Cuma güzel, bir de helal kadın güzel. Şakağından ağarsa baba güzel. Ak sütünü emdiğin ana güzel. Sevgili kardeş güzel, oğul güzel. Her şeyi yaratan Tanrı güzel. 

Bilesiniz ki, eski pamuk bez olmaz. Kalleş düşman dost olmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz. Oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın sırrıdır. İki gözünün biridir. Devletli oğul olsa, ocağını gönendirir. Devletsiz oğul olsa, ocağını söyündürür. Oğul da neylesin, babası ölüp malı kalmazsa? Babanın malından ne fayda, başta devlet olmazsa? Devletsizliğin şerrinden Allah saklasın, cümlemizi. Hanım hey! Beyim hey!

Demektedir. 

SULTAN ALPARSLAN’IN VASİYETİ

Sultan Alpaslan 1063’de Hakan oldu. 26 Ağustos 1071 tarihinde, Cuma namazından sonra beyaz elbisesini giydi,“Şaman usulü” atının kuyruğunu bağladı Malazgirt’te mağrur Bizans ordusunu karşılarken askerlerine hitaben; 


[1] Özdek, Refik; Siyasi Vasiyetnameler, Boğaziçi Yay. 1975,İst.

[1] Ergin, Muharrem; Dede Korkut, Boğaziçi Yay., İstanbul