Son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim. İktidar bloğu arasındaki çelişkilerden hareketle ve bu çelişkiler derinleşme eğilimi gösterirken el ovuşturup sıra bize de gelecek hayali kuran analistlerden değilim. En dağınık ve çatış kılı iktidar dahi elinde bulundurduğu iktidarını öyle kolayca kendiliğinden yâda kendi iç çelişkilerinden kaynaklı çatışmalar nedeniyle muhalefetine devretmez.

 

    Bugün yaşanan çatışmalar henüz AKP’nin iktidar gücünü kaybetmesine yol açacak düzeyde değildir. Ancak önümüzdeki günlerde sürecek gibi görünen tartışmalar mevcut siyasal iktidarının tüm pisliğini bir kez daha işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin önüne sereceğe benziyor.

 

    Seçim atmosferinin giderek yoğunlaştığı şu günlerde, düzen siyaseti iktidar partisi AK Partideki iç çatışmalarla “sarsılıyor.” Son günlerde “Kürt sorunu yoktur” söylemini sıklıkla dile getirmeye başlayan Tayyip Erdoğan’ın 28 Şubat’ta hükümet ve Kürt hareketi tarafından “çözüm sürecine” ilişkin yapılan açıklamaları doğru bulmadığını belirtmesiyle başlayan iç tartışmalar, Arnıç’ın “Melih Ankara’yı sattı” beyanatıyla AK Parti içindeki rant ve egemenlik kavgasını bir kez daha gösterdi. Elbette taraflar arasında ipler tümüyle koparılmadı henüz. Ancak sadece şu son günlerde ortaya çıkanlar bile AK Partinin içindeki çürümüşlüğü göstermeye yeter bir haldir.

 

    AK Parti esasında geniş bir koalisyonun siyasi temsilcidsi olarak hükümet partisi oldu. İktidarlaşma süreci ile birlikte sermaye düzeninin pastasından aldığı payın giderek büyümesi, rantın ve koltukların paylaşımı tartışmalarını doğurdu. Önceki küçük tartışma ve ayrışmalar bir yana, özellikle Fethullah Gülen Cemaati ile girilen çatışma rant kavgasının en belirgin hali oldu.

 

     AK Parti içinde yaşanan iç çatışmaları derinleştiren, çatlakların onarılamayacak boyutlara varmasına neden olan şey ise siyasal, ekonomik ve uluslararası alanda yaşanan krizlerle doğru orantılıdır. Öyle ya, AK Partinin de siyasal açıdan paraleli olan Müslüman Kardeşler hareketinin çöküşü, emperyalizmle yapılan işbirliği üzerinden şekillenen “model olma” vasfının Suriye’ye yönelik saldırganlık sürecinde yitirilmesi, ekonomik alanda bir türlü önü alınamayan kriz ve bunun yarattığı basınçlar, Kürt sorunu karşısında ortaya konan politikanın gel gitler yaşamasının çıkardığı fatura vb. etkenler AK Partinin her açıdan köşeye sıkışmasına neden olmakta.

 

     Sayın Erdoğan’ın halk oyuyla seçilerek cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğundan bu yana fiili olarak AK Parti başkanı ve başbakan gibi davranmasının hükümet kanadında rahatsızlık yarattığı önceden beri ifade ediliyordu. “Tek adam” olarak davranan Erdoğan’ın hükümeti hiçe sayarak tüm ipleri kendine bağlaması AK Parti içinde tartışmalar başlatığı önceden biliniyordu.

 

     Dolmabahçe de “çözüm sürecine” ilişkin ortak açıklamanın Erdoğan’ın yurtdışında olduğu sırada yapılması, beraberinde hükümetin Erdoğan’ı etkisiz hale getirmeye çalıştığı yorumlarını da doğurmuştu. Hatta Erdoğan’ın “beni saraya hapsetmek istediler” şeklinde dert yandığına dair haberler de düştü genel akım basına.

 

     Hükümetin Erdoğan’dan habersiz adımlar atmış olması en azından şimdilik çok olası değil. Fakat Erdoğan’ın itirazlarını bilerek ve öngörerek hamle yapmaları, bazı tartışmaların yaşanmasının göze alındığını da göstermiyor değil.

 

     AK Parti içindeki tartışmaların açık bir biçim alarak gündeme gelmesinin zamanlaması tesadüf değil. Düzen siyasetinde tüm planların 7 Haziran seçimlerine göre yapıldığı bugünlerde AK Parti içinde de koltuk kavgası yaşanması kaçınılmazdı. Zira daha önceki seçim dönemlerinde de benzer tartışmalar yaşanmıştı. Hükümet ve Erdoğan arasındaki ilk açıklamaların ardından Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’in Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ı hedef göstermesi açıkça koltuk kavgasının ifadesiydi. Hükümet kanadını temsilen Arınç’a tepki göstererek Erdoğan’a yaranmaya çalışan Gökçek’in açıklaması, tartışmayı iyice alevlendirdi. Arınç’ın Bakanlar Kurulu’nun ardından düzenlediği basın toplantısında kullandığı ifadeler çatışmanın sertleşeceğinin de sinyali aynı zamanda. 

 

     Bugün yaşanan çatışmalar henüz AKP’nin iktidar gücünü kaybetmesine yol açacak düzeyde okmadığını ilk cümlemde ifade ettim. Ancak önümüzdeki günlerde sürecek gibi görünen tartışmalar mevcut siyasal iktidarının tüm yolsuzluklarını bir kez daha işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin önüne sereceğe benziyor. Arınç’ın itiraf niteliğindeki açıklamaları bunun ilk örneklerinden.

 

     Gelişmelerin yönünü bugünden kestirmek yine de kolay değildir. Bunu belirleyecek başlıca etkenler arasında, birikmiş toplumsal-siyasal-kültürel gerilimlerin yeni toplumsal kırılmalara (Gezi Direnişi gibi) olarak kendini göstermesi, çöküntüye varacak bir ekonomik durgunluğun toplum katmanlarındaki yıkıcı etkileri ve nihayet Kürt sorunundaki muhtemel oyalayıcı gelişmelerle birleşen 7 Haziran seçimlerinde yaşanacak oy kayıpları iktidar partisinde çanların kimin için çaldığını daha net gösterecektir.