Bugün Türkiye’de gelinen noktada soralım: Milyarlarca dolarlık ihale alan medya patronları AKP ve Tayyip Erdoğan’ı karşısına alabilirler mi?
Mümkün değil zira, kazara böyle bir şey olduğu an bu ihalelerin onaydan bile geri döneceğini yakından biliyorlar!
Hatırlayın; Başbakan, Ali Kırca’yı  “Bu ne biçim soru” diye paylamamış mıydı?
Dahası, yılların televizyoncusu bu aşağılamayı sineye çekmek zorunda kalmamış mıydı?
Aynı şekilde büyük tantanalarla Hürriyet’ten alınan Bekir Coşkun’la Yaşar Nuri Öztürk’ü Habertürk’ten kovduran kimdi?
O Yaşar Nuri Öztürk ki partisini kapatıp Habertürk’ün kadrolu elemanı olmuş ve kendisine bir oda ve bir de sekreter bile verilmişti.
Peki ya Tülin Daloğlu olayı!
Washington’dan AKP’yi eleştiren bir yazı yazdı diye Daloğlu kapıya konmadı mı?
Ahmet Tezcan (Başbakanın eski basın danışmanı) sanki iyi televizyoncu olduğu için mi bu aralar Habertürk’ten maaş alıp program yapıyor?
Keza Habertürk’ün tartışıma programlarında uygulanan sansürler?
Bir iki istisna hariç siz AKP’ye sıkı muhalif olan bir ismi orada hiç gördünüz mü?
Yok bütün bunlar için Turgay Ciner’i ya da AKP Ağrı Milletvekili sevgili Yaşar Eryılmaz’ın eniştesi olan Genel Müdür Kenan Tekdağ’ı suçluyor değilim, zira holding medyalarında yöneticilik yaptığımda yaşadığımdan biliyorum, onlar mecbur oldukları için böyle davranıyorlar.
Evet borç alan emir alır misali, iktidarla işiniz olursa değil bağımsız olmak, ona mahkum bir konumda olursunuz!
Aynı şeyler Aydın Doğan için de geçerlidir!
Hatırlayın televizyon tarihinde ortalama olarak en çok izlenen tartışma programı olan Ruhat Mengi’nin Her Açıdan’ı yine böylesi kaygı ve baskılar sonucu yayından kaldırılmamış mıydı?  Keza Genel Yayın Müdürleri, AKP’yi memnun etmek için değiştirilmedi mi? Çölaşan’dan Ekşi ve Doğru’ya kadar pek çok isim onlar hoşnut olsun diye kapıya konmadı mı?
Aslında burada tartışılması gereken, bu medya baronlarının tutumlarından ziyade, devletle işi olanların medya sektöründe olması hadisesidir!. İki iki daha dört gibi kesindir ki iktidarla işi olan bağımsız olamıyor!
Son olarak altını çizeceğim husus, merkez medyanın bağımsız imajı ile AKP’ye yandaşlardan daha çok katkı sunması olayıdır ki bunun tarih önünde vebali vardır.
 
TRAJİKOMİK...
327 banka değil, sadece bir dilekçe!
AKP sayesinde yazar olup televizyonlarda boy gösteren biri,  “Tayyip Erdoğan her gün bir İsviçre bankasına gidip dilekçe verse 327 banka olduğu için bu 327 gün sürer, Başbakan böyle bir zaman israfını nasıl yapar”  gibi komik şeyler yazdı. Dramatik olan bunu yazanın Doçent unvanını taşımasıdır.. Vallahi pes, yandaşlığın da bir seviyesi var ama bu arkadaş o seviyeyi çok aşağılara çekti. Önce bu tür müracaatlar bankalara değil, İsviçre Merkez Bankası’na yapılır ve o Merkez Bankası 327 bankaya kendisi sorar, dahası sormaya bile ihtiyacı yok zira onların bilgisayarlarında o bilgiler zaten mevcuttur. Dolayısı ile yapılması gereken, 327 bankaya tek tek dilekçe vermek değil, Deniz Baykal’ın hakkında benzer iddialar ileri sürüldüğünde yaptığı gibi tek bir dilekçe vermektir. Aslında bu arkadaş bunun böyle olacağını bilmese de kestirir ama maksadı başka!.. Haydi Tayyip Bey, bu uyduruk avukatların gölgelemelerini bırak ve ver bir dilekçe!..

MESAJ MI...
Rektörlerin toplantısında Başbakan kızı!
AKP öncesinde olsa bu haber bütün gazetelerde 9 sütuna manşet olurdu da şimdi tek satır bile haber olamıyor. Başbakanın kızı Sümeyye, Tayyip Bey’in yaptığı rektörler toplantısına katılmış... İyi de Sümeyye kızımız hangi sıfatla oradaydı? Hayır bu siyasi değil teknik bir toplantı yani AKP’nin bir etkinliği olsa pekala gidebilir de rektörler toplantısında ne işi var? Ne o yoksa Başbakan, “Rektörlere Erbakan değil, ama ben türbana işte böyle selam durdurdum” mesajını mı vermek istedi? Yok buna inanmam zira Tayyip Bey’in aile hassasiyetini bildiğimden çocuğunu böyle bir şeye alet edeceğini sanmam.. O zaman ne olur, Başbakan olmasa da bir AKP’li bu katılımın gerekçesini açıklasın da suizanda bulunmayalım...

KAZANÇ...
Gürsel Tekin’e dikkat!

Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı bazı hatalara rağmen hâlâ nasıl “ümit adam” ise Gürsel Tekin de CHP’nin son dönemde parlayan yıldızıdır. Bakın ben, CHP’den şahsen zerre beklentisi olmayan biriyim, dolayısıyla yazacaklarım hesaba ve çıkara endeksli değildir. Buradan hareketle de Gürsel Tekin’in CHP için çok büyük bir kazanç olduğunu söyleyeceğim. Gürsel Tekin, peşin kabulleri olmayan, diyalogu ve   uzlaşmayı bilen biridir.. İSKİ rezaleti sonrasında İstanbul’da tükenişe geçen CHP’yi ayağa kaldıran adamdır.. Herkesi kucaklayan, her etnik gruba ve mezhebe aynı yakınlıkta duran ama en önemlisi duruşu ve samimiyeti ile herkese güven telkin eden bir isimdir. Bire bir temas ve sohbetlerimden biliyorum ki merkez sağdan pek çok isim, Gürsel  Tekin’in varlığı sayesinde CHP’ye sempati duyup oy vermeyi düşünmektedir... Buradan hareketle CHP delegasyonu, Kurultay ağalarının kişisel hesap ve ihtiraslarına alet olmadan bu genç adamı sahiplenmeli ve en çok oy alan konuma taşımalıdır... Türkiye’nin bekası için CHP, 12 Haziran’daki genel seçimde mutlaka başarılı olmalıdır, bunun için de CHP’nin Gürsel Tekin’in pozitif enerjisine emin olun  ihtiyacı var.