Suriye'ye yönelik savaş ve müdahale politikalarında adımlarını hızlandıran emperyalistler ve bölgedeki işbirlikçileri, Esad rejimini devirmek ve kirli tezgâhlarını hayata geçirmek için yeni taktikler geliştirerek planlamalar yapacakları biliniyordu.


    Bu çerçevede Türkiye'ye gelerek yoğun bir diplomasi trafiği gerçekleştirecek olan ABD emperyalizminin Dışişleri Bakanı H. Clinton ilk olarak halen “stratejik ortağı” olduğunu böbürlenerek ifade eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Koltuğunun altında Suriye'ye yönelik yeni savaş ve saldırı planları ile gelen Clinton ile Davutoğlu görüşmesinde Kürt halkının Suriye çıkışlı özerklik taleplerini de boğmaya dönük hesapların bulunduğu kapsamlı bir müdahale planı enine boyuna ele alındığı verilen mesajlar arasında net bir biçimde yer aldı.


    Emperyalizme aktif taşeronluk rolünü üstlenen ülkemiz siyasi iktidarının sözcülerinden Davutoğlu ile bir araya gelen Clinton; Suriyeli mültecilerin yaşadığı kamplar, Suriye’nin kuzeyinde yerleşik Kürtlerin özerklik ilanı, Esad yönetimine ve destekçilerine yönelik yeni yaptırımlar ile emperyalistler ve işbirlikçilerinin desteklediği Suriye'deki kukla muhalefete ilişkin bir birinden önemli açıklamalarda bulundu.


    Ayrıca, böbürlenerek ifade ettiği “stratejik ortağı”(siz kuklası okuyun) ABD'den, yeni saldırganlık politikaları konusunda icazet alan ülkem “bağımsız” yöneticileri, Esad rejiminin devrilmesi sonrasındaki planları İstanbul'da gerçekleştirilen Davutoğlu-Clinton mini “zirve” sin de masaya yatırdı.


     Suriye’ye dışarıdan baskıyı artırmaları gerektiğini söyleyen Clinton, “Birçok B planı geliştirmemiz gerekecek” dedi. Bilindiği üzere ABD emperyalizminin A planı, içeride oluşturdukları güdümlü muhalefet ve kukla ordular aracılığı ile Esad rejimini devirmekti.


     Burada söz konusu olan B planları açık ki Suriye'yi hedefleyen kapsamlı bir savaş ve saldırganlık anlamına geliyor. Zira bu emperyalist planların ipuçlarını veren Clinton; ''Amerikan ve Türk ekipleri arasında notlarımızı paylaştık ve ortak bir operasyonel resim ortaya koymak istedik. Suriyeli isyancılara yardım amacıyla uçuşa kapalı bölgeler ya da tampon bölgeler oluşturulması gibi önlemleri değerlendirdik'' dedi.


      Kürt halkı ve en demokratik hak talepleri karşısında ortak bir dil yakalayan stratejik ortakların masasında Suriye’nin kuzeyinde nüfus yoğun olarak yaşayan Kürtlerin durumu üzerine epeyce kafa yordukları  anlaşılıyor.. “PKK'ye karşı mücadelede” hem fikir olduklarını açıklayan Clinton-Davutoğlu ikilisi “Türkiye’nin PKK’yla olan mücadelesini destekliyoruz. PKK’nın Suriye’de konuşlanmasını istemiyoruz. Türkiye bir lider konumundadır.” diyerek Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde özerklik ilanı karşısında stratejik ortağının ağzına “bir parmak bal” çalmayı ihmal etmedi ve tam işbirliği sözü verdi.


      Bu arada Clinton'un Davutoğlu’ndan sonra başbakan ve cumhurbaşkanıyla görüşerek onlarında kaygılarını giderici beyanlarda bulunduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok sanırım.


     ABD emperyalizminin yeni savaş ve saldırganlık planları ile Türkiye'ye geldiğini görememek saf dillilik olur kantindeyim.  Clinton çok iyi bilindiği üzere emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından da  desteklenen "Suriye Ulusal Konseyi" yetkilileriyle de savaş ve saldırganlık politikalarını ülkemiz yöneticileri aracılığıyla görüşerek tam bir mutabakat sağlamış idi. Bu son görüşmelerde Suriye'de  Beşar Esad sonrası dönemde atılacak adımlara yönelik ortak eylem çerçevesi oluşturulmuş, önümüzdeki günlerde bu eylem planının nasıl uygulama konulacağını hep birlikte gözlemleyeceğiz.


     “İnsanlık trajedisine son verilmesi için kararlı adım atılmasını bekliyoruz. Katliama ‘dur’ diyecek adımlar atılması gerekiyor. Geçiş sürecinin en kısa sürede tamamlanmasını istiyoruz. Suriye’de güç boşluğu oluşmaması konusunda mutabıkız. Halep’teki gelişmeler hepimize kaygı veriyor” diye beyanat veren ülkemiz siyasetçileri kendilerine biçilen göreve ne denli hazır olduklarını net bir biçimde sergiliyorlar.


       Peki, bu emperyalist plan durdurulamaz mı?? Elbette durdurula bilir. Öncelikle askeri müdahale karşıtı platformlar oluşturulur, kamuoyu 1 Mart tezkeresi öncesi olduğu gibi doğru yönde bilgilendirilir ise gerçek barışın halkların kucaklaşmasıyla; savaş ve çatışma diline karşı barış, eşitlik ve kardeşlik sözlerinin inat ve ısrarla söylenmesiyle durdurulabilir.


      İstersek bu emperyalist müdahaleye taşeron olmayız. Hatta gelişecek olası bir Suriye savaşını durdurabiliriz... Sessiz kalırsak, savaş politikaları pervasızca sürecek... Şimdi yakıcı görevimiz hep birlikte BARIŞ talebini yükseltmektir. 1 Eylül Dünya barış Gününe bu bilinçle hazırlık yapılmalı sokaklarda, alanlarda ve yaşama değen her yerde barış hemen şimdi şiarı yükseltilmelidir.