Bölge coğrafyasında yaşayanlar olarak aidiyet duygumuz eşliğinde köklerimizin buraları mesken edinmiş haliyle, nihayetinde hepimiz zamanımızın çocuklarıyız.

Tabii ki doğal olarak, şartların, anlayışların ve koşulların emzirdiği insanlarıyız..

Etten ve kemikteniz… Zaman denen muğlak kavramın cenderesinde sürüklenirken, etkileniyoruz.

Yıllardır süregelen ve binlerce insanı kedere boğan üstü örtülü bir savaşın, onca badireden sonra silah bırakıp kalıcı bir barışın üzerine inşa edilmeye başlanıyor olmasını, Mardin Atatürk Kapalı Spor Salonundaki AK Parti Kadın Kolları olağan kongresinde bire bir gözleme imkanını elde etmem, kendi adıma bir şanstı.

Binlerce gönülden yansıyan coşkuyla Başbakanımız Sayın Davutoğlu’nun, Kadınlar Gününü yine kadınlarımızın yoğun olduğu kongrede hem de Dünya Kadınlarına mal olmuş manidar bir zamana denk getirmesi, gayet anlamlıydı. Onca sıkı programa ve ülke gündemine rağmen, barışın yeşermesi noktasında ona özenle yaklaşılması gerektiğinin farkındalığını hissettiren Sayın Başbakan, devlet ciddiyetini de ortaya koyuyordu.

Çözüm süreci öncesi sürekli kanayan ana yüreklerine verilen önemin göstergesi olarak, 8 Mart’ı Mardin’imize ayırmış olmasının bilinciyle, kadim şehrimizin sevdalıları da Sayın Davutoğlu’nu, ana şefkatiyle bağrına basıyordu.

İktidar sorumluluğunu üstlenenlerin, otoriteyi kullananların yani anlayacağınız hayatlarımız hakkında karar verenlerin her şeyden önce yaşama hakkını ve temel insani değerleri gözetmeleri, yaşadığımız çağın olmazsa olmazlarından. Çözüm sürecinin yaşama ve yaşatmaya yönelik açılımını uygulamaya döken AK partinin, bu bağlamda elini taşın altına koyduğu da bir gerçek.

Silahların konuştuğu yerde, gönüller konuşamaz.

Silahların konuştuğu yerde, diller konuşamaz.

Silahların konuştuğu yerde, zihinler konuşamaz.

Silahların olmadığı yerleri kendi evlatlarına yaşam alanı olarak algılayan ana yüreklerinin, bu kadınlar gününde ki en büyük hediyesiydi, barış süreci ve onun kazanımları.

Sadece Türk, Kürt, Arap arasında ki kardeşlik değil Suriye de, Irak da, Musul da , Bayırbucak da, Kerbela da veya Ninova da; Sünni, Şii, Türkmen ve Süryani’nin de bir farkı yoktu bizim için.

Günümüz Ortadoğusunun tek ve en güzel haberiydi çözüm süreci. Önümüzdeki nevruzda nefret ve şiddet dili olmadan barış ortamı için gece gündüz çalışılacaktı.

Kadına şiddetin lanetlendiği, Özgecan nezdinde tüm kadınlarımızın yad edildiği, kadına kalkacak ellerin beraber kırılacağının sözünün verildiği kapalı salonun tavanına kadar akseden sloganlarda, Mardin’in; evlatları, bacıları, babaları omuz omuza tek yürek halinde aynı ritimle atıyor, barış ortamının sınırsız mutluluğunu ciğerlerine çekiyordu.

Salonun göz alıcı ortamından hafızamıza kazınan temel sloganı ise…

“Biz biriz, hep birlikte Türkiye’yiz” şeklinde oluyordu ki…

Zaten başka söze de gerek kalmıyordu.