Arap Baharı”  ile Müslüman dünyasının Arap kanadı büyük ölçüde küresel sisteme uyum moduna sokulmuştur. Sırada Türkiye dışındaki Müslüman Türk Dünyası var. Müslümanlığın Fars jeopolitiğine müdahale ise daha sonraya bırakılmış gibi durmaktadır. Fars jeopolitiğine müdahalenin ABD’den sonraki iki büyük güç olan Çin ve Rusya’yı birlikte rahatsız ettiği için bu bölgenin  “demokratikleştirilmesi” zamana bırakılmış gibidir.
Bilindiği gibi ABD’nin Avrasya için esas aldığı iki temel parametre vardır. Bunlardan birincisi; Avrasya bölgesinde ABD’ye rakip olacak nitelikte yeni bir stratejik bloğun oluşmasını engellemektir. SSCB deneyiminden sonra ABD’nin böyle bir süreci çok fazla ciddiye aldığını söylemek mümkündür.
ABD’nin ikinci bir parametresi de Gerald Robins’in ifadesiyle  “İpek boru hatlarının”  kontrolünü bir başka güce bırakmamaktır. ABD’li stratejistlere göre  “ipek boru hatlarını kontrol eden dünyayı da kontrol edecek”  güce ulaşacaktır. Öyle ya, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya, Kafkaslardan Orta Asya’nın derinliklerine kadar uzanan petrol damarları gerçekte dünyanın kan damarlarıdır. İpek petrol boru hatları üzerindeki denetimin Çin ve Rusya gibi güçlerin eline geçmesi ABD’nin küresel hegemonyasını tehdit edebilecekleri yeteneğe ulaşmaları demektir. ABD’nin bile bile buna izin vermesi düşünülemez.
Diğer yandan  “Arap Baharı” ile ABD ve Batı, bölgeye yalnız yumuşak güç değil aynı zamanda yönetim biçimi de ihraç etmiş bulunmaktadır. Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesi dünden daha çok ABD ve Avrupalı müttefiklerinin yörüngesine girmiştir. Buralarda ABD, etkisini giderek artırmaktadır.
ABD’nin Soros vakıfları vasıtasıyla Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan ve Beyaz Rusya’da denediği devrimlerden arzu ettiği sonucu aldığı söylenemez. Bu nedenle ABD’nin  “Arap Baharı” nda elde ettiği deneyimlerinin ışığı altında Kafkasya ve Orta Asya’da yeni devrimleri denetleme ihtimali yüksektir. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson bunun işaretlerini de vermiştir.
Ross Wilson’un, konuyla ilgili olarak açıklaması şöyledir:  “Bu bölge çok heyecan verici bölgedir. Kafkasya’yı genel olarak sorunlu buluyorum. Dünyada Kuzey Kafkasya’dan daha problemli ve vahşi bir yer düşünemiyorum... Gürcistan’da daha demokratik bir toplum yaratmak, ekonomik reformlar, rüşvet gibi konuları azaltmakla ilgili ciddi ilerlemeler vardır. Azerbaycan enerji konusunda aşama kaydetti, fakat onun da kendi içinde problemleri var. Ermenistan’ın da geleceğini şu anda çok parlak görmüyorum... Orta Asya ülkelerinin, halkına daha adil davranan yönetimler ortaya çıkaramaması durumunda ben bu ülkelerin de başarısız olacaklarını öngörüyorum”. 
Nitekim Barnett de ’Pentagon Yol Haritası’ adlı eserinde bir süre önce benzer bir değerlendirme yapmıştı: Küresel sistemin işleyen sistemine Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’nın  entegre olamadığını söyler. Barnett, bu bölgelerdeki ülkelerin tamamına yakınının bağlantısız olduğunu söyler. Ona göre bu durum kabul edilemezdir. Zira  “Bağlantısızlık tehlikenin adıdır. Bağlantısızlığın sona erdirilmesi, çağımızın ve istemediği halde bağlantısızlıktan muzdarip olan kişilerin neden olduğu ahlaki sorumluluğun gerektirdiği belirleyici bir güvenlik görevidir”.
Gelişmeler Arap Baharı’nın önce Kafkasya’da, daha sonra da Orta Asya’da kışa döneceğinin işaretini vermektedir. Bölgedeki ülkelerin durumu da buna her anlamda müsaittir. Bu ülkeler muhtemel gelişmeleri, bugünden kestirerek iyileştirici tedbirleri zamanında alamazlarsa, küresel odakların saldırılarının hedefi haline geleceklerdir. Azerbaycan, Özbekistan ve Kazakistan’ın bundan böyle bir başka dikkatle izlenmesi gerekir.