AKP iktidarının Meclis’e sunduğu tezkerenin içeriği, hükümetin bölge sorunlarına ve Kürt halkına bakışında bir değişiklik olmadığını bir kez daha gösteriyor. Tezkere, Irak ve Suriye’de halkların eşitliği üzerinde yükselen demokratik rejimlerin oluşmasını hedefleyen politikalar yerine, Türkiye’nin bölge gücü olmasına dönük hegemonyacı bir anlayışı barındırıyor. Daha önceki iki tezkerenin ruhundan ve amacından kopmayan bir politikalar silsilesi açıkça görünüyor. 

 

     Bugün bütün dünyada konuşulan bir gerçeğe siyasi iktidar gözlerini kapatıyor. IŞİD adlı katliam ordusu, Alevi, Hıristiyan, Ezidi, Kürt, Arap ve Türkmen halklarına yönelik toplu cinayetlerini, insanlık dışı vahşetini adım adım uyguluyor. Türkiye halkları açısından da, bölge halkları açısından da en ciddi ve yakın tehdit IŞİD çetesidir. Buna rağmen hükümetin hazırladığı tezkerede IŞİD vurgusu yapılmıyor. Bu tutum aynı zamanda Türkiye'nin IŞİD karşısında etkin bir tavır içerisinde olmayacağını ortaya koyuyor. Tezkere metninde IŞİD'i incitmemek için özenle seçilmiş ifadeler kullanılıyor, bütün IŞİD belirlemeleri sadece Birleşmiş Milletler belgelerine dayandırılıyor. 

 

      Üstelik tezkerede IŞİD'i dengelemek adına isimlendirmeden PYD de "terör grupları" arasında gösteriliyor. "Suriye rejiminin ülkemize yakın bölgelerde faaliyette bulunmalarını teşvik ettiği terör gruplarının nüfuz arayışları..." ve "rejimin şiddet politikası ile terörist unsurların baskısı arasında sıkışan sivil halkın..." şeklindeki ifadelerde isim verilmeden PYD ile IŞİD adeta eşitleniyor.  

 

      Halbuki bugün yine bütün dünyada görülen gerçek, IŞİD’in Rojava halklarına yönelik soykırımcı bir anlayışla sürdürdüğü katliama PYD ve YPG’nin karşı koyduğudur. Ezidi halkına yönelik soykırımı engelleyen PKK ve PYD savunma güçlerinin kafa kesen IŞİD çeteleri ile birlikte anılması, hükümetin bölge politikalarına ve halklarına yönelik çarpık bakışının çok açık göstergesidir. 

 

     Tezkerede, "Irak'ta ve özellikle Suriye'de terör gruplarının sayısında artış var" ifadesi kullanılırken, bu artışta Türkiye'nin izlediği politikaların önemli bir etken olduğu gerçeği ve hükümetin sorumluluğu gizlenmeye çalışılıyor. IŞİD’in pervasızlaşmasına ve güçlenmesine yol açan gelişmelerin, hükümetin sağladığı ortamdan da kaynaklandığı tüm dünyada konuşulan bir gerçektir. Tezkerede ise, bölgede yaşanan sorunlarda Türkiye'nin hiç bir rolü yokmuş gibi bir hava estiriliyor. El Nusra gibi yapılara ve IŞİD’e verilen lojistik, manevi ve maddi destekler yokmuş gibi davranılıyor. İktidarın yaklaşık üç yıldır sürdürdüğü ve Esad rejimine karşı Suriye’de iç savaşın tarafı olma, vekâleten çatışma sürdürme politikasının çökmüş olduğu gerçeği yok sayılıyor. 

 

      Eğer hükümet bu durumda bir değişiklik yaratmak istiyorsa, tezkereyi, bu gerçekleri gören ve müttefiklerini doğru tarif eden bir yerden yazmış olmalıydı. Bugün IŞİD’in Irak, Suriye veya Türkiye’de zemin geliştirmesinin önündeki en önemli engel demokrasi güçleri ve Kürt özgürlük hareketidir. Bu gerçekliğe uygun önlemleri içermeyen hiçbir politika olumlu sonuçlar yaratmayacaktır. 

      Ortadoğu'da tekçi anlayışa dayalı Baascı rejimler birer birer çökerken, farklı halkların ve inançların demokratik bir eşitlik içinde birlikte yaşamaları gerçeğini okuyamayan siyasi iktidar, tekçi anlayışa dayanan ulus devletçi politikalarda ısrar ediyor. 

 

      Bugün Kobane’de ve Rojava’nın her metrekaresinde yaşamını korumak ve insanlık onurunu savunmak için direnen Kürt halkının ve onun savunma güçlerinin Türkiye’nin ve halklarının dostu olduğunu anlamak istemeyen bir hükümetin, bölgeye barış ve kardeşlik ortamını taşımaya, demokrasiye dayanan rejimlerin inşa edilmesini sağlamaya niyeti yoktur. Rojava'da IŞİD saldırganlığına verilen desteğin, Türkiye’de çözüm sürecini bir krize sürüklediğinin anlaşılmaması da buna dair bir işarettir. 

 

       Rojava Kürdistanı’nda yaşayan Kürt halkı Türkiye’nin dostudur; Türkiye halklarının, kardeşi ve akrabasıdır. Rojava’da oluşan demokratik ve özerk kanton yönetimi statüsünün tanınması; farklı halkların eşit ve demokratik ortak yaşam imkânlarının geliştirilmesi ve halkların iradesine saygı duyulması birinci önceliktir. IŞİD çetelerine karşı mücadelede Kürt halkının desteklenmesi bugün tek gerçekçi ve olması gereken politikadır. Siyasi iktidar, bölgedeki katliamların tarihsel vebalini taşımak istemiyorsa, IŞİD’e karşı mücadele edenlerin elini güçlendirmeli, ihtiyaçlarını karşılamalıdır. 

 

      Bu tezkere, Türkiye’nin hegemonya alanını büyütmek amacıyla hazırlanmış ve bu zihniyetle gerçekleştirilecek bir yol haritasının zeminini oluşturuyor. Türkiye’nin bir işgal gücü gibi komşularının topraklarına girmesi, oralarda halkların iradesini çiğneyerek ‘güvenli bölge’ adı altında alanlar yaratması, o coğrafyada yaşayan halkların talebi de çıkarı da değildir. Bu tezkere dili itibariyle de, bölgedeki insanlık dışı ortama karşı mücadele eden halklara el uzatmak, onlara yardımcı olmak zihniyetinde değildir. 

 

      Tezkereye ‘hayır’ derken, hükümeti bir kez daha durumun farkına varmaya çağırıyoruz...