Anayasa MahkemesiCHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın uzun tutukluluğunu “hak ihlali” saydı. Kararda, devletin CHP’li Mustafa Balbay’a uzun tutukluluğu sebebiyle, bir günü üç liradan beş bin lira manevi tazminat ödemesine hükmedildi! Haberal daha önce tahliye edildiği için onunla ilgili tazminat belirlenmedi.
Kararı yorumlayan Abdullah Gül, “Önemli bir karar. Ayrıca bu karar siyasi görüşün çok karıştığı, toplumun farklı farklı baktığı davayla ilgilidir. Herkesin farklı farklı baktığı bir dosyada Anayasa Mahkemesi’nin oybirliğiyle kararı vermesini çok önemli görüyorum. Türkiye’de hukukun üstünlüğünün geçerliliği, evrensel hukuk standartlarının geçerliliği açısından önemli görüyorum. Bunu bir güvence olarak da görüyorum. Hakimler oybirliğiyle böyle bir karar verdilerse bunu çok daha anlamlı buluyorum” dedi.
Bakınız şu işe; AKP iktidarı ki Abdullah Gül, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı sıfatı ile bu dönemin iki önemli aktöründen biridir; Anayasa Mahkemesi’nin sadece tutuklu milletvekilleri için verdiği bir karara dayanarak, 11 yıldır yapılan bütün adaletsizlikleri yok sayıyor, artık hukukun üstünlüğünün ve evrensel hukuk standartlarının geçerli olduğunu söylüyor!
Pes doğrusu!
Beş-altı yıl tutuklu kalanlar var! Onların durumu evrensel hukuk standartlarına uyuyor mu?
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ise “Bu noktadan sonra hapisteki tüm milletvekillerinin mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir. Yeni bir hukuki işlem yapılmak zorunda. Zaten esas hak ihlali bu kişilerin milletvekili seçildiği Haziran 2011’de tahliye edilmemiş olmalarıydı” dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı da Gül ile aynı makamdan ses veriyor! Anayasa Mahkemesi’nin oybirliğiyle böyle bir karar vermiş olması da gösteriyor ki, bu da siyasi bir karardır! Zira hukukun üstünlüğüne inanmış, evrensel hukuk standartlarını benimseyen hukukçulardan oluşan bir kurul, sadece milletvekillerine yönelik bir ayrıcalık yapılamayacağını belirterek, kanun önünde eşitlik gereği, uzun tutukluluk ile hakları ihlal edilmiş olan herkes için tazminata hükmedilmesine karar verirdi. En azından birkaç üye, karara bu yönde çekince koyardı! Bir de şu var ki evrensel standartlara uyan hiçbir hukukçu, haksız olarak özgürlüğün bir gün kısıtlanmasının bedeli olarak üç liraya hükmedemez! Elbette, özgürlüğün bedeli para ile ölçülemez ama hükmedilecek tazminatın, en azından maddi kayıpları giderecek ölçüde olması gerekir.
Evet bu siyasi bir karardır ve tıpkı AKP-cemaat kavgası gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili bir gelişmedir!
Dershane tartışmasından olayı, 92 vakıf, dernek ve kuruluşun imzası ile gazetelerde hükümete destek ilanı yayınlanması da mücadelenin kıran kırana sürdüğünün göstergesidir.
“Milli İrade Platformu” adıyla bir araya gelen 92 kuruluş ve derneğin temsil ettiği, gerçekte milli irade filan değil, doğrudan Tayyip Erdoğan’ın iradesidir.
***
Şu hatırlatmayı yapmadan da olmaz: Ergenekon davasının düğmesine, bir istihbarat elemanının çizdiği uydurma bir şema ile basılmıştı. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül de polise, “bu şemayı delillendirin, gereğini yapın” diye talimat vermişti. Yargılama başladıktan sonra o şemanın işkence altında dikte ettirilen isimlerden oluştuğu görüntülü olarak ortaya çıktı! Buna rağmen, sanıkların tutukluluk halleri devam ettiği gibi yeni operasyonlar da yapıldı! Bu hukuk dışı irade kimin iradesidir?
Bu davalarda yapılan binlerce, on binlerce hukuk ihlali, Anayasa Mahkemesi’nin, tutuklu milletvekillerinden biri olan gazeteci arkadaşımız Mustafa Balbay’a tazminat ödenmesine karar vermesi ile temizlenebilir mi? Bırakın bunları; kararan vicdanlar temizlenebilir mi?
Yeniçağ