PKK ile müzakerelerin başlamasından bu yana terör örgütü bölgede meşruluk kazanma ve siyasal/askeri/ekonomik/sosyal iktidar inşası süreci içinde. Güneydoğu Anadolu’da 12 kentin toplamında 2011 seçimlerinde BDP oyları % 51, AKP oyları % 34.7 idi. Şimdi AKP oyları PKK’nın güçlenmesine koşut olarak aşağıya doğru giderken, PKK oyları artıyor. Muhtemelen önümüzdeki seçimde 12 ildeki BDP oyu % 60’ı aşacak, AKP oyu ise % 25’lere doğru gerileyecek.
Bunun nedeni AKP Hükümetinin bölgenin yönetimini PKK’ya devredeceğine dair yaygın bir inancın bölgede halka yerleşmiş olması. Böyle bir inancın halka yerleşmesinin iki temel nedeni var. Birincisi, AKP Hükümetinin Güneydoğu Anadolu’da Türkiye Cumhuriyeti devletini adeta askıya alması. İkincisi ise halk bu durumu görürken, PKK’nın bu durumun gelecekte Güneydoğu Anadolu’da PKK yönetiminde bir özerk bölge oluşturulacağı şeklindeki bütün kılcal damarlarına uzanan propogandası.
Son bir yıldır PKK ne kadar halkın içinde ise devlet o kadar geriye, binalara çekilmiş durumda. Bundan dolayı, artık Türk Ordusu’nun bölgeden ne zaman çekileceği tartışmalarını duymanız normal olduğu gibi, bir lokantada sizin bölge dışından geldiğiniz anlaşıldığında “Türkiye’den mi geldiniz?” sorusu ile karşılaşmanız
mümkün.
Moral üstünlük tamamen PKK’ya geçmiş durumda. PKK “gerilla alanları” ilan etmiş, buraya girmeye çalışan Türk birliklerine ateş ediyor, Genelkurmay Başkanlığı ise “meşru müdafaa kapsamında” ateş ettiklerini açıklıyor. Gece saat 02.00’da Cudi Dağı’nda görüntü alan subay, Tugay Komutanına sormadan ateş etmiyor. Asker ve polis üzerinde korkunç bir “barışı provoke etmeyin” baskısı var.
Öte yandan PKK terörü devam ediyor. Terör örgütü, en seçkin köy korucularını şehit ediyor, evlerini basıyor, bombalıyor. Terör örgütü kentlerde asayiş dediği gruplar ile terör estiriyor. PKK’ya yakın belediyeler araçlarla dağdaki PKK’lılara yemek taşıyorlar. KCK, kaymakam ve vali atamış durumda. PKK mahkemeleri çalışıyor. Bölgede ekonomi, arazi alım satımı dahil PKK’nın kontrolunda. Üstelik AKP Hükümeti yeni tavizler vermeye hazırlanıyor. Kuzey Irak’tan gelecek petrol boru hattının gelirlerinin PKK’lı belediyeler ile paylaşılması, eğitimde belediyelerin görev üstlenmesi gibi tavizlerin verilmesi için hazırlanılıyor. PKK üst yönetimini de kapsayacak bir devlete karşı işlenen suçlar konusunda çıkarılacak af ile PKK’lıların serbest bırakılması çalışmaları için de zaman kollanıyor.
Bu arada Türkiye’de kazandığı zeminin farkında olan PKK, dikkatini Suriye’nin kuzeyinde kontrol altına aldığı bölgelere yönlendirmiş durumda. Bu bölgede bir PKK devletçiğini kurma çalışmaları hızla ilerliyor. Türkiye içinde çatışma olmadığı için PKK, güçlerinin ve kaynaklarının önemli bir kısmını Suriye için harcıyor. PKK zamana oynuyor. Çünkü zaman PKK’nın lehine çalışıyor. Örgüt ve Öcalan bu noktada ayrışmış durumdalar. Öcalan bir an önce dışarı çıkmaya çalışırken, Kandil’in Öcalan’ı bir an önce dışarı almak gibi bir acelesi yok. Bu örtülü ayrışmaya rağmen iki taraf ta bağları koparmamak için azami gayret gösteriyorlar. Öcalan, PKK kontrol ettiği intibaını vermeye çalışıyor.
Örgüt de Öcalan’ın kendisini kontrol ettiği imajını çizmeye çalışıyor.
İşte bu ortamda Barzani, PKK’nın artan gücünü dengelemek ve AKP’ye destek olmak için Diyarbakır’a geliyor. En azından AKP’nin bunun için davet ettiğini düşünüyor. Barzani’nin AKP’nin böyle düşünmesinden rahatsız olduğu söylenemez. O kendi uzun vadeli Büyük Kürdistan stratejisinde bir adım daha attığının bilinci ve rahatlığı içinde Erbil’e dönüyor.