Türkiye ve Türk toplumu, belirlenen gündem içerisinde belirlenen argümanları kullanarak belirlenen istikamete doğru yönlendiriliyor.

Maalesef bu süreç dünden bugüne hep böyle şekillendi. İnsanların hakikatle yüzleşmesi veya anlaması, tartışılan/tartıştırılan gündemin tarih olması neticesinde ortaya dökülen bilgi, belge, tanıklarla gün yüzüne çıkıyor.

Onun için olsa gerek ki rahmetli Alparslan Türkeş bütün Türk tarihinin yanında özellikle yakın Türk tarihinin gerçek kaynaklardan öğrenilmesini ve doğru anlaşılmasını isterdi genç kuşaklardan. Nitekim yakın tarihimizi yönlendirenlere baktığımız zaman pek çoğunun Türk milleti ve Türk devleti ile meselesi olduğuna ve yazdıklarını, yorumladıklarını kadim bir hesaplaşma şeklinde gördükleri ortadadır.

Sadece, İstiklal Harbinin yaşanmadığını söyleyenleri ele alacak olsak veya milli değerlere/şahsiyetlere dil uzatanları irdelesek göreceğiz ki asli unsurlara yönelik bir çarpıtma, yönlendirme veya milli şuura yabancılaştırma aşikardır.

Hususen günümüzde gündeme taşınan konular da derinliğinden uzaklaştırılarak, başka mecralarda zihin karmaşasına sebep olacak şekilde tasarlanmaktadır.

Baş döndürücü bir hızla gündemi işgal eden konular, kısa sürede hafızanın kodları arasına sıkışabiliyor.

Telafer’in adı dahi unutulurken, Güney Türkistan’ın yeri bile göz önüne gelmiyor. Veya Kerkük’te, Musul’da Türkmenlere ait olan ve yok edilen tapu kayıtları hatırlanmıyor bile. Yine Doğu Türkistan güncelliğini yitirirken Türkmen Dağı diye sembolleşen Suriye Türkmenlerinin ahvali bilinmezlikler dosyasına kaldırılıyor. Hakeza Karabağ’da sıcak cephe mücadelesi bir yana Astana görüşmeleri ile çerçevesi çizilmeye çalışılan KKTC’nin Girit sürecine devşirilmek istendiği gündemde çok cılız yer bulabiliyor. Hatta Suriye’de Türk ordusunun verdiği mücadele, ünlülerin ünlü açıklamalarından yer bulamadığı için gazetelerin ancak alt köşelerinde bir iki satıra sığdırılıyor.

Ve “evet-hayır” sürecinin kutuplaşma zeminine devşirilme tehlikesine rağmen bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan bir topluluk, sosyal medyada suni gündem oluşturabiliyor.

Ve…

Ülkücü hareketin, bu tartışmalar içerisinde yönlendirilmek istendiği, istikametinden ve ülkülerinden uzaklaştırılmak istendiği endişesi her ülkücüyü tedirgin etmektedir.

Türk milliyetçiliğini tarihinin derinliklerinden bugüne kadar taşıyan ve yarınlar adına da bir kurtuluş reçetesi olarak milli vicdanlara kazıyan irade, tartışmalarını, değerlendirmelerini, itiraz ve tekliflerini kendi dinamikleri, kendi kadim geleneği ve kendi tarzı ile yapmalıdır.

Gündeme göre değerlendirme yapan değil; gündemi, milletin memleketin bekası adına ortaya koyan bir anlayış ülkücü iradenin yaklaşımı olmalıdır.

Şimdi, sağlam temeller üzerine bir teklif ortaya koymak için ise sağlam bir fikri yapıya sahip olmak gerektiği tartışma götürmez bir hakikat ise istişarenin, meşveretin esas alınması; esas alınan usul için de ideolojik esasların zihin duruluğu içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bunun yolu da çağı doru okumakla birlikte çağa mühür vuracak kadar sağlam temeli olan fikri esasları inşa eden kaynaklara da bakmak gerekmektedir.

Son dönemde derlenen, yazılan, ortaya konan ülkücü eserler, bütün kaotik birey endeksli açıklamalara rağmen umut vermektedir.

Mesela daha yeni basılan ve Ahmet Yesevi Üniversitesi yayınları arasında çıkan Dr. Hayati Bice’nin Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi adlı eseri Pir-i Türkistan’ın şanına yakışır bir şekilde ülkücü harekete ve bütün Turan Dünyasına kaynak oluşturuyor.

Yine Metin Turhan’ın Kripto yayınlarından çıkan Başbuğ Türkeş adlı derlemesi, Kadir Yiğit ve Kürşat Özkaynar’ın alanında bir boşluğu dolduran Ülkücü Hareketin Kronolojisi adlı çalışması, Tuğrul

Sağlam tarafından kaleme alınan Kripto yayınları arasındaki Türk İslam Ülküsünün Temel Meseleleri gibi kitaplar, fikri yapılanmanın inşası adına ümit verici çalışmalar olarak göze çarpmaktadır.

Ali Rıza Özdemir’in A’dan Z’ye Alevilik Başlangıç Kitabı ise son zamanlardaki milliyetçi bir kalemden meseleyi ele alan çok önemli bir çalışma olarak karşımıza çıkmıştır.

Ülkücü hassasiyet ile kaleme alınan romanlarda da geçmişi, günü ve geleceği ihtiva eden önermeleri görebiliyoruz. Misli Baydoğan, Çınar Ata (Alper Kaan Üçer) ve Adnan Şenel gibi pek çok örnek verebileceğimiz çalışmalara şahit olabiliyoruz.

Mehmet Öztepe’nin idam edilen ülkücü şehitleri anlattığı Ölümsüz Bozkurtlar, Adnan İslamoğlu’nun Bizimkisi Bir Ocak Hikayesi, şahsımın Ülküler Gökteki Yıldızlara Benzer ve ülkücü kavramların tamamını ihtiva eden basım aşamasındaki Ülkücülerin Ülküleri kitapları da vefa, dün yaşananlar, güncel meseleler ve yarınlar adına umutları barındıran eserlere örnek teşkil edebilecek hüviyettedir.

Elbette geçmişe ait de pek çok eser yazılabilir. Ama “Ülkücünün okuyanı iyidir.” sözünden hareket ile güncel bazı fikri çalışmaları okuyarak ve tabi ki eleştirerek, çözüm önerileri sunup asıl gündemi oluşturmak gerektiği kanaatindeyim. Bu düşünceden hareket ile ülkücülerin birbirine olan fikri bağlılığının zedelenmemesi adına ideolojik esaslar üzerine projeler ortaya konmalıdır.

Türk milliyetçiliğinin, köklerine bağlı ama günü ve yarını da kurgulayacak şekilde nesilden nesile aktarımı ancak fikri donanım ve dolulukla sağlanabilir. Bu vazife, tarihi bir sorumluluktur.

Milli ülkülerimizin başlangıcını istiklalin oluşturduğunu unutmadan hemen ardından birliğin vazgeçilmez şiar olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız. Ancak bu iki esasın ardından gönüllerin ve Turan’ın milli ülkü ile fütuhatı mümkün olacaktır.

Öyleyse ülkücüler, Türk milliyetçileri, Türk ve Turan sevdalıları, suni ayrışmalara fırsat verme.

Asli vazifenin Türk milletinin bekası, Türk devletinin yaşaması, Türk- İslam aleminin huzuru olduğunu unutma…