Bakmayın makaleme böyle bir başlık attığıma. Dünyada sır diye bir şey kalmadı.  Bir ülkede Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan, devlet bakanları, örümcek dinleme cihazlarıyla dinlendiğini şikâyet ediyorlarsa, biz neyin gizliliğinden bahsediyoruz? Peki, insan hayatında mahremiyet denilen bir şey kaldı mı?
Osmanlı sadrazamı (Başbakanı), devlet adamı, diplomat ve şair kişiliği ile tanınan Koca Ragıp Paşa’nın, (d. 1698- ö.1763)  bir nüktesini siz okurlarımla paylaşmak istiyorum;
"Mert-i kıpti şecaatin arz ederken sirkatin söyler(Çingene erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler)" şiiri meşhurdur.
 Ragıp Paşa’nın bilgi birikimi, devlet yönetmedeki becerisi ve de zamanının kriminal suçlularını yakalamaktaki zekâsı bu güne kadar söylenegelmiştir.
 Ragıp Paşa sadrazam iken, bir gün mahiyetindeki devlet erkânına hitaben; "Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?" dedi. Oradakiler yemini billâh ederek rüşvet almadıklarını söylerler. Mecliste meşhur, herkesin yakinen tanıdığı Haşmet adında nüktedan bir devlet memuru da vardır ve bir köşeye çekilmiş sessizce durmaktadır. Ragıp Paşa;
Haşmet, Rumeli de hayli devlet adına hizmetlerde bulundun, vergi topladın. Bir kenarda sessizce durup yemin edemediğine bakılırsa yeterince rüşvet almışa benzersin" deyince, Haşmet;
Sultanım, Müslümanlarda yalan yere yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi ben şu yemin eden efendilere bakıyorum. Eğer çatlamazlarsa ben de yemin edeceğim" deyiverir
Bu konuda yine bir Osmanlı devlet adamı Yusuf Kamil Paşa’nın yaşantısından bir örnek vermek istiyorum. Paşa, devletin ileri gelen yöneticileriyle mükellef bir yemek masasında bulunmaktadır. Masadaki buzlu çileğe Yusuf Kamil Paşa, çatalını batırır, çileği ağzına götürürken kazara masadaki tuzluğun içine düşürür. Bozuntuya vermeden tuza bulaşmış, iğrenç tadı olan çileği alıp yer. Masada bulunanlara:
“Arkadaşlar, tuzlu çilek hiç de fena değil, isteyen deneyebilir”, diye tavsiyede bulunur. Bunun üzerine birkaç kişi dener. Paşaya yağcılık olsun diye:
Paşam gerçekten nefis oluyor. Bundan sonra çileği hep tuzlu yemek isteriz”, gibi asılsız, Paşa'ya yaranma hedefi güden şeyler söylerler. Paşa, o esnada masada bulunan, yeri geldiğinde sözünü esirgemeyen Minas Efendiye:
- Arkadaşların görüşleri için sen ne dersin”  Minas Efendi kendisinden beklendiği şekilde cevap verir:
Paşam, bu adamlar özel hayatlarında bu düşüncelerini söyleseler üzerinde durulmaya değmezdi. Fakat devlet hayatında da böyle ikiyüzlü davrandıkları için, memlekette işler bu yüzden kötüye gidiyor!” Deyiverir.
Efendim! “Arife tarif” gerekmez. İnsan;“Ya olduğu gibi görünmeli, yâda göründüğü gibi olmalıdır. Kırılmalı ama asla eğilmemeli.” Şu üç günlük dünya hayatı için, menfaat,  makam ve mevki için yalakalık yapmağa değer mi?