Futbolu futbol yapan birçok etkeni yan yana sıraladığımızda, tüm dünyayı etki alanı içine alan sihirli meşin yuvarlığın yeşil zemin üzerinde gezinişini izleyen gözlerin, bire bir orada olması her halde en başa konulacak temel olgudur.

Yani anlayacağınız futbolu var eden en önemli olgu, seyircidir.

Galatasaray maçında; yıllar boyunca sürekli seyircili, şamatalı, rakip taraftarlarla atışmalı, maç öncesi ve devre arası sucuk ekmekli Kayseri Kadir Has Stadının bir futbol maçı dışına da taşan ortamını görememek ayrı bir hüzündü. Sadece maç olmaktan çıkıp eski zamanların panayır alanının arena havasını bu kez görememek, hissedememek ve o keşmekeşi yaşayamamak gerçekten hüzün veriyordu.

Yine de o koskoca statta her biri milyonlarca değerindeki yıldızları sadece size oynuyormuş gibi; stadın akustiğine eşlik eden her tür saha içi ve kenarı diyalogları duyup, topa vurma sesinden, direğin sallanmasının titreşimine kadar sakin, sessiz ve kalabalıksız bir şekilde izlemek, insan bencilliğinin versiyonu dışında, farklı bir duyguydu.

Lig tarihinde 50. kez karşı karşıya gelen iki takım 15 kez berabere kalırken Hes Kablo Kayserispor 3 kez galibiyetle ayrılırken Galatasaray da bu maçta attığı 3 golle 32. galibiyetinin altına imzasını atıyordu.

Bu maça kadarki son 2 haftada 6 puan alıp düşme potasının üzerinde nefeslenme fırsatı bulan Kayseri’ye karşılık, yine son iki haftada 5 puan kaybedip şampiyonluk yolunda avantaj yitiren bir Galatasaray. Bir de hafta içi yaşadığı Belhanda’nın sözleşmesinin fesih edilmesi krizi eklenince maçı da sessiz maç ortamının aksine tüm bir hafta boyunca ses getiren boyutuyla değerlendirmek elzem oluyordu.

Galatasaray uzun zamandan beri ilk defa maça Falcao ve Mostafa Muhammedle çift forvet çıkıyor, orta sahada; Emre Akbaba, Gedson, Emre Kılıç ve Taylan gençlik ve dinamizmiyle ağırlığını koyarak maçı ev sahibi ekip sahasına yıkmayı başarıyordu. Zaten ev sahibi ekip de oyun planını kendi sahasında kabul edip, Fedro ve İlhan Parlağın kont ataktan geliştirecekleri pozisyonlara bırakan bir taktik uyguluyordu. Nitekim bu plan meyvesini veriyor Luyindama’nın hatasında Pedro kaleci Muslerayla karşı karşıya kalırken pozisyondan faydalanamıyordu. Ligde yediği ilk gollerden sonra zorlanan Galatasaray için bu golü yememek nimet hanesine yazılıyor ve akabinde Hes Kablo Kaserispor, kalesinde golü görüp ilk yarıyı arkada bırakıyordu.

2. yarı ev sahibi takım taktik anlayışını bozmadan kendi yarı alanında kabul ettiği maçta orta alanda baskıyı artırarak skoru lehine çevirmek istese de tecrübeli ayaklara sahip hele ki deplasmanda öne geçme fırsatını öyle kolay kolay geri çevirmeyecek Galatasaray; boş alanı çocuk oyun bahçesi gibi kullanan Onyekuru’nun ebelenmek için dahi olsa dokunmalarına izin vermeden, koşturmaca oynarcasına ekstradan attığı iki golle istediğini alıyordu.

Ekonomik, sosyal ve psikolojik boyutlu karmaşık binlerce etkeni içinde barındıran futbol, sezon sonu yaklaşıp şampiyonluk ve düşme hattındaki ateşin harlanmasıyla farklı bir boyut alıyordu.

Duygumuz mantığımızı zorluyor,

Mantığımız bencilliğimizin esaretine giriyor,

Bencilliğimiz adalet olgunu zedeliyor,

Hedefe giden her yol mubahtır sözü, zihin kapımızın anahtarı oluyor,

Şüphe tatsız bir sakız gibi çiğnendikçe insanı ve hasılı hepimizi yoruyordu…

Maç sonu kırılgan bir ruh haliyle “Adalet isteyenler adaletlerini buldular” serzenişi ve gönül sızısıyla geçen hafta Galatasaray’ın isyanına hakem üzerinden cevap veriyordu Hes Kablo Kayserispor Başkanı Sayın Berna Gözbaşı. Elinin hamuruyla karıştığı ve değme erkeğin içinden çıkamadığı Başkanlık kariyerini taşıdığı üst boyuttaki azmini, biraz da gönül sızısının hissiyatıyla dile döküyordu.

“Hakem heyeti kurarak pozisyonları değerlendirdiklerini, biz oynayamadık ve yenildik” diyerek Başkan Gözbaşı’nın duygusallığına atıfta bulunan Hes Kablo Kayserispor Basın Sözcüsü Sayın Mustafa Tokgöz ise daha önce atmış olduğu Galatasaray’ın başarılarıyla ilgili paylaşımlarıyla tartışılıyordu.

Sayın Gözbaşı’nın bu gelişmeye “ Kayserisporda herkesin görüşü çok değerlidir” paylaşımıyla yönetim içi birliği sağlayacak ve farklı anlamaların önüne geçecek sezgisyle cevap vermesi ise, gerçek bir Başkan dokunuşu oluyordu.

Bu tarzı; çürüyen ve kokuşan futbol camiasında hamuru şefkat ve emekle yoğuran kadın elinin günümüz futbol dünyasını ağlama duvarına çevirenlere karşı, örnek bir davranışı ve birleştiriciliği olarak görüyordum.

Evet bu gün O kazanır, yarın Bu…

Bu maçtan alınacak ders ise;

Futbolumuza hoyrat ve acımasız erkek zihniyetinin değil,

Kadın olmanın şefkati,

İnsan olmanın rahmeti,

adaletiyle yaklaşmamız gerektiğiydi.