Eğitim

Eğitimci - Yazar Gazi Karabulut Konferanslarına De

Abone Ol

Sivas Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından tertiplenen konferansın konuşmacısı eğitimci yazar Gazi Karabulut idi.

Sivas Belediyesi Nikâh Salonu’nda yapılan konferans, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Ülkü Ocakları Sivas İl Başkanı Cengizhan ULUDAĞ’ın selamlama konuşmalarından sonra Konferansa konuşmacı olarak katılan eğitimci-yazar Gazi Karabulut tarafından Başbuğ Alparslan Türkeş ve O’nun fikirleri anlatıldı.

Eğitimci-yazar Gazi Karabulut’un, “Elhamdülillah inanmış samimi bir Müslüman’ım. Ben burada, önce Allah’ın huzurunda, sonra tarihin ve milletimin huzurunda olduğunu bilmenin huşuu, mesuliyet ve vekarı içinde

Ruhi Kılıçkıran’dan Gün Sazak’a kadar şehit evlat ve kardeşlerimin ruhaniyetlerinin de şu anda bizimle beraber olduklarını biliyorum. Onlar da beni dinliyorlar. Yarın huzuru ilahide de bana şahitlik edecek olanlar onlardır. Milletim aldatılmasın, şaşırtılmasın; milletim gerçeği bilsin diye konuşacağım.

Huzur-u İlahiyeye yüz akıyla çıkmaktan başka bir endişeye gönlümde yer yoktur. Hiç bir beşeri kudret önünde eğilmem. …” diyerek başladığı konferansında şehitlerin hayatından örnekler sundu:

İdam kararı bir hafta ertelenen Ali Bülent Orkun ailesine mektup yazar “Sevgili anneciğim, babacığım, İdamım bir hafta daha ertelendi. Çok mutlu oldum. Sanmayın ki korkumdan. Korkmak ne kelime? Ben Allah’a kavuşmak ümidi ile bekliyordum bu günü. Ama yeni bir hatime başlamıştım. İdam edilseydim o hatimim yarım kalacaktı. Çok şükür ki bu bir haftalık sürede hatmimi tamamlayabileceğim. Sevincim işte bundandır.”

Dönemin cellâtları tarafından idam sehpasına sunulanlardan biri de Cengiz Baktemur’dur. Derler ki, “Pişmanım, dersen idamını müebbede çevirebiliriz.” Bunun üzerine Cengiz Baktemur, “Hayır” der, büyük bir kararlılıkla. “O zaman inancımdan pişman olmuşum demektir.” Bunun üzerine idam sehpasına götürürler tam seher vaktinde. Ve son isteğini sorarlar. Kur’an ve bayrak ister. “Bu saatte nereden bulalım Kur’an ve bayrağı” dediklerinde, gidin hücremden getirin der.

Tam bir iman ehli olan Mustafa Yardımcı bir bayram için, okuduğu Erzurum Atatürk Üniversite’sinden memleketi Doğubayazıt’a iner inmez onlarca kurşunla vurulur devrin Ebu Cehilleri tarafından. Olay yerine gelen babası oğlunun akan kanlarına ve tebessüm eden yüzüne bakar ve kalabalığa bakarak üç defa “Şahit olun, oğlum şehit” diye bağırır. Bu acıya dayanamayan baba bütün aile efradı ile birlikte Erzurum’a göç eder. Mustafa’nın şehadetinin ardından 153 gün geçmiştir. O gece Hacı baba oğlunu rüyasında görür. Rüyasında Mustafa, babasına “Baba yaralarım kanıyor.” Der. Aynı rüyayı üç gün üst üste gören baba savcılığa bir dilekçe verip oğlunun naşını Erzurum’a naklettirmek istediğini söyler. Savcı bu işe pek akıl erdiremese de bir doktor ile Doğubayazıt’a gelirler. Yol boyunca ateist olan doktor dalga geçer rahmetli Mustafa Yardımcı’nın babası ile. “Yahu”, der “40 günden sonra etle kemik birbirinden ayrılır. Oğlunun kemiklerini mi getirteceksin.” Baba gayet mütedeyyindir. Mezarın başında önce doktor otopsi için mezara inmesi ile dışarı fırlaması bir olur. Secdeye kapanır ve kelimey-i şehadet getirir.