Milletlerin istiklalleri ve istikballeri, o toplum içerisindeki ülkücülerle direk bağlantılıdır. Ülkücü olduğunu ifade eden kişi, kurum, hareket ve topluluklar bir nevi yaşamayı unutmuş ve yakından uzağa doğru içinde bulunduğu camiayı yaşatmayı ilke edinmişlerdir. Tarihin hafızasını oluşturan ve insanlığın atisi adına umut vaat eden de o yapılanmalardır.
                Türk milletinin tarih sahnesinde yer aldığı demden bu ana kadar tarihsel sürecine ve bu süreç içerisindeki stratejisine baktığımızda da daima ulvi manalar ihtiva eden ülkülere sahip olduğunu görürüz.  Bu anlayış, Türk milletinin içerisindeki mefkure sahibi yapılarca devletin felsefesine dönüştürülmüş ve halkla da kavramsal bütünlüğe ulaşmıştır.
                Türk devlet felsefesini incelediğimizde insani,  -Müslümanlıkla birlikte- İslami ve milli hedeflere sahip olduğu görülür.
Ancak reel bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda artık devlet, millet, toprak, tarih ve mefkure algılarımızın mazideki yaklaşımlardan koparıldığı, yeni(!) stratejilerle başka mecralara kaydırıldığı da ortadadır.
 Elbet, çağın ve geleceğin idraki doğrultusunda pek çok tasavvurlar ortaya konmalıdır. Lakin tercihler sizin asli unsurlarınızı ortadan kaldırmaya matuf, köklerinizi kurutmaya yönelik, mefkurelerinizi değersizleştirmeye münhasır bir hal alıyorsa işte orada ülkücü olduğunu ifade eden fikir erbapları, söz sahipleri, irade erkleri toplumsal bir seferberliğe başlamalıdır.
İşte o seferberliğin ilk cümlesi de “Ey iman edenler, iman ediniz.” İlahi düsturunda olduğu gibi “Ey ülkücüler! Ülkücü olunuz” ikazı ile başlamalıdır.
 Aslında nisa suresindeki o ayetin tamamına ve tefsirine baktığımızda  yapılan ikaz imanın tam olması gerektiğinin ifade edildiğine şahit oluruz.
İşte “ey ülkücüler, ülkücü olunuz” derken dileğimiz odur ki;
Artık dünyevi hırslarınızı bir tarafa bırakınız, şahsi beklentilerinize iman ettiğiniz değerlerinizi kurban etmeyiniz.
Unutmayın ki ölüm hak, yerin altı var. Ve hesap kaçınılmaz.
O zaman birbirinizin kuyusunu kazmakla, aynı hakikatlere inandığınız kardeşinizin adından konuşmakla, anlamsız çekişmelerde boğulmakla,  fitneye sebep olacak söylemlerde bulunmakla ne kendine ne harekete ne de milletin istikbaline bir şey kazandırmayacağını unutma.
İman ettiğimiz mukaddes değerlerimizin böylesine herc-ümerç edildiği, memleketin ciğeri beş para etmez zihniyet sahiplerince delik deşik edildiği, milletin kendine ait bütün değerlerle kavgalı hale düşürüldüğü zamanımızda ülkü sahibi kişi, kurum ve yapılar milletle buluşmalıdır. Bu büyük buluşma için birkaç başlık sıralamak gerekirse şu yaklaşımlar ip ucu verebilir:
1.       Her ülkücünün kıymetli olduğu unutulmadan onlara ve fikirlerine değer verilmeli, geri dönüşü olan istişareler, çalıştaylar, gerçekleştirilmeli, düşünce masaları kurulmalı yöneticiler o masalar tarafından tarafsızca kendilerinin değerlendirilmesini, eksik bırakılan meseleleri ve onlara ait çözümleri ortaya koymalarını istemelidir.
2.       Gazete ve televizyonların kalitesi artmalı programlar üç-beş dostun ağırlandığı yerel görüntüden çıkıp işsizlik, eğitim, güvenlik, ekonomi, sağlık vb konularda kaliteli yayınlar yapılmalı, konular ifade yeteneği kuvvetli olan, inandığı gibi yaşayan ülkücüler ve işin ehli uzmanlarınca toplumun her kademesine ulaştırılmalıdır.
3.       Ülkücü kuruluşlardaki yöneticiler ” biz sizin yerinize düşünürüz” anlayışı yerine “birlikte milletimizi için” milletimizle buluşma felsefesi ile hareket etmelidir.
4.       Sivil toplum yapılanması daha profesyonel bir tarza dönüştürülmeli ve toplum katmanlarının meşru bütün beklentilerine cevap verecek niteliğe bürünmelidir.
5.       Ülkücü yöneticiler, gittikleri her yerde, ülkücülerle gönül bağını kuvvetlendiren samimi değerlendirmelerin yanında oralardaki farklı sivil toplum kuruluşlarını, ticari kuruluşları, toplum önderlerini, manevi dinamikleri de ziyaret ederek hem onların meselelerini dinlemeli hem de kendi görüşlerini aktarmalıdır.
6.       Toplumsal ve genel sorunları görmezden gelmek, o meselenin olmadığını ifade etmeyeceğine göre ülkücü irade bahis mevzu olan konulara kendi çözüm önerilerini serdetmeli ve uygulanabilmesi için azami çaba sarf etmelidir.
 
Sözün özü: Ülkücüler ülkücü olmalıdır. O zaman ülkemiz de milletimiz de iman ettiğimiz değerler de insanlığın kurtuluşuna vesile olacaktır.