Gün geçmiyor ki yeni bir kavram türemesin ve hayatımıza girmesin.
Değişen yaşam şartları, cep telefonu adı altında ruhumuzun derinliklerine kadar işleyen uyaran çokluğu, bunlarla beraber türeyen farklı oluşum ve kavramlar.
İşte birçok şeyin sürekli değişime uğradığı sanal dünyanın gerçeklik bölümünde, hayatımıza giren yeni kavram ise “Ev Gençleri“.
Yahu nereden çıktı bu kavram da dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ne eğitim ne de herhangi bir alanda çalışmadan oturan ve istihdama dahil olmayan 18 - 24 yaşlar arasındaki ciddi bir kesimin yeni tanımlaması, ev gençleri olarak geçiyor.
Orta vadeli program kapsamında yapılan araştırmalarda % 31,3 lük bir orana yaklaşan “Ev Gençleri” denilen bu atıl iş gücünün yüksekliği, ülkemiz açısından hiç de öyle küçümsenecek bir noktada değil.
Üstelik bu oran OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) üye ülkeler baz alındığında oralardaki % 14.1lik oranın 2 katından fazla bir veriye ulaşınca böylesine bir kesimin kendi ülkemizde ekonomik düzenin dışında ve sadece tüketici sıfatıyla bulunması, üzerinde acil düşünülmesi gereken bir sorun olarak gözleniyor.
Düşünsenize; bir toplumun en dinamik, en aktif, hem zihnen hem bedenen en faydalı diyebileceğimiz bir yaş grubuna dahil onca genç insanın, herhangi bir işlevselliği olmadan durabilmelerinin vahametini…
Bu veriler baz alındığında ülke nüfusunun 3,5 milyon gibi, başka ülkelerin nüfusuna denk gelebilen en etkin bir kesimini yok sayıyoruz.
Geçmişte üniversite mezunu olmuş fakat iş bulamamış,
Liseyi bitirdikten sonra sistem dışına çıkmış,
Tetiklenen işsizlik, ekonomik krizler, eğitim sistemimizdeki tıkanıklıklar eşliğinde oluşan toplumsal baskılar, ev gençleri dediğimiz kesimi ciddi bir şekilde yıpratıyor.
Böylesine bir durum, işsiz veya okumayan gençleri değil aynı zamanda; temsil edilmeyen, görülmeyen ve daha da ötesi dinlenilmeyip dışlanan, aktif bir kesimin devasa sorunu olarak esasında hepimizi birebir etkiliyor.
Bu gençler, gelecek kaygısını yoğun hissedip yaşıyor,
Bu gençler, umutsuzluk cenderesinde yuvarlanıp telef oluyor,
Bu gençler toplumsal dışlanmışlığı iliklerine kadar hissediyor.
Her şeyin ötesinde koca bir ülke, en dinamik gücümüzü harcayarak ondan faydalanma yolunu açamamanın çaresizliğiyle yüzleşiyoruz.
Aidiyet duygusunu yitiren ve bir amaca sahip olamamanın derin boşluğunu yaşayan gençlerimizi, kendi kaderleriyle baş başa bırakıyoruz.
Süreksizlik ve değişimlerin açılımı olan insanlık tarihinde,
Onları;
Bu moderniteye kurban etmeden,
Sahiplenen ve yaşama dahil eden politikalar üreterek,
Kucaklamanın zamanının gelip de geçtiğinin,
Artık ciddi olarak,
Farkında olmalıyız…